Vakıf üniversitelerinde durumlar: Ücretsiz izine çık, istifa et karar senin!

4 Eylül’de resmî gazetede yayınlanan ücretsiz izinlerin iki ay müddetle uzatılması kararı ile harekete geçen vakıf üniversitesi patronları akademik kadro, idari personel, hizmet işçisi ayırmaksızın ücretsiz izine çık, istifa et karar senin demekte.

PATRONLARIN ENSESİNDEYİZ

4 Eylül’de resmî gazetede yayınlanan ücretsiz izinlerin iki ay müddetle uzatılması kararı ile harekete geçen vakıf üniversitesi patronları akademik kadro, idari personel, hizmet işçisi ayırmaksızın ücretsiz izine çık, istifa et karar senin demekte.

Ücretsiz izin başlığı altında, neredeyse tüm vakıf üniversitelerinde yaşanan sömürüyü İstanbul Kültür Üniversitesi’nde akademisyen ve idari personel olarak çalışanlara sorduk.

'Tam bir facia yaşıyoruz'

Pandemi dönemine elbette geleceğim fakat öncelikle belirtmek istediğim bir kaç konu var.

Akademisyen, üniversite çalışanı denildiğinde imkanları ve işleyişi mükemmel, hayatını kurtarmış, rahat bir iş ortamında çalışan insanlar olarak görülebilir. İşin içine girdiğiniz zaman ise aslında hiç öyle olmadığını görüyorsunuz. Bu durum özellikle vakıf üniversiteleri ve çalıştığım İstanbul Kültür Üniversitesi çalışanları için geçerli. Nasıl diye sorarsanız tepeden tırnağa tek bir cümle ile korku imparatorluğunda çalışıyoruz diye bilirim.  Örneğin, işinize ne zaman son verileceğini bilemezsiniz. Gecenin bir saati dekan tarafından mail atıldığını gördüyseniz başlarsınız düşünceler içerisinde boğuşmaya ve o maili korkular içerisinde açarsınız. Akademik unvan veya üniversitedeki çalışma pozisyonunuz fark etmeksizin işten kovulma endişesi ve korkusu içerisinde yaşadığımızı belirtmek isterim.

Pandemi dönemine gelirsek, uzaktan eğitim ile beraberinde üniversitede çalışan insanların çalışmadığını düşünen bir yönetim algısı var. Yani bizler evlerde oturuyoruz hiç bir şey yapmıyoruz onlar da bize boşu boşuna para ödüyorlar. Aslında tam olarak üniversite yönetimi tarafından bu düşünce pandemi ile yayılmaya başladı.

Yaz aylarına doğru okul yönetiminden bir mail aldık. Mailde özetle şu yazıyordu. İşe gidip gelmiyorsunuz, çalışma saatlerinizin çok ama çok altında çalışıyorsunuz, bunlara rağmen maaşlarınızı eksiksiz yatırdık. Bu ay itibariyle maaş gününüz değişecek denildi. Aslında verilmek istenen mesaj maaş günlerinin değişmesi değil, bugünkü yaratılmaya çalışılan faciaların mesajını vermeye çalıştılar.

Az çalışıyorsunuz evinizden çalışıyorsunuz diyorlar. Peki, sabaha kadar video konferans programlarından toplantı yapıp raporları önünüze koyan kim? Evimizde tuvalete ne zaman gittin şu saat aralığında ne yaptın diye soran kim?

Tanıdığım bir çok akademisyen ve üniversite çalışanı şu saat itibariyle ücretsiz izinde. Bu sayı inanın İstanbul Kültür Üniversitesine fazla, açık net şunu söylüyorlar. Ücretsiz izin bahane, biz küçülmeye gideceğiz iki ay sonra sizlerin dönem sözleşmelerinizi yenilemeyeceğiz. İster şimdi çıkın istifa edin gidin kendinize iş bulun isterseniz iki ay sonra biz sizi kovalım.

'Pandemi dönemi ayıklama dönemi oldu' 

Ellerinde liste ile dolaşıyorlar geçinemedikleri, öğrencilerin öğrenim planlarını yapan hocalarımızı ve idari kadro çalışanları bu listede çoğunlukta. Dolandırıcılar, şöyle ki okuldan ayrılan bir akademisyen arkadaşımızın başına birden fazla şöyle bir olay geldi. Biz özellikle dikey geçiş ve yatay geçişle gelen öğrencilerimizin yıllık ders üzerinden kredi planlamalarını kağıt üzerinde yaparız. GNO ortalaması 2’nin altına düşen yani dönem tekrarı olan bir öğrenciye hangi dersten hangi notu getirmesi gerektiğini söyleriz. Bakın öğrenci o derslerden fazla fazla puan almasına rağmen ortalaması yükselmiyor ve dönem tekrarı olarak gözüküyor. Biz bunu yönetime sorduğumuzda, hocam bir problem var düzelteceğiz. Peki öğrenci bunun farkında değil ise ne oluyor? Söyleyeyim, okul kârına kâr katıyor. Bizlere her toplantılarında söyledikleri “biz bir aileyiz” yalanı. Öğrenciyi müşteri olarak görmüyorsan o aileden değilsin tek kuralları bu. Eğitim, bilim her şey bir masaldan ibaret.

Öğrenci değil, müşteri

Onlar için insanları işten atmak bu kadar basit. Nasıl diye sorarsanız 2 yıl önce işten atılan akademisyen bir arkadaşımın aktardığı, İstanbul Kültür Üniversitesi rektörü ile yaptıkları bir toplantıda rektörün direk kullandığı cümle ile açıklayabilirim. “Müşterilerimizi memnun etmeliyiz, geliyorlar siz hocalarımızı odanızda bulamıyorlar, bu durumdan çok rahatsızlar odanızda kalın.” Duyduğumda çok şaşırmıştım o zaman anladım ki vakıf üniversitesinde öğrenci eşittir müşteri…

Adında üniversite geçiyor fakat... 

Vakıf üniversitesi dediğimizde aklımıza gelen ilklerden bir tanesi okul kelimesi peki, gerçekten okul mu? Vakıf üniversitesinde burslu burssuz fark etmeksizin okumaya çalışan bir öğrenciye sorsanız cevabını alırsınız fakat, biz yine de açıklayalım. Bir birinden ayırmaksızın hepsi zenginleşirken de zarar ederken de öğrenciyi, akademisyeni, üniversite bünyesinde çalışan işçileri müşteri ve meta olarak görüyor. Kapanırken veya el değiştirirken öğrencilerin veya çalışanların ne durumda olacağına aldırmamakla beraberinde hukukta çalışmaz bir hal alıyor.  Örnek vermek gerekir ise bir vakıf üniversitesi Bilgi.  Pandemi döneminde gerçekçiliğini kazanan bu olgular ise vakıf üniversitesi çalışanlarının ücretsiz izine çıkarılmasıyla daha net bir hal alıyor. Ve tekrardan hatırlatıyor ki okul değil, ticarethane!

Vakıf üniversitesi patronlarının ensesinde olmak? Akıllıca ve bilimsel.

Neden mi?

Normalleşmek gerekiyor, istihdamın devamı gerekiyor, koruma kalkanı gerekiyor.

Kimin için?

Onlar için..

Bir parmak bal? O hikâye bitti başınızın çaresine bakın!