21. yüzyılda sosyalizmde nasıl çalışacağımızı, sosyalist deneyimlerin bıraktıkları kazanımlarla, derslerle ve bugüne devrettiği gelecek ufkuyla birlikte düşünmeliyiz.

21. yüzyılda sosyalizmde nasıl çalışacağız? 

Salgın sonrası nasıl bir çalışma düzeni olacağına dair sermayedarlar seslerini yükseltmeye başladılar bile. Salgını yeni fırsatların kapısı olarak görüyorlar ve elde ettikleri tecrübeler ışığında geleceğin çalışma modellerini geliştiriyorlar. Uzaktan çalışmanın ve esnek çalışmanın farklı sektörlerde farklı oranlarda kalıcı bir uygulama olacağını dillendiriyorlar. 

Salgın sonrası sermaye, sınıf mücadeleleriyle kazanılan sosyal haklardan kalanları hedefine oturtacak gibi gözüküyor. Hakların tırpanlanmasından fazlası da var: Bu haklar için birlikte olunan ve söz söylenen tüm zamanların ve mekanların parçalanması. Belirli durumlarda işyerlerini kapatmayı, hepimizi bir başımıza evlerimize hapsetmeyi çok kârlı bulabilecekler kısacası. 

Tam da bu noktada, çalışma düzenine yönelik işçi sınıfı ve örgütleri sözünü ve sesini yükseltmeli. Sosyalist deneyimlerin ışığında bugüne ve yarına kalanlar üzerine düşünmek ufuk açıcı olacaktır. Sosyalist ülkelerde çalışmanın örgütlenmesine dair kazanımlarla, derslerle ve birikimlerle dolu devasa bir çözümleme alanı bulunuyor. Dolayısıyla, “21. yüzyılda sosyalizmde nasıl çalışacağız?” sorusu üzerine düşünmenin tam zamanıdır. 

***

Sosyalist ülke deneyimlerinde çalışmanın sosyalist bir niteliğe kavuşup kavuşmadığı sorusuna pek çok farklı yaklaşım pek çok farklı cevap üretir. Süreç farklı teorik ve politik pozisyonlardan tartışılır. Tartışmalar çoğunlukla üretimin teknik örgütlenmesine ve teknik işbölümüne odaklanır: Çalışma saatleri azaldı mı? Teknoloji emekten yana örgütlenebildi mi? Üretimin bilgisi işçilere aktarıldı mı? Denetim yapıları dönüştürüldü mü? Üretim noktası özgürleştirici bir doğaya kavuşabildi mi? Yukarıdaki sorular hızla sorulduktan sonra ana akım “eleştirellik” aynı hızla, "Sosyalizm deneyimleri çalışmayı kapitalist karakterinden arındıramamıştır" sonucuna ulaşır. Buna karşın çalışmanın teknik boyutlarının dışında, toplumsal işbölümü içindeki yeri ve içine gömülü olduğu iktisadi, siyasi ve ideolojik yapılar gölgede kalır. 

Sosyalist ülke deneyimleri, başka bir toplumsallığı kurma çabasında üç M’ye sahiptir: mücadele, mecburiyet ve meydan okuma. Dolayısıyla, sosyalist deneyimlerde çalışmanın örgütlenmesi de mücadele, mecburiyet ve meydan okumanın iç içeliğinde yaşanmıştır. Sosyalist deneyimler kapitalizmin egemen olduğu eşitsiz bir dünya sisteminin yanı başında mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerini değiştiren bir meydan okumadır. Sosyalist deneyimlerde çalışmanın örgütlenmesini, milyonlarca emekçi için bugün "imkansız hayaller" olarak görülen ömür boyu istihdam, emeklilik, bedelsiz sağlık, eğitim ve barınma sağlayan, işsizliğin olmadığı bir düzen içinde değerlendirmeliyiz.

***

21. yüzyılda sosyalizmde nasıl çalışacağımızı, sosyalist deneyimlerin bıraktıkları kazanımlarla, derslerle ve bugüne devrettiği gelecek ufkuyla birlikte düşünmeliyiz. Sosyalizmde çalışma, “vasıf”, “çalışanın iş üzerindeki denetimi” ve “kendini ve toplumu yeniden üretmede özgürleştirici potansiyelleriyle” olduğu kadar; “işçi sınıfı iktidarının koşullarının sağlanması”, “üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kaldırılması”, “kamulaştırma süreçlerinin gerçekleştirilmesi”, “merkezi planlamanın yapılması” gibi gelişmelerle birlikte ele alınmalıdır. Sosyalizmde çalışma, emekçi bir toplum yaratma çabasından, eğitimin, sağlığın, konutun ve diğer temel toplumsal gereksinimlerin bir hak olarak ortaklaşa düzenlenmesinden ayrı düşünülemez.

Çalışmayla ilgili ilk başlık iktisadi ve siyasal yapının nasıl örgütleneceğidir. Bu sürecin temeli, üretim araçlarının özel mülkiyetinden arınma ve üretimin örgütlenmesinde toplumsal çıkarların belirleyici kılınmasıdır. Bu da iktisadi ve siyasal alanda şu sorular üzerinde birlikte düşünmeyi gerektiriyor: Ülkenin insanları ne üretecek, kim için üretecek, ne kadar üretecek, ne zaman üretecek, nerede üretecek ve nasıl üretecek? Üretim kararının ve eşgüdümünün piyasa denilen bir kurgu tarafından değil bu faaliyetlerden yararlanan insanlar tarafından yapıldığı bir sistemde çalışma toplumun yaratıcılığıyla ve artan dayanışma duygusuyla yeniden biçimlenecektir. Üretim araçlarının gelişmişliği ve üretkenlikte ulaşılan düzey, 21. yüzyılda çalışmaya dair yeni ufuklar açmaktadır. Günümüzdeki nüfus ve teknolojik düzey düşünüldüğünde, çalışmanın yaşamsal zorunluluğu toplumsal bir örgütlenme yoluyla insan hayatını engellemeyecek kadar azaltılabilir. 

Çalışmayla ilgili ikinci başlık teknolojidir. Sosyalist çalışmada teknolojinin doğasının kapitalizmde sahip olduğu doğadan tümüyle farklı olması mücadelesi oldukça önemlidir. Bu nedenle teknolojinin kapitalizmde artı değer üretiminde edindiği rolün tersine, çalışma saatlerini kısaltıcı, zorlu işleri kolaylaştırıcı ve çalışmayı hafifletici doğası öne çıkarılmalıdır. Aynı şekilde üretimin toplumsal organizasyonunda da teknolojinin kolektifleştirici ve birleştirici yönü üzerine odaklanmalıyız. Dolayısıyla, teknolojinin insanı en az yıpratan ve en çok özgürleştiren içeriğinin geliştirilmesinden söz etmeliyiz. 

Çalışmayla ilgili üçüncü başlık ideolojik yapının özellikleridir. Çalışmanın geçim derdi nedeniyle emek gücünü satmak olmadığı; insanların üretirken yalnızca ilgili malı değil toplumsallığı ürettiği bir düzende, alın teri dökmek de farklı bir içerik edinir. Bazılarının değil de herkesin çalıştığı bir toplumda çalışma külfet değil kendini gerçekleştirmenin en etkin yolu olacaktır. Sosyalist çalışmada, kapitalist çalışmanın yabancılaştırıcılığına karşı çalışmanın “insanlaştırıcılığı" ve “özgürleştiriciliği” savunulmalıdır.

Çalışmayla ilgili dördüncü başlık ise özgürlüktür. İnsanın zamanda ve mekanda özgürlüğü tartışmasıdır. Zamanda ve mekanda özgürlük, bireyci ve hedonist anlamların ötesinde toplumcu ve kolektif doğasıyla tartışmalıyız. İnsanın zamanda ve mekandaki özgürlük arayışını, tarihle ve güncel değerlerle kurduğu bağı güçlendirmek gerekiyor. 

Sosyalizm mücadelesi kapitalizmin egemen olduğu bir dünyada mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerini değiştirmeye çağıran bir meydan okumadır. Bu meydan okuma sürdüğüne göre "21. yüzyılda sosyalizmde nasıl çalışacağız?" sorusu da sürüyor.