'Yılın bu son yazısı, kapitalizmin tekinsiz dünyasında yaşama kâh yıkılan binaların altında kalarak, kâh yoğun bakımda başına kalarak erkenden veda edenlere, koruyamadıklarımıza gitsin.'

2020 Sözlüğümüz

2020’de çok şey yaşadık, çok şey de öğrendik. 

Ya da belki de pek bir şey öğrenmedik.

Öğrenip öğrenmediğimizi geçmiş değil gelecek gösterecek. Ve geleceği, dünü, bugünü ve yarını birbirine bağlayabilenler kuracak.

Yılın bu son yazısı, kapitalizmin tekinsiz dünyasında yaşama kâh yıkılan binaların altında kalarak, kâh kardeş kavgasında er olarak, kâh dere yatağındaki evinde sele kapılarak, kâh yoğun bakımda tek başına kalarak erkenden veda edenlere, koruyamadıklarımıza gitsin. Bir kez daha anarak.

Ve hepsine borcumuzun yeni yıla devrettiğini de bilerek.

İşte bizim 2020 sözlüğümüz.

*

Korona: Kelime anlamı olarak “taç” demek. Tarihçesi 1650’lere dayanıyor. Latince’den batı dillerine geçmiş. Temel olarak botanikte kullanılmış ama kullanımı taht törenlerinden mimariye, astrolojiden sanayiye kadar her yere girmiş. Purosu ve birası da var. Sınıf mücadeleleri açısından bakılacak olursa saraylı bir kelime olarak görülebilir. İlk koronavirüs 1968’de tanımlanmış. Saltanat tacını andıran dikensi çıkıntıları nedeniyle koronavirüs denilmiş. 2021’de tahtından nasıl indirilecek, göreceğiz.

Covid:Koronavirüs ilişkili hastalık” anlamına gelen İngilizce kısaltma. 19’da kalır gözüyle bakarken 20’si de olacak sanırım. Aslında uzunca bir süre nasıl adlandırılacağı belirsiz kaldı ama en sonunda Dünya Sağlık Örgütü Şubat gibi hastalığın “resmi” ismini ve kısaltmasını bir basın açıklaması ile duyurdu. Türkçede uzunca bir süre nasıl kullanılacağına dair karışıklık olduktan sonra (kovid diyen oldu, covıd diye yazan oldu) dilimize yerleşti gitti. Tarihimiz artık onunla yazılacak; önümüzdeki yüzyıllık tarihimiz…

Pandemi: Eski Yunanca kökenli kelime. “Pan” yani her yer anlamına gelen ön ek ile insan anlamına gelen “demos” kelimesinin birleşmesiyle oluşmuş. Demos’un anlamı aslında daha derin ama şimdi oraya girmeyelim (her ne kadar kelime, tarihin, insanın komünist özüne ışık tutsa da şimdi sırası değil). Kelime anlamı olarak “tüm insanları ilgilendiren” anlamına geliyor. İlk kullanımı 1680’lere dayansa da salgın anlamında tıbbi kullanımı 19. yüzyıl ortasını buluyor. O günden bugüne bu kaçıncı salgın, bu kaçıncı kapitalizm diye sormadan edemiyor insan!

Fahrettin: Arapça kökenli kelime. Fahr el-din (فخر الدين‎) olarak yazılıyor ama zaman içinde farklı isimlere dönüşmüş. “Dinin övünç kaynağı” anlamına geliyor. Ebcet hesabıyla harflerinin toplamı 122 yapıyor: İçinde iki tane 2 olması aslında 2020’yi işaret ediyor. Başındaki 1 ise yaşanan felaketin biricikliğini simgeliyor. Keza 11. yüzyıldan (dikkat: toplamı yine 2) itibaren yaygın bir Müslüman erkek ismi olarak kullanılıyor. Genelde mizaç olarak iyimser ve güven vericidirler. Güçlü espri yetenekleri vardır ve sakin, huzurlu işlerde çalışmaktan hoşlanırlar. Gibi gibi… Tarih böyle de yazılabilir. Unutmayın!

Sürü bağışıklığı: Düz kelime anlamını alırsak bu isim tamlamasında sürü hayvan sürüsünü değil insan topluluğunu tanımlar. Ama yine de bir sorun var gibi durmaktadır keza Türk Dil Kurumu kelimenin bu tür kullanımındaki anlamını “yönlendirilebilen insan topluluğu” olarak vermektedir. Zamanında TKP’nin kaderimizi kendi elimize alalım diye “Sürüden ayrılma zamanı!” sloganında kullandığı gibi. Ama naif olarak düşünüp “birlikte yaşayan insan topluluğunda belli bir duruma dair görülen bağışıklık” diye tanımlayabiliriz. Tabii ki sürüden ayrılma zamanının çoktan geride kaldığını, atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini ve artık sınıflar mücadelesinde yeni, bir başka uğrağında olduğumuzu belirterek.

Zoom: Ses yankısı kökenli kelime. 1886’lardan bu yana kullanılıyor. Ama tarihteki ilk popülerliğini 1917 gibi havacılıkla kazanmış. Hızlıca yaklaşan anlamında. Yaşantımızın içinde önceden de var mıydı bu kelime? Şimdilerde sanki hep varmış gibi geliyor. Alelade bir şirketin küresel ve tarihsel başarısı olarak da görülebilir. Eminim ki binlerce insan Mart, Nisan gibi “Arkadaş, yemin ediyorum bunu düşünmüştüm!” diye kendini dövmüştür. Ama önemli olan, biliyorsunuz, sadece düşünmek değil; düşünürken harekete geçmek, düşünürken değiştirmek, değiştirmek üzere düşünmek. 11. Tez’den bu yana bizde bu işler böyle. Tabii ki piyasa için değil; insanlığın uzun ve macera dolu atılımları için.

Uzaktan eğitim: 1980’li yılların başıydı. O günlerde halen okuma yazma bilmeyen geniş bir kesim vardı. TRT’de bir program olurdu: okuma yazma öğretmek için yetişkinlere yönelik bir program. Bir tür canlı okul. Akşam altı gibi yayınlanırdı sanırım. Daha yaşım okula gitmek için yetmiyordu ama o programla okuma yazmayı öğrenmiştim. Sanki… Sonra Anadolu Üniversitesi’nin Açık Öğretim kanalı... Özellikle de İngilizce dersleri: Zülal Balpınar ve Michael Smith. Onları izlerken hep, birbirlerine âşık olup olmadıklarını düşünürdüm. Komik. Bir nevi uzaktan eğitim kuşağıydık işte. Ama bu yıl yaşadığımız bir başka. Sermaye sınıfı açısından üretici güçlerin nitelikli olması artık bir yük. Bu nedenle bu tür arayışları seviyorlar. O zamanlar, işler henüz böyle değildi. Bu nedenle kapitalizme de uzaktan eğitimine de hayır! Ve yeter! Her ikisi de!

Maske: Fransızca kökenli kelime. Masquer’den geliyor. Düşmanın görmesinden saklanmaya yarayan zırh. Maskara da aynı kelimeden geliyor. Ama işte hepsi askeri kökenli. 1600’lerden kalma. Bir nesne olarak ne kadar da hızlı girdi hayatımıza! Kökenine, yani o askeri anlama bakacak olursak bir savaşta mıyız, diye sorabiliriz. Kimden saklanıyoruz ki? Kendinizden mi saklanıyoruz? Bir zırh mı taktığımız maske? Bizi korur mu? Düşmandan? Düşman kim ki? Şu virüs mü? Ve ayrıca, ne zaman bitecek bu maskeli balo? Söylesenize!

Test sayısı: Ne zaman bir testten bahsedilse aklıma ister istemez sınavlar geliyor: Anadolu lisesi, fen lisesi, üniversite, Tus, doçentlik. İç kuvvetler, dış kuvvetler; ordinaryüs, sinüs, kosinüs. Ve de yüzsüz! Bu dünya yüzsüz. Aynı zamanda ruhsuz! Ruh lazım dünyaya, ruh! Kaç test çözdün ki deyyus!!! Test… “Öğrenme” dediğimiz şu nörobiyolojik olayda glutameterjik yolağı en çok uyaran yöntemdir. Bir daha, bir daha, bir daha. Ve sonra uzun zaman için öğrenmiş oluruz. Test çöze çöze… Mutlaka!

Luppo: Yılın adı aslında. Biliyorsunuz, kendisine arkadaşlar arasında hard kapitalizm de diyoruz. Öyle eğlencelik bir şey değil. Seyirlik hiç değil. Harekete geçmelik bir şey. Ayrıca atıştırmalık da değil, bilinç geliştirmelik bir şey. Ama yine de bu COVID tepkilerine damgayı orta sınıflar vurmadı mı? Hep… Sürekli… Hemen her anektodal anda orta sınıf aklı, düşüncesi ve itirazı üstümüze yağmadı mı? Orta sınıflar iyidir, güzeldir de bir sınıf olarak bu salgında ve öncesinde hep soysal-demorkasiye yâr olmadılar mı? Salgın bitince de öyle mi olacaklar? Ne dersiniz?

Floyd: İskoç kökenli bir soyisimdir. Muhtemelen Lloyd kelimesinden türemiştir ve “gri başlı, saçlı” anlamına gelir. Pembesi de vardır. Pink Floyd olarak. İki blues sanatçısının soyisimlerinden devşirilmiştir. Blues ise Amerikan zenginliğinin üstünde yükseldiği siyah kölelerin alınterinin, emeğinin kentli müziğidir, sesidir. Ve George Floyd, bu siyah Amerikan vatandaşı “nefes alamıyorum” diye diye 25 Mayıs’ta Minneapolis’te öldürülmüştür. Bizler, hepimiz, birer Floyd olarak, başımıza başımıza basan şu düzende nefes alabiliyor muyuz? Ne dersiniz?

Kısa çalışma ödeneği: 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na ve 4857 sayılı İş Kanunu’na 7244 sayılı kanun ile eklenen geçici maddelerle gündeme gelen uygulama. Milyonları ilgilendiriyor ama tabii ki sessiz ve de sedasız. Öyle çok ünlü olmadı, öyle çokça gündeme de gelmedi. Milyonlarca insan yararlandı. Kimi gerçekten yararlandı, kimi patronu için yararlandı, sonuçta hiç yetmedi! Yetemezdi de zaten! Sosyalist bir ülkede, komünist bir dünyada hiç gerekemeyen bir yasal düzenleme olarak da görülebilir. Unutulmaması lazım. Keza bir gün anıtı dikilebilir. “Ah, biz geçmişte ne günler yaşamıştık!” diye.

İstikşafi: Arapça kökenli kelime. “Keşf” kelimesinden geliyor ve “araştırma, farklı yönleriyle ele alma” anlamını taşıyor. Türkiye’de bu yıl sık sık kullanıldı ama anlaşılması da zor oldu. Ve hatta, ne yalan söyleyelim, İngilizcesi, yani “exploratory” daha anlaşılır kaldı. Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı tartışmaları ile gündemimize girmişti. Ama o değil de Yunanistan ve Türkiye, birlikte sosyalist bir devrime imza atsaydı, şu mavi denizin iki yakasında kurulu, sosyalist bir ülkemiz olsaydı, dünya bambaşka olmaz mıydı?

Navtex: Yılın gizli kahramanı, saklı dili. İngilizce “navigational telex” kelimelerinin kısaltması. Yani bir anlamda “kaptanın seyir defteri” olarak da görebiliriz. Bizim geminin kaptanı kim? Aynı gemide miyiz? Ne dersiniz? O değil de… Zaman geçecek ve emperyalizmin, onun içindeki kapitalist rekabetin nerelerden gelip nerelere gittiğini göreceğiz. Hep birlikte! Daha doğrusu, öyle bekleyip görmeyelim ve antikapitalistken anti-emperyalist olmamak ve de anti-emperyalistken anti-kapitalist olmamak garabetine son verelim. Yoksa Akdeniz’in doğusunu da batısını da sermaye yakacak. Yakıyor da! Oralarda, yani Doğusuyla Batısıyla Akdeniz’de bir gaz varsa, bilin ki o gaz bizim, hepimizin, tüm insanlığın gazıdır! Yedirmeyelim!

Hasta: (Artık) yılların doktoruyum ve kökenini hiç merak etmemişim ya, bana da yuh! Farsça kökenli kelime. Yaralı anlamına gelen χastan خستن kelimesinden türemiş. Esenliği yerinde olmayan, sağlığı bozuk olan, organlarından herhangi birinin işleyişinde bir bozukluk duyumsayan (kimse, hayvan) anlamına geliyor. Güncel Farsçada “yorgun” anlamında da kullanılırmış. Peki, yorgun muyuz? Kapitalizmi alt etmeden yorulmak olmasın! Değil mi?

Vaka: İnsanın aklına ister istemez Shakira’nın, yani Şakire’nin Waka Waka şarkısı geliyor. Bu kelime de Arapça kökenli: wḳˁ kökünden gelen waḳˁat وقعة sözcüğünden türemiş. Olay, hadise anlamına geliyor. Bizim popçu Hadise de zaten Shakira taklidi ama bir taklitten sakınacaksak esas olarak sosyalizmin taklitlerinden sakınmak gerekiyor. Syriza, myriza gibi… Bu yıldan geriye bir de bu kalsın! Demedi demeyin!

Aşı: Arapça kökenli kelime. Arapça ˁaṣā عصا “isyan etti” fiilinin failidir. Yani aşı, isyan edendir. 2020’de isyan ettik mi? Yeterince? Hayır mı? Bence de…! 

Faz III: 2007, 2008 gibi birisi önüme çıksa ve gün gelecek, ilaç çalışmalarının farklı aşamaları tüm toplumda bilinir hale gelecek falan deseydi “delinin zoruna bak” der geçerdim. Ah, insanın kendisi! Ah ki ne ah! Anı yakalamak ve hatta ötesine geçmek ayrı bir zekâ. Öyle böyle değil! Siz bugünü yaşarken çok ama çok az insan geleceği yaşıyor, daha doğrusu düşlüyor. Adanmış insanlar onlar! İnsanlığa adanmış! Hepimize… Şimdi, diyeceksiniz ki ne alâka! Ama siz yine de ne yapın edin, geleceği yakalamak için Yazılama’nın “Bir Yılbaşı Öyküsü”nü okuyun. 2021’de mutlaka!

Sitokin fırtınası: Sanırım Lermantov’un bir şiiriydi: “Aradığı dinginliktir, fırtınanın ortasında” diye. Bir gençlik şiiridir. Şiir de zaten insanın gençliğidir. Sitokin de gençliğimdir. 1998 değil ama kesin 2001’dir. Sitokin eski Yunanca kökenlidir: Boşluk, hücre anlamındaki “sito” ile hareket anlamındaki “kin[etik]” bileşimidir. Ve bu dünyanın 2020’de girdiği salgın deliğinden çıkması için hakikaten hareket halindeki hücrelerin fırtınasına ihtiyacı vardır. Gerisi, biliyorsunuz, uzatmalar… Hep uzatmalar…

Sağlıcakla kalın…