Yeni görünümlü eski bir dava: Dağlık Karabağ

Azerbaycan bu operasyona Rusya’nın onayını alarak başlamıştır. Türkiye bu süreçte Putin’in rejisörlüğünde oynanan oyunun gönüllü destekçisi konumundadır.

Engin Solakoğlu

“2020 bitse de bir nefes alsak” derken, yılın sona ermesine 100 günden az bir süre kala bu kez Kuzeydoğumuzdan gelen top sesleriyle irkildik. Tarafların adet olduğu üzere ben başlatmadım o başlattı suçlamalarını dikkate alsak da almasak da mevcut statükodan şikayetçi olan Azerbaycan’ın kapsamlı bir operasyon başlattığını, Ermenistan ve Dağlık Karabağ Yönetimi’nin de aynı şiddetle karşılık verdiğini görebiliyoruz.

Mağdur Ermenistan mı?

Batı basınında ve bizdeki uzantılarında “Rusya ve Türkiye’nin üçüncü vekalet savaşı” yorumlarına sıkça rastlıyoruz. Oysa Dağlık Karabağ meselesinin farklı boyutları var. Öncelikle “Azerbaycan Dağlık Karabağ’a saldırdı, Ermeniler mağdur oldu, mazlumların yanında olmak gerek” şeklinde özetlenebilecek reflekslerden uzak durmak gerek. Mesele, kendi kaderini tayin hakkı tartışılması ve çözüme bağlanması icap eden Dağlık Karabağ’la sınırlı değil. Azerbaycan’ın yedi vilayeti yıllardır Ermenistan’ın işgali altında ve bu yörelerin yaklaşık bir milyon insanı yine yıllardır kendi ülkesinde göçmen durumunda yaşıyor. Azerbaycan’ın en hafif deyimle nepotik yönetiminin günahlarını saymakta sorun yok ama bu insanların o duruma düşmesinin ilk sebebi Ermenistan’ın işgalidir.

Azerbaycan ne yapıyor?

Bana göre, öncelikle işgal altındaki 7 vilayetini geri alıp, muhtemel veya muhayyel  D. Karabağ müzakerelerine daha güçlü bir konumda oturmak istiyor. Konjonktür son derece elverişli. Minsk Grubu üyelerinden  ABD ilgisiz, AB ülkeleri zaten etkisiz, Rusya’nın ise bölgeyle ilgili başka hesapları var. “Azerbaycan’ı Türkiye kışkırttı, cepheye Suriye’den bilmem kaç yüz veya bin cihatçı yolladı” filan gibi yorumların gerçekle bağını zayıf görüyorum. Azerbaycan bu saldırıya başlarken kuşkusuz önce Rusya’dan en azından bir sarı ışık aldı,  ki bu savaşa başlamak için yeterlidir. Sonra Türkiye’ye döndü, AKP yönetiminden de “arkandayız” yanıtını aldı ve operasyona girişti.

Güney Kafkasya’da bu çapta bir askeri operasyonun Rusya’nın bilgisi ve onayı olmadan gerçekleştirilebileceğine inananlara, yarım kütüphane kadar okuma yapmalarını salık vermek lazım. Putin yönetiminin hesabı, çok basit şekilde ifade edecek olursak, Rusya’ya mesafe koymaya çalışan Paşinyan’a küçük bir ders vermek, Azerbaycan’a işgal altındaki vilayetleri geri almak için dört-beş gün süre tanımak, daha sonra da Dağlık Karabağ meselesinin yeniden masaya gelmesini, elbette ki Rusya’nın bölgedeki varlığını sürdürmesini güvence altına alacak şekilde, mümkünse  yıllarca sürüncemede bırakılmasını  sağlamaktadır.

Türkiye'nin rolü nedir?

Bu süreçte Türkiye yönetiminin, Ermenistan’ın iddia ettiği gibi kışkırtıcı bir rol oynadığına, durup dururken Azerbaycan’ı arkadan ittiğine dair inandırıcı kanıtlar bulunmuyor. Şüphesiz ki, AKP yönetimi yeni görünümlü bu eski savaşın canlanmasından büyük bir mutluluk duymuştur. Gelişmenin siyasi ve ekonomik getirileri var. Milliyetçi sömürü ve iktidar konsolidasyonu için  bir Azerbaycan-Ermenistan savaşından daha iyi bir fırsat olamaz. Ekonomik boyutta ise, verilecek silah desteğinden elde edilecek nakit akışı, Ekonomi yönetiminin üstün başarıları (!) sayesinde tamtakır hale gelen Hazine bakımından can suyu niteliği taşıyacaktır.

Bu kısmı toparlayacak olursak, Azerbaycan bu operasyona Rusya’nın onayını alarak başlamıştır. Türkiye ise bu süreçte Rusya’yla karşı karşıya filan değil, Putin’in rejisörlüğünde “dost ve kardeş” Azerbaycan’ın aktörlüğünde oynanan oyunun gönüllü destekçisi  konumundadır. Bir başka deyişle bu çatışmadan Türk-Rus düellosu bekleyenlere ekmek çıkmaz.

Statükonun  kazançlı tarafı konumundaki Ermenistan’ın kısa vadedeki hedefi, Azerbaycan’ın taarruzunu hızla ve mümkün olan en yüksek zayiatı verdirerek durdurup, yakın dönemde yinelenmemesini sağlamak olabilir. Bir yandan da, Batı kamuoyuna yönelik “mazlum ve mağdur millet” mesajlarına hız verip,  hedef tahtasına liderlik yapısı sayesinde sempati kapitalini sonuna kadar tüketmiş olan Türkiye’yi koyup aslında çoğu zaman felaketine sebep olan Diasporası aracılığıyla Batılıları daha aktif bir tutum almaya yöneltmeye çalışacaktır.

Son yıllarda fosil enerji gelirlerini halkının refahı yerine, aile boyu  zenginleşme ve silahlanmaya harcamayı tercih eden Azerbaycan’ın, uzun yıllardır yoksullukla boğuşan, bu sebeple nüfus kaybeden Ermenistan karşısında ateş gücü bakımından ezici  bir üstünlüğü bulunmakla birlikte, savaşların sonucunu her zaman sadece silahların tayin etmediğini de bir kenara yazmakta yarar var.

Rusya karar verecek

Çatışmanın kaç gün süreceğini ve nasıl sonuçlanacağını tahmin etmek kolay olmasa da  bunu, insanlıktan nasibini almamış kimi siyasi amigoların sivil halk üzerine  gönderme arzusuyla kıvrandıkları hayali füzelerin değil, Rusya’nın belirleyeceğini söylemek falcılık sayılmaz.

Son söz yerine de şunu söyleyelim. Bir halkın bir dönem mazlum olması, kendisine daha sonra zalim olma hakkı tanımaz. Fırsattan istifade, “Hepimiz şuyuz veya buyuz” diye ortalığa düşenlere de yanıt Anadolu’nun tanıdığı en önemli yurtseverlerden biri olan Hrant Dink’ten gelsin: “Karabağ sorununun çözümü ancak Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesiyle mümkündür.”