Yılmaz Güney'in aramızdan ayrılışının üzerinden 36 yıl geçti...

Yaşamı boyunca, emekçi halkın yanından yer alan, içinde bulunulan sömürü düzenine boyun eğmeyen devrimci bir sinema emekçisi Yılmaz Güney. Güney'i aramızdan ayrılışının 36. yılında bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Haber Merkezi

Bugün 9 Eylül… Yılmaz Güney’in ölümünün 36. yıldönümü.

1937’de Adana’da doğan Yılmaz Güney’in gerçek adı Yılmaz Pütün. Kendi ifadesine göre Pütün, kırılması zor sert meyve çekirdeği demek.

Topraksız, mülksüz bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Yılmaz Güney’in babası Siverekli, annesi Vartolu.

Sinemanın kapıları İstanbul'da açılır

Üniversite okumak üzere İstanbul'a gidip de yönetmen Atıf Yılmaz’la tanışması, önünde yeni bir dünyanın kapılarını açacaktır Yılmaz Güney’e.

Yılmaz Güney, 1959’da Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik isimli filmlerin hem senaryosunu yazar, hem de filmlerde rol alır. Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığı yapar. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961’de bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm olur.

Nihat Behram'dan Yılmaz Güney anması: Yüreği ateş topu Yılmaz'ı anarken

Şair ve yazar Nihat Behram, Yılmaz Güney'in anısına 2009 yılında  "Yüreği ateş topu Yılmaz'ı anarken" başlıklı bir yazı kaleme almıştı.

"Ateşlenme, ateşe durma zamanlarıdır. Almayan hayata geç kalır. Yılmaz türü yanardağlar böyle anılır. Şan olsun içinde ateştopu taşıyanlara. Şan olsun Yılmaz’ın ölümsüz anısına" diyordu Behram.

Behram'ın yazısını Güney'in 36. ölüm yıldönümü dolayısıyla bir kez daha paylaşıyoruz:

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/nihat-behram/yuregi-ates-topu-yilmaz-…

Ve 'Çirkin Kral' lakabını alır

İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir "Anadolu çocuğunun" otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde “Çirkin Kral” lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli çalışması, Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı bir film olan Hudutların Kanunu'dur. Bu dönem boyunca oyunculuğunu geliştiren Yılmaz Güney, abartısız ve yalın oyunculuk anlayışı bu dönemde artık oturtmuştur.

Cezaevi günleri

Yılmaz Güney, 1972’de "devrimcilere yardım ve yataklık yaptığı" gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkûm edilir. Yılmaz Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini, şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlar.

Cezaevi sonrası 'Arkadaş' filmi

1974'te cezaevinden çıktıktan sonra aynı yıl Arkadaş filmini çeker. Yine aynı yıl Endişe adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklanır ve Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırılır.

Firar

Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 Ekim 1981’de Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden yurtdışına firar eder. 

Firardan sonra Kemer'de bir otelde konaklayıp, Kemer’den Rodos’a, oradan Atina aktarmalı olarak Fransa'ya geçti.

Marsilya’dan yaptığı girişin ardından bu kentte iltica belgesi aldı.

Sürü, Yol, Duvar

Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam eder. Bu dönemde Güney'in yazdığı Sürü Zeki Ökten tarafından, Yol ise Şerif Gören tarafından çekilir. Yol'un kurgusunu tekrar yapar ve Cannes Film Festivali'nde ödül alır. Yurtdışına kaçtıktan sonra Fransa'da Duvar filmini çeker. Güney'in, 1976’da Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı Duvar onun son filmi olmuştur.

Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984'te yaşamını yitirdi. Paris'te bulunan Père Lachaise Mezarlığı'na gömülüdür.