Yeni Bir Cumhuriyet’e Doğru: Kültür Raporu

Dayanışma Meclisi, 'Yeni Bir Cumhuriyet'e Doğru: Sermayenin Cumhuriyetinden Emeğin Cumhuriyetine' raporlarına 'Kültür Raporu'nu ekledi.

Haber Merkezi

Cumhuriyet'in kuruluş yıldönümüne yaklaşırken Dayanışma Meclisi yayımladığı raporlara, 'Kültür Raporu'nu ekledi. 

"Israrla dayatılan 'kültürsüzlük'ten kurtulmanın yolu ancak sosyalist bir topyekûn yeniden yapılanma ile mümkün" diyen Kültür Komisyonu'nun hazırladığı raporun bir bölümü şöyle:

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, önceki dönemin çöküşünü bizzat yaşadılar, acısını yüreklerinde duydular. Aldıkları en büyük ders, ülkenin emperyalizm tarafından ezilmesinin önüne ancak halkının topyekûn kalkınmasıyla, eğitilmesiyle, haklarının bilincine erip bunlara kendiliğinden sahip çıkmasıyla geçilebileceğiydi. Fransız Devrimi’nin ünlü, “özgürlük-eşitlik-kardeşlik” sloganını benimsemişlerdi. Hemen yanı başlarında gerçekleşen ve Kurtuluş mücadelesine de fiilen destek veren Bolşevik Devrimi’yse, emekçi halka dayanarak, ondan güç alarak ve başka hiçbir güce bel bağlamayarak iktidara yürümenin canlı bir modeliydi onlar için.

Kurucular aynı zamanda, 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Avrupa’yı sarsan politik ve sosyal reformların, kalkışmaların, sınıf savaşlarının, bunlardan doğan moral, hukuki, felsefi, edebi ve diğer güzel sanat dallarına yansıyan akım ve anlayışları kendi ülkelerinde de geliştirmeye çalışan ilk aydınlanmacı kuşağın mirasçılarıydılar.

Böylelikle de, Cumhuriyet’i tasarlarken ve hayata geçirirken yönlerini Batı’ya çevirdiler. Ülkedeki cehaletin ve yoksulluğun ancak “muasır medeniyetler” seviyesine gelinerek aşılacağına inandılar. Bu da ancak, kapitalist Batı’nın kültürünü özümseyerek mümkün olabilecekti. Ve onlara göre, kendilerine maddi destek vermiş, yol göstermiş Bolşevik Devrimi, hâlâ “Doğu”ydu!

Cumhuriyet’in bu modele tüm gücüyle sarılması gerçekten de ilk on, on beş yıl içerisinde Türkiye halkına oldukça büyük kazanımlar sağladı. Bunların en önemlileri, kulluktan vatandaşlığa geçiş ve bunun devletçe teminat altına alınması, hukuk ve adaletin herkesçe bilinir ve öncekine kıyasla önemli ölçüde erişilebilir olması, kara cehaletin önemli ölçüde yenilmesi ve temel eğitimin bir hak olarak yaygınlaşması, cinsiyet eşitliğinde ve seçme seçilme haklarındaki büyük kazanımlar, sosyal yaşantıda yurttaşlık hak ve görevlerinin öne çıkması, güzel sanatların yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinde, evrensel klasik literatürün Türkçe’ye çevrilmesinde devletin öncülük rolünü üstlenmesidir.

Cumhuriyet’in kültürel atılımlarında halka, ülkenin hemen hemen her köşesine kadar yayılan Halkevleri, Halk Odaları, Kültür Ocakları vb. kanalıyla bizzat rol alma fırsatı verildi. Ülkenin ekonomik kalkınmasında belirleyici rolü olacağı, folklorunun da bilimsel gelişme merkezi olacağı düşünülen Köy Enstitüleri projelendirildi, hayata geçirildi.

Kurucu Kuşak’ın ekonomik-politik tercihlerini kapitalist Batı’ya çevirmesi, idealist, eşitlikçi, bağımsızlıkçı tasarılarıyla örtüşmedi. Kapitalist Batı’nın iktisadi prensipleri kendi özgün kültürüyle birlikte geldi ve kurumlaştı. Büyük kentlerdeki yaşam tarzının, ahlak normlarının, sosyal davranışların hızla yabancılaşması bir azınlık olarak ekonomik eşitsizlik içerisinden sivrilen sermayenin ve büyük bürokrat kesimin etiketi haline geldi.

Ülkenin tüm halkıyla birlikte topyekûn kalkınması, “sınıfsız imtiyazsız” bir toplumun kurulması için bir kaldıraç görevi üstleneceği düşünülen kapitalist Batı kültürü, halkın politik ve ekonomik irade üzerinde söz hakkı almasının eğitim ve kendini geliştirme olanaklarının giderek tıkanması yoluyla engellenmesi dolayısıyla tam tersi sonuçlar vermeye başladı. Giderek zenginleşen bir azınlık ile giderek yoksullaşan çoğunluk, birbiriyle hiç uzlaşamayacak iki ayrı kültürün gelişmesini doğurdu.

Bu ayrışma özellikle, II. Dünya Savaşı’nın ardından emperyalist merkezlerce körüklenen soğuk savaş döneminde yoğunlaştı ve ülke sermayesinin yerini açıkça emperyalist blok içerisinde oluşturulan ekonomik, politik, askeri ittifaklar içerisinde belirlemesiyle giderek derinleşti. Kültürel anlamda da yaşam tarzı, sosyal davranışlar, iletişim, eğitim ve üretim ilişkilerinde Cumhuriyet’in ilk yıllarında canlandırılmaya çalışılan ulusal ve yerel değerlerin üzeri örtülerek emekçi halk üzerinde hiçbir etik değer tanımayan, zemini belirsiz, eğreti bir “alışkanlıklar” silsilesi, toplumun dini hassasiyetleri de kullanılarak dayatıldı.

Kapitalist üretim ilişkilerinin iyice kök salması, hayat tarzının yanı sıra, bunalımlarıyla ve politik darbeleriyle de toplumu düzenli aralıklarla sarsması farklı yaşam tarzlarının çeşitli alanlarda birbiriyle çatışmaya girmesini kaçınılmaz kıldı.

Politika ciddi bir meslek, bir ticari çıkar ve ikiyüzlülük aracı haline getirildi, dinin bu amaçlara hizmet edecek şekilde yeni baştan şekillendirilmesi toplum nezdinde normalleştirildi. Birbirine düşman tarikatların halkın cahil bıraktırılması yolundaki işlevi laik devlet yapısı altında meşruiyet kazandı. Cumhuriyet’in en temel ilkelerinden olan Laiklik, kamu otoritesi gücüyle fiilen tasfiye edildi.

Oligarşinin kontrolünde olan iletişim araçları aracılığıyla çoğunluğu kucaklayan kültürün içerisine dayanışma ve direnme potansiyelini hedef alan bireyci kurtuluş formülleri, yalancılığı ve sahtekârlığı, hırsızlığı hayatın olağan akışı gibi gösteren değerler, uyuşturucu, fuhuş, kumar ve silahı, kabadayılığı yaşamanın tuzu biberi olarak sunan tuhaf ilkeler, bayağılığı, cehaleti, kabalığı ve hak ihlallerini birer beceri olarak yutturmaya çalışan anlayış pompalanır oldu. Kültür, ilerletme ve geliştirme işlevini yitirdi, adeta kültürsüzleşmeye evrildi.

Cinsiyet eşitsizliği olağanlaştırıldı. Çocuklar hak kullanmada yaşa takılırken, istismarda yetişkin muamelesi görmeye başladılar. Hak/hukuk, kültürsüzleşmede en büyük darbeyi aldı ve buharlaştı.

Bizler, Dayanışma Meclisi katılımcıları olarak ülkemize ısrarla dayatılan “kültürsüzlük”ten tek kurtuluş yolunun ancak, sosyalist bir topyekûn yeniden yapılanmanın çatısı altında inşa edilebileceğini savunuyoruz. 

Raporun tamamı için tıklayın