Her depresyon, her intihar, şizofreni yakından bakınca çok da kişiseldir. Ama uzaktan baktığınızda ise ne kadar da toplumsal, tarihsel ve dönemsel olduğunu görürsünüz.

3. dalgada kaybettiklerimiz ve de kaybedeceklerimiz

Her depresyon, her intihar, şizofreni yakından bakınca çok da kişiseldir. Ama uzaktan baktığınızda ise ne kadar da toplumsal, tarihsel ve dönemsel olduğunu görürsünüz. Çünkü hiç kimse çevresini saran hakikatten uzak kalamaz.

İlki salgının doğrudan sonuçlarından ve ikincisi de ekonomik sonuçlarından oluşmak üzere üç dalgadan bahsediliyor. Sanırım ilk Slavoj Žižek kullandı, pandemide üçüncü dalga akıl sağlığı sorunları olacak diye. Gerçi salgının başından beri herkes diken üstünde, tedirgin ve kaygılı. Haliyle iç sıkıntısı ve bunaltı da eşlik ediyor günlerimize. Yani salgınla birlikte iç dünyamızın sarsılacağını ve hatta belki de alt üst olacağın öngörmek aslında çok da zor değil. Ama Žižek de dikkat çekmiş. 70’in aşmış bir insan olarak dikkat çekme gereği duymuş.

Aslında savaşlar gibi, toplumsal felaketler gibi dış dünyadaki büyük meseleler iç dünyamızdaki meseleleri, çatışmaları geriye çeker. Yani bu tür durumlarda herkes ister istemez dikkatini içinden, iç çatışmalarından dışarıya, dışarıya, dışındaki çatışmalara yöneltir. Örneğin psikiyatride iyi bilenen tarihsel bir gerçektir: Savaş dönemlerinde intiharlar önce düşer. Ya da kanser gibi bir hastalık önce varolan depresif yakınmaları ortadan kaldırıverir.

Ama bu tabii ki geçici bir “iyilik” halidir. İlk şok dalgası atlatıldıktan sonra herkes iç dünyasına dönmeye başlar. Ve bu sefer dış dünyadaki sarsıntı da içeriye taşınır. Ve tabii ki bu dönüş kırılgan iç dünyaları olanları daha çok etkiler, herkeslerden daha çok…

Bu konuda klasik örnek ise I. Dünya Savaşı’dır. Yanında, yöresinde bombalar patlayan, bedenler uçuşan bir çok genç erkek savaş sonrasında yaşamları boyunca sürecek bir akıl hastalığının, savaş bunalımının (shell shock) içine yuvarlanmıştır. Savaş bunalımının özelliği tam buradadır: Savaş sonrasında, yani tüm gürültü dindikten sonra başlaması ve uzun yıllar, çoğunlukla da yaşamboyu sürüp gitmesi. Garip hareketler, sıçramalar, irkilmeler, kabuslardan beter gündüz düşleri ile…

Peki, pandeminin sonucu da böyle mi olacak? Yani insanlar dış dünyadaki sıkıntılar, tekinsizlik, olağandışılık yatışınca iç dünyalarında mı fırtınalar yaşamaya başlayacak? 3. dalga salgın sonrasında mı vuracak bizleri?

Tabii ki pandemi bir savaş değil. Gerçi örtük bir savaş olarak da düşünülebilir. Çünkü yaşananlar birçok anlamda bir savaşı andırıyor: olağanüstü uygulamalar, değersizleşen sermayenin yıkımı, üretici güçlerin ölümler ve işsizlik biçiminde tahribi vs. Ama nihayetinde salgının sosyal ve zihinsel şiddeti hem farklı  hem de savaşlara göre sanki birkaç tık daha düşük.

Ama etkilendiğimiz de ortada. Hem de çok.

Olağandışı, daha önce benzeri pek yaşanmamış günlerden geçiyoruz. İster istemez, dış dünyanın tedirginliği iç dünyamıza da taşınıyor haliyle. Sonuçlarının ortaya çıkması için ise sanki salgının yatışması ya da geçmesi gerekmiyor. 3. dalga daha ilk günden beri birinci dalgaya eşlik ediyor. Neredeyse başından bu yana kıyılarımızı dövüyor.

Tabii ki esas etkiyi, daha doğrusu pandeminin zihin dünyamızda yol açtıklarını bu büyük dalganın şiddeti geri çekildikten sonra göreceğiz. Ama Mart ayından bu yana psikiyatrik sorunların da eşlik ettiği bir dalganın içinde olduğumuzu söylemek mümkün. Dolaylı ve doğrudan olarak.

Doğrudan kısmı şöyle: bir yandan “olağan” olan askıya alındı. Seyahatler, ziyaretler, buluşmalar, görüşmeler... Hatta mekân zaman zaman sadece evden ibaret hale geldi. Eve, otobüse ve işyerine sıkışıp kaldık. Dışımızdaki bu sıkışma da ister istemez iç dünyamızda mekansal bir daralmayı beraberinde getirdi. İçsel çatışmaların mekanı eve, odaya, hatta birkaç metrekareye sıkıştı.

Zaman ise hem bazı açılardan hızlandı hem de başka açılardan geçmek bilmez hale geldi. Örneğin yaz çok hızlı geçti, bazı günler birkaç gelişme bir anda yaşanıverdi ama öte yandan tedbirlerle birlikte yavaşladı. Günler birbirini tekrarlamaya ve aynılaşmaya başladı.

Salgın herkese “ya yaşadıklarım son günlerimse” sorgulamasını da tattırdı. Bir anlamda kendi varoluşuyla, yaşamın ve dünyanın düzeniyle karşılaşmaya zorladı. Örneğin kimileri bu karşılaşmanın insanlardaki manevi arayışları arttıracağını ve dinlere yönelmenin artacağını iddia etti ama şimdilik öyle olmadı: insanlar iç dünyalarındaki tedirginliği azaltacak dış gerçeklik açıklamalarına sanki daha çok yöneldiler.
Mekanda, zamanda, gündelik işleyişte ve insan ilişkilerinde ortaya çıkan bu geçici durumlar ister istemez iç dünyamızı da sarstı. Ama elimizde sayılar, oranlar yok. Psikiyatrik ilaç kullanımı arttı mı? Olabilir. Öyle görünüyor ama tam bilemiyoruz. Belki sonradan yayınlanır. Artmış olmasını bekliyoruz.

Pandeminin etkisi kırılınca, yani Nisan-Mayıs gibi tüm insanlığın hızlıca salgın havasından uzaklaşacağını ve salgın öncesine dönmeye çalışacağını düşünüyorum. Yani salgın en azından bu yaz için iç dünyalarımızı, psikolojimizi hiç etkilememiş gibi olacak. Hepimiz (özellikle de aşının etkinliğiyle birlikte) muhtemelen hızlıca yaşamın “olağan” akışına dönmeye çalışacağız.

Ama… Sonrasında ne olur?

Pandemiyi kapitalizmin başımıza musallat ettiği musibetlerin bir başka uğrağı olarak görmek gerekiyor. 2008 krizinden bu yana yaşadıklarımız ortada. İsyanlar, darbeler, çalkantılar, itiş kakışlar, sıradışı doğa olaylar, kendisi küçük ama arkaplanı büyük savaşlar, tehditler, göçler… Tüm bunlar can çekişen değil yerini bir türlü kabul ettiremeyen bir düzenin sancıları. Bu nedenle dahası var… Sanki.

Bu nedenle 3. dalga bitmeyecek bir salgın olarak yaşamlarımıza çoktan yerleşti bile. Ve hem can yakıyor hem de (pek gündeme gelmese de) can alıyor. Küçük, minik bireysel depremler olarak...

Yazının başında her depresyon, her intihar, her şizofreni yakından bakınca çok da kişiseldir, demiştim ve biraz geri çekilip hafif uzaktan baktığınızda her acının ne kadar da toplumsal, tarihsel olduğunu görebilirsiniz, diye de eklemiştim. Şimdi etrafımızda, belki de çok yakınımızda küçük depremler yaşanırken bilin ki bu kadar kişisel, bireysel acıların, dertlerin bir araya gelmesi, aynı döneme sıkışması tesadüf değil. 3. dalga kıyılarımızı dövüyor. 

Ne yazık ki...