Uzaktan çalışmayı kalıcılaştıran Akbank için 'devletleştirilsin' çıkışı

Pandemi döneminde yaygınlaşan evden çalışma modeli Akbank'ta kalıcı hale geliyor. Konu tartışılmaya devam ederken TKP'den bankanın kamulaştırılması çağrısı yapıldı.

Haber Merkezi

Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil'in pandemi sonrası çalışma düzenine ilişkin yaptığı "uzaktan çalışmayı kalıcı hale getiriyoruz" açıklaması konuşulmaya devam ederken TKP'den dikkat çekici bir çıkış geldi.

Türkiye Komünist Partisi'nden yapılan açıklamada Akbank'ın derhal devletleştirilmesi gerektiği vurgulandı. Akbank'ın, emekçilerin ya topluca işten çıkarıldığı ya da devamlı işten çıkarılma tehdidi altında çalıştırıldığı bir banka olduğu belirtilen açıklamada, Sabancı ailesinin bu banka üzerinden edindiği haksız birikime de el konulması gerektiği kaydedildi.

Açıklama şöyle:

'AKBANK devletleştirilmelidir'

Akbank emekçileri de çok iyi biliyor. 

Akbank tarlada ölümüne çalıştırılan pamuk işçilerinin alınterinden, pandemi sırasında ölümüne çalıştırılan banka emekçilerine uzanan bir sömürü ve rantiyecilik hikayesidir. Bu hikaye Boğaz’da 20 adet yalısı olan ve 3 milyon TL’lik kol saatleri takan Sabancı ailesinin zenginleşme hikayesidir. 

Akbank emekçilerin ya topluca işten çıkarıldığı ya da devamlı işten çıkarılma tehdidi altında çalıştırıldığı bir bankadır. Bu banka kârlarını arttırdığı halde pandemi bahane edilerek emekçilerin ücretsiz izne çıkarılıp fiilen işlerine son verildiği “gider yönetimi” uygulamalarıyla yönetilmektedir. Bankanın emekçileri zorunlu ve ücretsiz mesailerle, sistematik mobbing altında çalışmaktadır. Dahası pandemide çalışanların yüzde onuna denk gelen binin üzerinde emekçinin hastalandığı Akbank’ta, patron bu sene daha fazla şube kapatıp daha fazla emekçiyi işsiz bırakmayı planlamaktadır. 

Akbank devletleştirilmelidir.

Çünkü Akbank çalışanı emekçiler performans baskısından uzak, adil ücretlerle ve iş güvencesine sahip olarak çalışabileceği bir çalışma ortamını talep etmektedir. 

Çünkü Akbank ve tüm diğer özel bankaların yaptığı gibi “halka destek” için var olduğunu söylese de aslında halkı borçlandırarak, elinde avucunda ne varsa el koyarak alenen tefecilik yapmaktadır. 

Akbank’ın patronları Malta'dan ya da herhangi bir ülkeden vatandaşlık kovalayabilirler. 

Akbank çalışanı emekçileri ise eşit ve adaletli bir düzende, Türkiye’de eksikliği hissedilmeyecek bu finans tekelinin çıkarları için değil, ülke ekonomisinin büyüme ve kalkınması amacıyla işini yine hakkını vererek yapacaktır.

Emekçi halk ve kamunun borçlandırılması yoluyla, Sabancı ailesinin Akbank üzerinden belli yatırımları fonlaması ya da devletin kayırmalarıyla elde edilen haksız birikim halka iade edilmelidir; 

Akbank derhal devletleştirilmelidir.

Akbank’ta patron patronluğunu yapıyorsa Akbank çalışanı emekçilere düşen, kendi çıkarlarını hayata geçirmek için örgütlenmektir.

TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ

TKP'den Akbank raporu

Türkiye Komünist Partisi "Akbank devletleştirilmelidir" talebiyle birlikte bankayla ilgili bir raporu da kamuoyuyla paylaştı. Raporda bankanın kuruluş öyküsü ve Sabancı ailesinin zenginleşme hikayesi birlikte işlendi.

Akbank'ın Türkiye'nin en büyük 4 bankasından biri olduğu belirtilen raporda yaklaşık 12 bin 500 banka emekçisinin bu bankada çalıştığı bildirildi. Bu banka emekçilerinin çalışma koşullarının kötülüğü ve güvencesizliğinin vurgulandığı rapor, ülkenin en zengin ailelerinden Sabancı ailesinin gelirlerinin yüzde 70'inin Akbank üzerinden sağlandığına dikkat çekiyor.  Raporda hep "üretici sermaye" olarak şişirilen bu grubun gelirlerinin büyük oranda banka geliri olduğu vurgulanıyor. 

Rapor şu şekilde:

***

Bir Rantiyecilik ve Sömürü Hikayesi: Akbank

Akbank aktif büyüklüğüne göre Türkiye’de bankacılık sektörünün yüzde 8’ini oluşturuyor ve en büyük 4 özel bankadan biri. 2020 yılı Eylül ayı itibariyle ülkedeki toplam mevduatların yüzde 8,5’i Akbank’ta tutuluyor, toplam kredilerin yaklaşık yüzde 7’si bu banka tarafından kullandırılıyor. En son olarak 2020 yılı Eylül ayında yılın ilk 9 ayı için 4.4 milyar TL net kâr açıklayan Akbank, 2019 yılının söz konusu dönemine kıyasla kârlarını yüzde 8 arttırdı. Bu finansal verilere ek olarak tüm banka emekçilerinin yüzde 7’si, yaklaşık 12500 banka emekçisi Akbank’ta çalışıyor. 

Akbank Türkiye’nin en zengin patron ailelerinden Sabancı ailesine ait. Tarlada ölümüne çalıştırılan pamuk işçilerinin alınterinden, işçi simsarlığından ve azınlık mülklerinin ucuza kapatılmasından elde edilen fabrikalarda çalışan işçilerden elde ettiği birikimle Hacı Ömer Sabancı, benzer hikayelere sahip Kayserili ortaklarıyla birlikte pamuk tüccarlarının finansmanı amacıyla Akbank’ı 1948’te kurdu. 1960’lı yıllarda bankanın diğer ortaklarının payını azaltan Sabancı ailesi bankanın yönetimini ele geçirmiş ve banka “holding bankacılığının” tipik örneklerinden biri haline gelmişti. Holdingler bir bankaya sahip olarak bünyesindeki diğer firmaların finansman gereksinimlerini kolay ve hesaplı sağlayabildikleri, bunalım ortamlarında fon aktarmada sorun yaşamadıkları için banka sahibi olmaya bu dönemde yöneldiler. Aynı zamanda finansman mekanizmaları da bu sayede kontrol altında bulunabiliyordu. 1980li yıllardan itibaren finansta serbestleşmenin nimetlerinden yararlanan tüm özel bankalar gibi temelde devleti borçlandırarak sermayesini kuvvetlendiren Akbank, “sanayici” olarak bilinen Sabancı Holding’in elindeki piyasa değeri en yüksek ve en çok para kazandıran şirket. Akbank 2020 verilerine göre grubun gelirlerinin de yüzde 70’inden fazlasını sağlıyor.

Ülke Ekonomisine Katkı Masalı

Sabancı Holding özellikle bankacılık ve sigorta sektöründe AKP döneminde hızla büyüdü ve yeri geldiğinde devlet tarafından kollandı. Akbank’ın Türkiye ekonomisinin finansallaşması ve dış kaynaklara bağımlılığının artışıyla sonuçlanan “büyüme hikayesinin” önemli bir parçası olduğu bankanın yöneticileri tarafından da her fırsatta dile getirildi. Banka Türkiye’nin her sene yurt dışındaki finansal kuruluşlardan aldığı milyarlarca dolarla ülkenin dış borcuna katkıda bulundu ve faiziyle bu aracılıktan yararlandı. Enerji dağıtım ve üretiminin özelleştirilmesi sürecinde yoktan var olan Enerjisa’nın 1 milyar lira avro düzeyindeki borçlanmasının 402 milyon avro’luk kısmını Akbank üstlenmişti. Irak’a dönük ABD işgalinin arkasında yer alan tutumlarıyla bilinen Sabancı Akbank yoluyla “Irak'ın yeniden inşasına” finansal destek sağlamış, Akbank bu amaçla oluşturulan konsorsiyumdaki tek banka olmuştu. Yakın dönemde Türk Telekom özelleştirmesini fonlayan banka, Oger grubunun borçlarını ödememesi nedeniyle 2 milyar dolara yakın batıkla neredeyse öz sermaye yeterliliğini yitirme noktasına gelmişti.

Halkın giderek borç batağına saplandırılmasını ise Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, “Hane halkları, kamu kesimi, reel sektör ve finans sektörünün toplam borçlarının, milli gelire oranı Türkiye’de yüzde 120 düzeyinde, Avrupa’da bu oran 3-4 katına çıkıyor. Örneğin İngiltere’de yüzde 500. ABD’de toplam borçluluk GSMH’nin 2,5 katını buluyor. Yani bizde tüm kesimlerde düşük borçluluk var. Büyüme trendinin ardındaki dinamik budur” diyerek yorumlamış, hanehalkı borçlanmasını yetersiz bulmuştu. Büyük bir sorunlu kredi stoğununa sahip olan ve kredi derecelendirme puanları düşen bankalardan biri olarak Akbank ülke ekonomisinin plansızlığına, kaynakların yurt dışına devrine aracılık etti. Patronların kısa dönemli kârlarını hedefe koyan ve sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda halkın borçlandırılmasında, kamu değerlerinin patronlara devrinde, ithal girdi bağımlısı hale getirilen ekonomide önemli payı olan Akbank, Sabancı grubunun da temel işlerinden olan betona, çimentoya, özelleştirmelere ve halkın borçlandırılmasına milyarlarca lira kaynak kullandırdı ve bundan faiziyle kâr etti. 

  Sabancı Ailesi ve Emekçiler Aynı Gemide mi?

2001 ve 2008’de yaşanan krizlerden “sağlam” çıkan bankanın emekçilerinin ise Sabancı ailesiyle aynı başarı hikayesini paylaştığını söylemek mümkün değil. Banka 2008’de 1.5 milyar TL kâr açıkladığı dönemde kriz fırsatçılığı yaparak yüzlerce kişiyi bir günde toplu olarak işten attı, 15 gün içerisinde toplam personel sayısı yaklaşık yüzde 4 azaldı. İşe alımlarla birlikte değerlendirildiğinde işten toplu şekilde çıkarılanların binleri bulduğu tahmin edilirken, banka işten çıkarmaların gerekçesinin “performans yetersizliği” olduğunu iddia etti. Aynı yıl içerisinde genç ve kalifiye emekçileri daha “uygun” ücretlerle işe alan Akbank, yönetim kurulu başkanı Suzan Sabancı’nın gazetelere verdiği demece uygun olarak krizi iyi yönetmiş ve zıplama tahtası olarak kullanmış oldu. 2015’te ise toplu işten çıkarmanın ülke çapında gündem olması nedeniyle işten çıkarmaları zamana yayma dersi çıkaran Akbank yönetimi, bir senede personel sayısını yaklaşık 2 bin kişi azalttı, bu rakam toplam çalışanların yaklaşık yüzde 10’una denk geliyordu.

Önceki yıllarda sağ iktidarları hep destekleyen Sabancı Holding AKP hükümetine de yakın bir profil çizdi. Holdingin yönetim kurulu başkanı Güler Sabancı’nın Berat Albayrak’ın patronlara yaptığı bir sunumun ardından Albayrak’ın ekonomi programını övdüğü konuşması dikkat çekmişti. AKP’nin politikaları grup şirketlerinin kârlılığını arttırırken, AKP’nin işçi karşıtı düzenlemelerinden Akbank da yararlandı. 2017 yılında iş yerindeki yetkili sendikayla yapılan toplu iş sözleşmesi sürecinde anlaşma sağlanamamış ve sendika grev kararı vermişti. Alınan grev kararı Bakanlar Kurulu kararıyla “ertelendi”. Grevin "ertelenmesi" için verilen kararda sebep olarak, "alınan grev kararının ekonomik ve finansal istikrarı bozucu nitelikte olması" gösterildi. 

Pandemi Yeni Bir Zıplama Tahtası

Pandemi dönemini Akbank’ın patronları yalılarda ya da yeni yaptırdıkları çiftliklerde kârı artan bankalarından gelen parayla cepleri dolarak kayıpsız atlattı. Emekçiler ise ya hastalanma riskiyle cepheye sürüldü ya da uzaktan çalışma bahanesiyle hakları gasp edildi. Salgında sayısı düşen şubelerde daha az banka emekçisi hem risk altında çalıştı, hem de artan iş yüküyle karşılaştı fakat buna rağmen mesai ücretleri kaldırıldı. Şubelerdeki güvenlik görevlilerinin de iş yükleri arttı ve daha riskli hale geldi, bir güvenlik görevlisi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Eline asgari ücretin altında ücret geçen emekçilere dönük, kârların düşmemesi için satış baskısı arttırıldı, yöneticiler şube çalışanlarıyla yüz yüze gelmeye bile sakınırken emekçiler işten atılma baskısı altında çalıştırıldı. Uzaktan çalışmaya geçen Akbank çağrı merkezinde fazla çalışma talimatları sonucu yapılan ek mesailer “Evden çalışmanın mesaisi olmaz” diyerek yanıtlandı. Bütün çalışanlara uzaktan çalışmada yemek hakkına karşılık herhangi bir talepte bulunmayacağını kabul ettiği bir metin imzalatıldı. Yüzlerce çalışan pandemi gerekçe gösterilerek ücretsiz izne çıkarıldı. Banka bir yandan da bankanın çalışanlarının keyif içerisinde evden çalıştığı duygusal bir reklam filmi çekerek çalışanlarına bu filmi sosyal medyadan yaymalarını tavsiye etti.

Aynı dönemde boğazda 20’nin üzerinde yalısı olduğu bilinen Sabancı ailesinin son kuşak üyesi Hacı Sabancı boğaz kenarında korunaklı bir şekilde pedal çevirip spor yaptığı resimlerini paylaştı, dünyada 700 kişide olduğu söylenen bir saati 3 milyon 145 bin TL’ye satın aldığı gazetelerde çıktı. Artan tepkileri başka bir gazeteye verdiği röportajda “aslında mütevazi biriyim, toplu taşımaya da biniyorum” diyerek yanıtladı.