Şimdi ABD sermayesinin önünde iki yol var... Ancak ABD halkının bir seçeneği daha var.

ABD’de başkanlık seçiminden ne beklemeliyiz?

3 Kasım’da ABD Başkanlık seçimleri büyük ölçüde tamamlanmış olacak ve Biden’ın mı, yoksa Trump’ın mı seçildiğini öğreneceğiz.

Biden’ın önde gittiği biliniyor ancak ABD seçim sisteminin özelliklerinden dolayı sürprizler çıkabiliyor.

ABD başkanları muhakkak kendilerinden bir renk katıyorlar ve tarihin yapılmasında bir rol oynuyorlar. Ancak bu ABD tekelci sermayesinin belirlediği strateji içinde vitrinde durmalarına ve her şeyi yönetiyor gözükmelerine rağmen sınırlı bir rol oluyor. Hatta tekellerin dönemsel stratejisinin ihtiyaç duyduğu karakterin başkan olarak belirlendiği bile söylenebilir. ABD halkı bir asırdır bu siyasi belirlenime meze oluyor.

2001 yılına girildiğinde ABD dünyadaki hegemonyasını tehdit altında hissetmiyor, aksine bu hegemonyayı güçlendirmenin saldırgan yolları üzerine stratejisini kuruyordu. George W. Bush bütün sersemliği ile bu oyun için çok uygundu anlaşılan.

Ancak Reagan’lı, baba ve oğul Bush’lu dönemin 2008’e gelindiğinde tıkandığı görüldü. Kapitalizmin yapısal krizi bir mali çöküşle kendini göstermiş, ABD’nin küstah ve kural tanımayan saldırı, işgal ve cinayetleri bütün dünyada prestij kaybına neden olmuştu. ABD sermayesi belki ilk kez özgüvenini yitirdi, bütün pazarları ve hatta kendi ulusal pazarını yumuşak bir strateji izleyen Çin’e kaptırdığını gördü.

Bundan sonra derin strateji hegemonyasını nasıl güçlendireceğine değil, Çin’e ve müttefiklerine karşı nasıl koruyacağına döndü.

2009-2016 arasında Barack Obama’nın seçilmesi bu dönüşümün tercihi olarak gözüküyor. Afrika kökenli birisinin ilk kez başkan seçilmesi dünya halkları arasında kaybedilmiş saygınlığı kazanmaya dönük bir hamleydi. Bu dönemde ABD belki yine saldırgandı ama daha çok vekâlet savaşlarını ve dolayımları tercih etti. Ayrıca Çin’i Pasifikte kuşatma taktiği bu dönemde formüle edildi ve uygulamaya kondu.

2017’den bu yana Trump döneminde ise, ulusal ekonomiyi güçlendirme ve Çin’e ticaret savaşları ile diz çöktürmeyi deneme öne çıktı. Trump bu pazarlık ve gümrük kotalarıyla oynaya dursun, ABD devleti nükleer cephaneliğini yeniledi, uzayı silahlanmaya açtı, yeni silahlar geliştirip donanmaya yerleştirdi, özellikle Pasifik’te askeri bir ittifak ağı kurmaya çalıştı.

Örneğin, eğer Bush dönemi olsaydı, geçen iki yıl içinde ortamı hazırladıkları Venezuela’ya askeri olarak müdahale ederlerdi, ama uzun süren bir savaşta orduyu yıpratmak istemediler. Her şey Pasifik savaşına ve mecburen Rusya kuşatmasına odaklandı. 

Şimdi Trump’ın ABD sermayesi adına ne kadar başarılı olduğuna bakabiliriz.

Aslında ulusalcı önlemlerle Çin’i bir miktar sarsmayı ve ABD ekonomisi bir miktar kuvvetlendirmeyi başaracaktı, ah şu pandemi olmasaydı. Ancak pandemi sosyal devletin olmadığı ama toplumsal eşitsizliklerin çığ gibi büyüdüğü ABD’yi buldozer gibi ezdi.

Aşağıdaki grafiklere bir kez göz atalım.

Büyüme oranlarını veren ilk grafik bu yıl pandemiye bağlı olarak ABD’nin %6’ya yaklaşan bir küçülme ile nasıl bir çöküş yaşadığını gösteriyor. Buna karşılık salgının Çin’de çıkmasına rağmen, Çin çok çabuk toparlandı ve muhtemelen bu yılı %2’lik bir büyüme ile tamamlayacak.

Şekil 1: ABD’nin %2-4 arasında seyreden büyüme oranları kapitalizmin yapısal krizine işaret ediyor. 2008 ve 2009 yıllarında finansal krizin etkisiyle yaşanan küçülme açıkça görülüyor. Ancak pandemiye bağlı 5,6’lık küçülme çok çarpıcı bir şekilde izleniyor.

İkinci ve üçüncü grafikler ise pandemiye bağlı olarak işsizlik oranlarının ve bütçe açığının nasıl fırladığını ve bunun önümüzdeki yıl da toparlanamayacağını gösteriyor. Hele şimdi pandeminin tekrar yükselişe geçmesi ile bu tablonun daha da ağırlaşacağı söylenebilir.

Şekil 2: Grafikte ABD’nin son 20 yılda işsizlik oranları verilmiş. 2008 krizinden sonra %9’lara kadar çıkan işsizliğin Trump döneminde gerilediği ancak pandemi ile birlikte roket hızıyla arttığı ve 2021 tahminlerinde kolayca azalmayacağı görülüyor.

Şekil 3: ABD’nin GSYİH’ya oranla bütçe açığının değişimi izleniyor.  Pandemi ile bütçe açığının nasıl fırladığı ve önümüzdeki yılda yüksek geleceği görülüyor.

Aşağıdaki dördüncü grafik ise Çin’e karşı verilen ticaret açığının durumunu gösteriyor. Evet, Trump döneminde açık azalmış ama ABD sermayesi de büyük bir pazar kaybına uğramış. Üstelik 193 milyar dolarlık bir açık korunuyor.

Şekil 4:ABD’nin Çin’e karşı verdiği ticaret açığı görülüyor. 2000’li yıllarda hızla büyüyen ve kapatılamayan ticaret açığı Trump döneminde uygulanan ticaret savaşları esnasında daralmıştı. Ancak hâlâ ABD’nin Çin’den yaptığı ithalat ile Çin’e yaptığı ihracat arasında 193 milyar dolar civarında açık bulunuyor.

Şimdi ABD sermayesinin önünde iki yol var:

Ya Çin’in hegemonyasını kabul edecekler ve kapitalizmin yapısal krizini aşmak, kâr oranlarını yükseltmek için, akıllı kentler gibi büyük projelere uzlaşma içinde girecekler.

Ya da Çin’de birikmiş olan sermayeyi değersizleştirecek bir savaşı seçecekler.

İkisi de büyük güven kaybına uğramış Trump ile yapılamazmış gibi duruyor.

Tekellerin emekçi halklara karşı düşmanlığında daha az yıpranmış bir figür işlerine gelecektir.

Ancak ABD halkının bir seçeneği daha var.

ABD emekçileri sosyalizm için çok bilinçli ve kararlı şekilde örgütleniyorlar. Başkanlık seçimlerinde bu örgütlülüğün oylara ne kadar yansıdığını göreceğiz.

Ama son sözlerini sandıkta söylemeyeceklerinden eminiz!