Türkiye'de salgın yönetiminin seyri

Türkiye'de ilk resmi COVID-19 vakasının açıklandığı 11 Mart tarihinden bu yana yaklaşık bir ay geride kaldı.
Bilim ve Aydınlanma Akademisi salgının Aralık ayında Çin'de ortaya çıkmasından itibaren konuyla ilgili üç adet bilimsel rapor yayımladı, Covid-19 hastalığı ve etkeni SARS-CoV-2 virüsüyle ilgili hızla güncellenen bilgileri kamuoyuyla paylaştı.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi

BAA hem Türkiye'de henüz vaka açıklanmadan önce, hem de ilk resmi vakanın açıklanmasının ardından Türkiye'deki salgın yönetimini yakından takip ederek gerekli uyarıları da kamuoyuyla paylaştı. Vaka tanımı, test sayısı, hasta kabulünde triyaj uygulamaları, sağlık çalışanlarının ihtiyaçları gibi farklı konuları gündeme getirdi ve alınması gereken toplumsal önlemlere işaret etti.
Yeni yayımlanan dördüncü raporda, Türkiye'deki salgının seyri salgın yönetimi açısından değerlendiriliyor. Salgının ülkemizdeki resmi başlangıcından itibaren vakaların belirlenmesi ve yönetimindeki eksikliklerin ele alındığı raporda; vaka tanımı, test kriterleri, hasta ve temaslı takibi, hastanelerdeki organizasyon değerlendiriliyor. Test sayıları ve yoğun bakım hizmetlerinin salgının seyrine etkileri sunuluyor. Yurt dışından girişler ve umre dönüşlerinin, özellikle Türkiye'de salgının ilk döneminde hastalığın yayılmasındaki etkileri vurgulanıyor.
BAA olarak; güncellenen verileri paylaştığımız ve salgının farklı alanlara etkilerini tartıştığımız raporlar yayımlamaya devam edeceğiz.

1. VAKA BULMA VE YÖNETİMİNDE EKSİK VE HATALAR VAR

1.1. Olası vaka tanımı yetersiz yapıldı ve test kriterleri çok sınırlayıcı tutuldu

Salgınla mücadelenin ilk önemli adımı vakaların bulunmasıdır. Bunun için öncelikle vaka, şüpheli vaka tanımları yapılmalı, tanı testinin kimlere yapılacağı belirlenmeli ve temaslılar taranmalıdır.
Bütün bunlar için de bir algoritmaya gereksinim vardır. Global ölçekte bu çalışmayı 27 Şubat 2020’de DSÖ yayımladı (1). Türkiye Sağlık Bakanlığı da DSÖ’nün önerileri doğrultusunda hareket etti. DSÖ’nün algoritmayı duyurduğu tarihte dünyada toplam vaka sayısının yaklaşık 84.000, ölüm sayısının 1.400 olduğu ve salgının Çin dışında 51 ülkeye yayılmış bulunduğu (2) dikkate alındığında, söz konusu algoritma vakalara ve temaslılara ulaşmak bakımından ileri derecede kısıtlayıcıydı.
Bu algoritmaya göre;  a) semptomların başlamasından önceki 14 gün içerisinde yurt dışında bulunma öyküsü olanlar veya b) doğrulanmış bir vaka ile yine aynı süre içinde yakın teması olanlar veya c) hastanede yatış gerekliliği olan ve COVID-19 düşündüren hastalar dışındaki hiçbir hastadan - ateş, öksürük yakınmalarının ötesinde, pnömoni olduğu doğrulanmış olsa bile - COVID-19 tanısı için numune alınamıyordu.
Oysa hastalığın 50’nin üzerinde ülkeye yayıldığı, söz konusu ülkelerdeki vaka sayılarının önlenemez biçimde arttığı o dönemden çok önce, kriterlerin gevşetilmesi ve hekimlerin COVID-19 enfeksiyonunu düşündürecek tarzda öksürüğü olan bütün hastalardan test isteyebilmesine olanak tanınmış olması gerekirdi.
Sağlık Bakanlığı daha sonra 11 Mart (3), 25 Mart (4) ve 2 Nisan (5) tarihlerinde ilgili rehberi ve algoritmaları yeniledi.  Rehberlerde vaka tanımında ve olası vakaya yaklaşımda kimi değişiklikler yaptı. Örneğin 25 Mart tarihli olanda 65 yaş üzerindekilere veya eşlik eden kronik hastalığı olanlara ilişkin yeni bir yaklaşım geliştirdi. Yine aynı rehberde komplike olmamış ve komplike hasta ayrımı üzerinden, solunum sıkıntısı olmayıp boğaz ağrısı ve öksürük yakınmaları olan (komplike olmayan) hastalara da test yapılmasının önünü açtı.
Kısacası salgının en başından itibaren hayata geçirilmesi gereken uygulama (COVID-19 enfeksiyonunu düşündüren nitelikte ateşi, öksürüğü olan her hastaya test yapılması) ancak, salgının resmi başlangıç tarihinden iki hafta sonra gündeme getirildi.
Sağlık Bakanlığı vaka bulmak konusunda çok kritik öneme sahip bir politikayı çok geç uygulamaya koyarak vakaların saptanamamasında, salgının yayılmasında belirleyici derecede rol oynadı.

1.2. Vakaların evde tedavisine olanak sağlanarak salgının yayılmasına zemin hazırlandı

25 Mart tarihli rehberde kesinleşen vakaların belirlenmiş hastanelerde takip edileceği belirtilmişti. Bu vakaların izolasyonu işlemidir ve katı önlemlerle salgını kontrol altına almayı başarmış olan Çin’in de uyguladığı yöntemdir (6). 
Buna karşılık 2 Nisan tarihli rehberde ilk kez hastaların evde izlemi başlığı şeklinde bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeyle hastaneye yatış gerektirmeyen vakaların uygun tedavi verilerek evde takip edileceği, evde takip işleminin aile hekimleri tarafından telefonla yapılacağı belirtildi.
Muhtemelen hastanelerin iş yükünü azaltmak açısından gündeme getirilmiş olan bu düzenlemenin hastalığın önce ev içinde, sonra da ev içindekilerin dış temasları yoluyla dışarıda yayılmasını kolaylaştıracağı çok açıktır.
Üstelik aile hekimlerinin telefonla yapacakları hasta takibinin ne derecede bilimsel ve etkili olacağı da şüphelidir.

1.3. Temaslılara test yapılmadı, temaslı izlemleri yetersiz kaldı

2 Nisan tarihli rehberde bile yakın temaslıların takibi açısından yapılmış tek düzenleme, evde 14 gün boyunca ateş ve solunum yolu semptomlarının bireyin kendisi tarafından izlenmesi şeklindedir. Bu süre içinde ateşi ve öksürüğü gelişen yakın temaslı sağlık kurumuna başvuracaktır. 
Genel bir sokağa çıkma yasağının ilan edilmediği, üretimin bütün sektörlerde devam ettiği koşullarda temaslıların evde kalması beklenemeyeceği için, bu politikanın da salgının yayılmasına katkıda bulunmakta olduğu açıktır.
Ayrıca hastalık belirtileri ortaya çıkıncaya kadar temaslılara test yapılmaması da vaka bulmayı, vakaların tedavi ve izolasyonunu olanaksız hale getirerek, salgının yayılmasına katkıda bulunmaktadır.

1.4. Hastaneler salgın aşamasında bile iyi organize edilmedi

Salgın sırasında hastaların tedavi ve izolasyonu için ayrı, şüphelilerin karantinaya alınarak izlenmesi için de ayrı hastaneler tahsis edilmeli, bu hastanelere diğer hastaların girmesine kesinlikle izin verilmemeli ve hastane girişlerinde triyaj uygulaması yapılmalıydı.
Türkiye’de ise hastaneler diğer hastalara sundukları hizmete, kapasitesini düşürmekle birlikte, devam ettiler. Böylece COVID-19'lu hastalarla diğerleri aynı kapılardan giriş-çıkış yaptılar, aynı koridorları, aynı salonları ve muayene odalarını kullandılar. Bu organizasyon bozukluğu da salgının yayılmasında muhtemelen etkili oldu. Oysa Çin Vuhan’da, yalnızca COVID-19 vakalarının ele alınacağı 47 hastane ve yaklaşık 50.000 yatağı hizmete sokmuştu.(6)
11 Mart tarihli rehberde triyaj uygulaması hiç yer almıyordu. İlk kez 25 Mart rehberinde tanımlandı. Ancak COVID-19’lu olduğundan şüphelenilen vakaların nereye yönlendirileceği konusunda bu rehberde de hiçbir tanımlama yoktu. COVID-19’lu hastalar için ayrı polikliniklerden ilk kez 2 Nisan rehberinde söz edildi. 
Bütün bu eksiklik ve hatalar nedeniyle hastaları tedavi edecek hastanelerin kendisi salgın açısından önemli birer risk merkezi haline geldiler.

1.5. Sağlık personeline salgına hazırlık için gerekli eğitim ve malzeme verilmedi

Türk Tabipleri Birliği’nin 24 Mart tarihinde açıkladığı ve 74 ilden 1820 sağlık çalışanının katıldığı anketin sonuçlarına göre katılımcıların %48’i çalıştıkları kurumda herhangi bir triyaj sisteminin olmadığını, %44’ü kendisine COVID-19’lu hastaya yaklaşım konusunda hiçbir eğitim verilmediğini, %53’ü salgın sürecinde iş organizasyonunda yapılacak değişiklikler konusunda bilgilendirilmediğini, %78’i N95 maskeye, %74’ü siperliğe ya da koruyucu gözlüğe, %71’i tek kullanımlık önlüğe, %60’ı tıbbi maskeye, %52’si önlük formaya ve %38’i de eldivene erişim konusunda sıkıntı yaşadığını belirtiyordu (7).
Öte yandan bugün salgının en çok etkilediği ikinci il konumundaki İzmir’de Sağlık Müdürlüğü son kullanma tarihi 2014 olan cerrahi maskeler dağıtıyordu (8). Aile Hekimleri Federasyonu ise aile sağlığı merkezlerine yeterli sayıda koruyucu ekipman verilmediğinden, personelin bu gereksinimlerini fahiş fiyatlarla piyasadan karşılamak zorunda kaldıklarından söz ediyordu (9).
Oysa bu salgınla mücadele bakımından hastane sağlık personelinin korunması yaşamsal öneme sahiptir. Sağlık personelinin hastalanması hastane hizmetlerinin aksamasına yol açmakta bu durum da ölüm sayılarının yükselmesine neden olmaktadır.

2. YETERLİ SAYIDA TEST YAPILMADI

2.1.Vaka bulmak ancak test yapmakla mümkündür

Vaka bulmak tedavi, izolasyon, temaslıların bulunması ve karantinaya alınması açısından ilk kritik adımdır. Salgının kontrol altına alınabilmesi için bunların hayata geçirilmesi şarttır.
DSÖ’nün sürekli “daha çok test yapın” uyarısında bulunmasının nedeni de budur.
Türkiye çok uzun süre çok düşük test sayılarıyla idare etti. Bu nedenle vakaları saptayamadı. Hükümet ve bilim kurulu ise başlangıçtaki düşük vaka sayılarını salgının kontrol altında olduğu şeklinde anlamlandırdılar. Oysa vaka vardı, vakalar toplumda hareket halinde olup, hastalığı çevrelerine bulaştırıyorlardı, hatta ilk COVID-19 ölümleri salgının 11 Mart tarihinden daha önceki bir zamanda ortaya çıkmış olduğuna işaret ediyordu. Örneğin 16 Mart tarihinde hayatını kaybeden ve sonradan ilgili hastane tarafından ölüm nedeni COVID-19 olarak açıklanan Aytaç Yalman’ın iki gün sonra hastaneye yatışını gerektirecek düzeydeki nefes darlığı şikayeti 11 Mart’ta başlamıştı. Yakın temaslı kabul edilen eşinin 15 Mart’ta yapılmış testi pozitif çıkmıştı (10).
Test sayısında salgının ilk günlerinden itibaren, hiç olmazsa diğer ülkelerdeki sayılara ulaşılması çok önemliydi.
Türkiye’de 11 Mart’a kadar yalnızca 940 test yapılmıştı. Sayı 18 Mart’ta ancak 10.017 oldu. 22 Mart tarihine kadar günlük test sayısı 2.000 kadar gerçekleşti. 28 Mart’tan sonra 10.000’i geçti. 4 Nisan’da toplamda 161.380 oldu. Salgının resmi olarak açıklanan ilk gününü başlangıç noktası olarak aldığımızda (ilk 24 gün) günlük ortalama sayı 6.724’de kaldı (11).
Diğer ülkelerdeki günlük ortalama test sayıları zaman içinde şöyle bir seyir izledi:
İtalya’da salgının ilk 28 günü için ortalama 7.388 (12), ilk 41 günü için 13.205 idi. İtalya 2 Nisan günü (salgının 41. günü) tam 80.000 test yapmıştı. 20 Mart’ta 206.866 olan test sayısını 2 Nisan’da 541.423’e çıkarmıştı (13, 14). Salgının son iki haftasını kapsayan bu dönem için günlük ortalaması 28.794 olmuştu.
İspanya’da salgının ilk 21 günü için ortalama 1.428 (12) idi, izleyen 3 gün içinde 16.500 olarak gerçekleşti (15). 
Salgında en fazla test yapan ve bu yolla ölüm sayısını ve fatalite hızını en düşük düzeyde tutmayı başaran Almanya’da salgının ilk 18 günü için ortalama test sayısı 9.278 idi (Türkiye'de ilk 24 gün içinde bile bu sayıya ulaşılamamış durumda) (9). Almanya 15 Mart sonrası dönemde günlük test sayısını 50.000’in üzerine çıkardı (16). Nisan ayında ise haftada 500.000’den fazla test yapmayı planlamaktaydı (17).
Kısacası, şu günler itibariyle günlük test sayıları İtalya’da 29.000, Almanya’da 50.000 kadarken, Türkiye'de halen 20.000 düzeyindedir.
Avrupa hükümetleri Çin’deki salgının kendilerine bu derece ciddi boyutlarda sıçrayacağını başlangıçta tahmin edememişlerdi. Dolayısıyla tanı kiti bakımından da sürece hazırlıksız yakalandılar. Buna rağmen İtalya’nın salgının aynı dönemindeki test sayısı Türkiye’nin üzerinde görünmektedir ve Türkiye için salgına hazırlıksız yakalanma diye bir gerekçe kesinlikle söz konusu değildir.
Türkiye salgının nelere yol açacağını diğer ülkelerin deneyimlerinden hareketle çok net olarak bilmekteydi. Buna rağmen tanısal olanaklar konusunda neredeyse hiçbir hazırlık yapmadı.

Şekil 1

Salgının ilk 24 günü için ülkelerin COVID-19 toplam vaka sayıları

2.2. Test sayısı daha düşük olmasına rağmen, Türkiye vaka sayısında İtalya ile yarışıyor

Salgının aynı dönemi için ortalama test sayısı İtalya ve Almanya’ya göre daha düşük olmasına rağmen Türkiye vaka sayısında İtalya ile başa baş gidiyor, Avrupa’nın diğer üç salgın merkez üssünü ise açık ara geride bırakmış durumda.
Bu olgu, Türkiye’nin zamanında yeterli test yaparak vakaları saptayamamış ve izole edememiş olmasıyla ilişkilidir. Saptanamamış her vaka ve onun temaslıları salgını yaymışlardır.

3. YOĞUN BAKIM YATAKLARININ DURUMU

Salgının kontrolü açısından vaka bulmak, bu amaçla çok sayıda test yapmak belirleyici iken; salgının sağlık açısından esas yıkıcı etkisi olan ölümlerin önlenmesinde ilaçla tedavi seçenekleri ve yoğun bakım hizmetleri önemlidir.
Hastalık özellikle yaşlılarda süratle solunum yetmezliğine ilerlemekte, bu da yoğun bakım hizmetlerine olan gereksinimi artırmaktadır.
Yaşlı nüfus oranı yüksek olan ülkelerde bu gereksinim daha da ileri boyutta ortaya çıkmaktadır.
Bu noktada Türkiye’deki ölüm sayısının, vaka sayısında görüldüğü gibi, İtalya seviyesine ulaşıp ulaşmayacağı özel bir sorun olarak gündeme gelmekte ve ayrı bir tedirginlik noktası oluşturmaktadır. Ancak Türkiye’nin toplam vaka ve toplam ölüm sayıları açısından diğer ülkelere göre durumundaki uyumsuzluk analizin daha başında bu tedirginliğin pek gerçekçi olmadığını düşündürmektedir. Nitekim Türkiye vaka sayılarında oldukça kötü durumdayken, ölüm sayıları için aynı durum söz konusu değildir.

Şekil 2

Salgının ilk 24 günü için ülkelerin COVID-19 toplam ölüm sayıları

Ancak yine de şu soru anlamlıdır: Acaba ölüm sayılarının artması durumunda Türkiye’nin yoğun bakım hizmetleri mevcut yükü kaldırabilecek durumda mıdır? Bu sorunun yanıtını diğer ülkelerle karşılaştırmalı bir yaklaşımla aramak mantıklı olacaktır.
Türkiye’nin yoğun bakım yatak kapasitesi salgının merkez üssü durumundaki Avrupa ülkelerinden daha iyidir.  100.000 kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı 2012 için, İtalya’da 12,5, İspanya’da 9,7 iken (18), Türkiye’de 32 idi (19). Türkiye’de sayı geçen zaman içinde daha da artarak 2018’de 45’e ulaştı (20).  Şüphesiz yoğun bakım yatakları diğer ülkelerde de geçen zaman içinde artmıştır. Ancak aradaki farkın kapanması pek olası görünmemektedir. Bunun ötesinde diğer ülkelerin yoğun bakım sayılarıyla ilgili güncel bilgiye ulaşılamamıştır.
Ölüm sayılarını etkileyecek sağlık hizmeti kapasitesine ilişkin bir diğer gösterge de solunum cihazı (ventilatör) sayısı olabilir. Zira yoğun bakıma yatan hastaların önemli kısmı, solunum desteği sağlanmak amacıyla cihaza bağlanmaktadır. 2020 için solunum cihazı sayısının Almanya’da 25.000, Fransa’da 30.000, İtalya’da 5.000, Türkiye’de ise 17.000 olduğu bildirilmektedir (21). Bu gösterge açısından da Türkiye İtalya ile kıyas götürmeyecek derecede daha iyi konumdadır.
COVID-19 için ölüm sayısını ve fatalite hızını düşürmek açısından önemli bir diğer faktör de hastanelerdeki hekim ve hemşire sayılarıdır. Türkiye 100.000 kişiye hizmet veren hekim ve hemşire-ebe sayısında söz konusu dört ülkeyi açık ara geriden takip etmekte ve OECD liginde sonuncu sırada yer almaktadır.

Şekil 3

100.000 kişiye hizmet veren hekim sayıları (22)

Şekil 4

100.000 kişiye hizmet veren hemşire ve ebe sayıları (22)

Salgında ölüm sayısını ve fatalite hızını belirleyecek faktörlerin yaşlı nüfusun oranı, yoğun bakım yatak sayısı, solunum cihazı sayısı ve personel sayısı olduğu varsayılabilir. Türkiye yoğun bakım sayısında Avrupa’nın diğer ülkelerinden çok daha avantajlı iken, İtalya’nın 3 katından fazla solunum cihazına sahiptir. Buna karşılık Türkiye’nin 100.000 kişiye hizmet veren hekim hemşire-sayıları İtalya’nın yarısı düzeyindedir. 
Ölümlerde esas belirleyici olanın yaş olduğu dikkate alındığında Türkiye’deki ölüm sayısının ve fatalite hızının İtalya seviyesinde olmayacağı ve mevcut yoğun bakım hizmet kapasitesinin ortaya çıkacak ihtiyacı (çok büyük yönetim hataları yapılmadığı taktirde) karşılamaya yeteceği tahmin edilebilir. 
Tabii bir de geçen zaman içinde dünyanın hastalığın tedavisi konusunda biriktirdiği bilgi birikimi vardır ve hastalığın daha geç girdiği ülkemiz için bu da ölümleri ve yoğun bakım iş yükünü azaltacak bir avantaj olarak kabul edilebilir. Ayrıca son zamanlarda kimi yayınlarda verem aşısının COVID-19 enfeksiyonu için koruyucu etkisinin olabileceğinden söz edilmeye başlanmıştır (23). Türkiye’nin verem aşılama düzeyi Avrupa ülkelerinin tamamından daha yüksek olduğu için, eğer bu tez doğruysa, Türkiye bir de bu bakımdan avantajlı konumda demektir.

4. YURT DIŞINDAN GİRİŞLER

Çin’de Ocak ayının ilk haftalarında COVID-19 salgınının başladığının belirginleşmesine rağmen, gerek Çin hükûmeti ve gerekse Dünya Sağlık Örgütü Ocak ayı sonuna kadar ciddi adımlar atmadılar. Oysa daha 10 Ocak 2020’de hastalık etkeni 2019-nCoV (yeni koronavirüs) olarak tanımlanmış ve genetik materyali ortaya konmuştu. Hastalık 13 Ocak’ta Tayland’a, 23 Ocak’ta Güney Kore, Japonya ve Singapur’a sıçramıştı (24).
21. yüzyılda yaşanan SARS, MERS ve kuş gribi salgınları gibi deneyimler, çağımızda ulaşım teknolojilerindeki devasa gelişmeler nedeniyle hastalıkların bir kıtadan diğerine neredeyse ışık hızıyla atlayabildiğini göstermişti. Bu nedenle salgınların sınır kapılarında durdurulması için alınan tedbirler büyük önem kazanmıştı.
Aslında bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede izolasyon ve karantina tedbirlerinin yüzyıllardır kullanılıyor olmasına ve ülkelerin yabancı ülkelerde ortaya çıkan salgınları sınırlarında alacakları etkin karantina tedbirleriyle durdurabileceklerinin çok iyi bilinmesine rağmen (25) kapitalist ticari kaygıların ağır basması sonucu dünyanın birçok ülkesi ve Türkiye salgınla mücadelede çok kritik olan bu ilk haftaları yeterince değerlendiremedi. 
Eğer Türkiye ve diğer ülkeler en azından 23 Ocak’ta salgının diğer ülkelere yayılmaya başladığını gördüklerinde sınır kapılarında gerekli önlemleri almayı başarabilselerdi, belki de COVID-19 birkaç Uzakdoğu ülkesinde sınırlı kalacak, bir pandemi haline gelemeyecekti. Nitekim DSÖ de bu “umudunu” 11 Mart’a kadar koruyarak “pandemi” ilan etmekte aceleci davranmadı (26).
Türkiye gecikmeli de olsa çok yerinde bir kararla salgının merkezi olan Çin ile havayolu ulaşımını 5 Şubat 2020’de durdurdu. Ancak bu çok yetersiz bir tedbirdi, çünkü bu tarihte hastalık zaten Tayland, Güney Kore, Japonya ve Singapur’a yayılmıştı, fakat bu ülkelerle ulaşıma kısıtlama getirilmedi. 
17 Şubat’ta DSÖ ülkelere geniş kitlelerin katılabileceği etkinliklerin risk taşıdığını bildirdi ve yoksul Afrika ülkelerine kişisel koruyucu donanımlar göndermeye başladı (27). Şubat ayı içinde hastalık hızla yayılmaya başladı ve İran’da çok sayıda vaka tespit edilmesi üzerine 23 Şubat 2020’de İran sınırının da kapatıldığı duyuruldu. 29 Şubat 2020’de de vaka sayıları yüksek olan İtalya, Güney Kore ve Irak uçuşları askıya alındı.
Sağlık Bakanlığı Türkiye’de COVID-19 vakası bulunduğunu 11 Mart 2020’de ilan etti. Bu tarihten itibaren sınırlarda karantina tedbirlerinin çok geç kalınmış da olsa arttırılmaya başlandığı söylenebilir. 13 Mart 2020’de kamu görevlilerinin yurt dışına çıkışları izne bağlandı ve Almanya, Fransa, İspanya, Norveç, Danimarka, Belçika, Avusturya, İsveç ve Hollanda’ya uçuşlar durduruldu. 19 Mart 2020’de Yunanistan ve Bulgaristan sınırları kapatıldı. 21 Mart 2020’de 46 ülkeye daha uçuşların durdurulduğu duyuruldu. 2 Nisan 2020’de THY bütün yurtdışı tarifeli seferlerini 1 Mayıs’a kadar durdurdu (28).
Bu tedbirlere rağmen aslında “fiilen” bu ülkelere geliş – gidişlerin devam ettiği ve havaalanlarında, kara ve deniz sınırlarında geçişlerin sürdüğü biliniyor. Bunların “en kitlesel” biçimde gerçekleşeni, Türkiye’nin salgının tam dünyaya yayılmaya başladığı sırada ülkesindeki göçmenleri Yunanistan sınırına göndermesi oldu. Sınır güvenliğinin en hayati olduğu bir dönemde, bugün dahi sayılarını kimsenin tahmin edemediği göçmen kafileleri Yunanistan ana karasına ve adalarına geçiş yaptı (29). 
Yunanistan hükûmeti sınırı aşan göçmenlerden bir bölümünü “birkaç gün sonra” geri gönderdi. Bu geri gönderilenlerin sınırda koronavirüs yönünden muayene edilip edilmediklerini, hastalığı (bu tarihlerde Yunanistan, ülkesinde çok sayıda COVID-19 vakası bildirmişti) Yunanistan’dan ülkemize getirip getirmediği bilinmiyor (30). 
Havaalanlarında termal kameralarla ateş ölçümü geçmiş deneyimlerde çok iyi sonuçlar vermişti. Ancak COVID 19’da yeni koronavirüsle enfekte olanların, kendilerinde hastalığın hiçbir belirtisi ve bulgusu ortaya çıkmadan hastalığı başkalarına bulaştırmaya başladıkları anlaşılınca, bu salgın için termal kameraların çok etkili olmayacağı anlaşıldı.
Bu durumda sınır kapılarında insanların hastalık yönünden değerlendirilmeleri ve hastalığın 14 gün sürdüğü tahmin edilen bulaşma döneminde takip edilmeleri gerekiyordu. Türkiye salgının başından itibaren bu tedbiri uygulamak yönünde ciddi bir çaba sarf etmedi ve etkili olmadığı bilinmesine rağmen sürveyans çalışmalarını yalnızca termal kameralarla sürdürdü.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 10 Mart 2020’de “Virüs ülkemize gelecekse büyük ihtimalle yurt dışından yeni girişlerle veya yurt dışından dönüşlerle olacaktır” diyor, İran ve İtalya’yı sınırlarında gerekli tedbirleri almamakla suçluyordu. Bakan’ın konuşması, aslında Türkiye’nin bu konuda ne kadar “bilinçli” olduğunun anlaşılması bakımından önemlidir: 
“Eğer biz İran ile 16 gün önce sınırlarımızı kapatmamış olsaydık, bu dönemde haftada ortalama 50 bin kişi girecekti. Ve şu an biz burada Türkiye’nin birçok bölgesinde bu salgını görür olacaktık. Bu süreçte sorun giderek küresel sorun haline geldi. 106 ülkede görülmüş olması, Türkiye’de görülmemiş olması erken dönemde benzer şekilde hiçbir ülkenin ilişkilerini kesme noktasında katı davranmamış olmasındandır. Biz de gecikmeli kapatma yapsaydık İran gibi, İtalya gibi bir ülke haline gelebilirdik” (31).
Ancak Bakan’ın sınırlarda karantina tedbirleri alınmasının hayati önemini bu derece açık bir şekilde ifade etmesine rağmen, hastalığın sınırlarımızdan rahatça girebilmesi tedbirlerin “sözde” kaldığını düşündürmektedir.

5. UMRE DÖNÜŞLERİ

Dünya Sağlık Örgütü 30 Ocak 2020’de dünyada COVID-19 salgını nedeniyle “Acil Durum” ilan ettiğinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğü, daha önceden ilan ettiği bir takvim çerçevesinde umre organizasyonlarına devam ediyordu. 7 günden 25 güne kadar değişen bu organizasyonlar, Acil Durum ilanına rağmen Şubat sonu için kayıt almaya ve kayıtlı olanları Suudi Arabistan’a göndermeye devam etti (32).
Bu süreçte Anadolu Ajansı 27 Şubat 2020’de Suudi Arabistan’ın umre için gelenlerin ülkeye girişini askıya aldığını (33) ve bu gelişme üzerine Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ün umre kayıtlarını durdurduğunu duyurdu (34).
Suudi Arabistan ilk vakasını 2 Mart 2020 tarihinde bildirildi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın 21 bin yurttaşın umre için Suudi Arabistan’da olduğunu söylediği 13 Mart 2020 tarihinde ise Suudi Arabistan’da tespit edilen vaka sayısı 86’ya ulaşmıştı (35). 13 Mart 2020’de Ali Erbaş 15 Mart itibariyle Suudi Arabistan’a umre için giden bütün yurttaşların (21 bin kişi) geri dönmüş olacağını duyurdu (36). 
Ali Erbaş 15 Mart Pazar günü umrede olan en az 5.300 vatandaşın Suudi Arabistan’dan döneceğini duyurdu ve bu vatandaşlardan 14 gün evlerinde kalmalarını talep etti (37). 15 Mart 2020’de Fahrettin Koca, “geçen hafta umreden dönen” bir vatandaşın testinin pozitif çıktığını duyurdu (38). 15 Mart günü umreden dönen 10.330 kişinin karantinaya alındığı açıklandı (39).
Bu süreçte umreden dönenlerin havaalanlarında sağlık kontrollerinin yapılmadığına ilişkin haberler yayılmaya başladı. Bunlardan birinde umreden dönenlere havaalanlarındaki termal kameralara yakalanmamaları ve dolayısıyla karantinaya alınmamaları için ateş düşürücü ilaç dağıtıldığı ifade edildi. Sosyal medyada umreden dönenlerin evlerinde ziyaretçi kabul ettiğine ilişkin görüntüler yer aldı (40). 
Sonuç olarak sınırlarda gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle önce hastalık yurtdışından Türkiye’ye girdi, daha sonra “yerli” vakaların da (ithal vakayla ilişkinin kanıtlanamadığı veya enfeksiyon kaynağı bilinmeyen sporadik vaka) ortaya çıkmasıyla salgın hızla yayılmaya ve can almaya başladı.

Kaynaklar
https://www.who.int/publications-detail/global-surveillance-for-human-i…-(2019-ncov)
https://www.who.int/docs/default-source/coronaviruse/situation-reports/…
http://www.atuder.org.tr/atuderData/Uploads/files/COVID-19_RehberiV5-11…
https://www.tahud.org.tr/file/4f42cbfd-bbd9-4bf4-91b0-29698f53f198/COVI…
https://covid19rehberi.com/wp-content/uploads/2020/04/COVID-19_Rehberi-…
WHO-China joint mission on covid-19 final report
https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=1af85302-6da7-11ea-a219-c2…
https://haber.sol.org.tr/turkiye/izmir-il-saglik-mudurlugu-tarihi-gecmi…
https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/aile-sagligi-merkezleri-corona-vir…
https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-aytac-yalmanin-olumuyle-i…
https://covid19rehberi.com/turkiyenin-detayli-covid19-istatistikleri/
https://ourworldindata.org/coronavirus-testing-source-data
https://ourworldindata.org/covid-testing
https://en.wikipedia.org/wiki/2020_coronavirus_pandemic_in_Italy#Screen…
https://en.wikipedia.org/wiki/2020_coronavirus_pandemic_in_Spain    
https://www.ft.com/content/6a8d66a4-5862-4937-8d53-b2d10794e795
https://www.thelocal.de/20200327/germany-pushes-to-expand-coronavirus-t…
https://www.statista.com/chart/21105/number-of-critical-care-beds-per-1…
https://dosyasb.saglik.gov.tr/Eklenti/5112,saglik-istatistik-yilligi-20…    
https://dosyasb.saglik.gov.tr/Eklenti/36134,siy2018trpdf.pdf?0
https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_hospital_beds
https://dosyasb.saglik.gov.tr/Eklenti/36134,siy2018trpdf.pdf?0
https://www.france24.com/en/20200403-could-tb-vaccine-protect-medics-fr…
 http://bilimveaydinlanma.org/guncel-bilimsel-verilerle-yeni-koronavirus…
Akalın, MA. (2013). Toplumcu Tıbba Giriş. Toplumcu Tıp Ders Notları. İstanbul: Yazılama. S: 110 – 8.
https://www.who.int/dg/speeches/detail/who-director-general-s-opening-r…
https://www.who.int/emergencies/diseases/novel-coronavirus-2019/events-…
https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/04/03/devletin-korona-gunlug…
http://www.cumhuriyet.com.tr/galeri/kapilar-acildi-gocmenler-yunanistan…
https://ourworldindata.org/grapher/total-confirmed-cases-of-covid-19-pe…
http://www.diyarbakirsoz.com/yasam/bakan-koca-tespit-edilmi351-vaka-yok…
http://hacumre.gov.tr/PDF_DOSYALARI/UMRE/2020_UMRE/UMRE_TURLARI_2.pdf
https://www.aa.com.tr/en/latest-on-coronavirus-outbreak/saudi-arabia-su…
https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkey-suspends-registrations-for-umrah…
https://covid19.moh.gov.sa/
https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/diyanet-isleri-baskani-erbas-kuran…
https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkish-official-reiterates-14-day-quar…
https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkey-confirms-sixth-coronavirus-case/…
https://haber.sol.org.tr/turkiye/bakanliktan-aciklama-umreden-donen-10-…
https://haber.sol.org.tr/turkiye/umreden-donenlerin-kontrol-edilmemesi-…