Türkiye Barış Komitesi: Savaşsız ve sömürüsüz bir dünyaya ihtiyacımız var

Türkiye Barış Komitesi, Dünya Barış Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, savaşsız ve sömürüsüz bir dünyaya ihtiyacına, bunun içinse sosyalizmin gerekli olduğuna vurgu yaptı.

Haber Merkezi

Türkiye Barış Komitesi, Dünya Barış Günü vesilesiyle bir açıklama yayınladı.

Açıklamada, insanlığın barıştan çok uzakta bulunduğuna dikkat çekildi ve savaşsız ve sömürüsüz bir dünyaya ihtiyacına, bunun için sosyalizmin gerekli olduğuna vurgu yapıldı.

Açıklama şöyle:

Savaşsız ve sömürüsüz bir dünyaya ihtiyacımız var...  

Büyük bir bölümünde kapitalizmin hüküm sürdüğü dünyada, barış olgusu giderek daha büyük önem kazanıyor. Dünya Barış Günü'nü kutladığımız bugün, insanlık barıştan çok uzakta bulunuyor. Ülkeler arasındaki gerilimler, Kovid-19 pandemisinin ortaya çıkardığı olağanüstü koşullarda, başka dinamiklerle birlikte etkili oluyor.  

Emperyalizmiçinde olduğu hegemonya krizi nedeniyle geleneksel üstün güç konumunu sürdürmekte zorlanan ABD, bu nedenle saldırganlığını farklı biçimlere büründürme ihtiyacı hissediyor.  On yıllarca ABD ile birlikte hareket eden Almanya gibi bazı güçler, kendilerine daha özerk alanlar açıyorlar. Emperyalist hiyerarşinin daha alt basamaklarında yer alan kimi ülkeler de emperyalizmin yaşadığı çelişkilerden yararlanarak bu tür özerk alanları kendileri için açmayı deniyor ve belirli bir ölçüde bunda başarılı oluyorlar. Öte yandan, Batı emperyalizmi kendi içindeki çelişkilere karşın, askeri örgütü NATO'nun da yardımıyla önemli bir güç olmaya ve dünya barışını tehdit etmeye devam ediyor. Batı emperyalizminin karşısında Çin ve Rusya ise başat rakipler olarak giderek güçleniyorlar. 

Ortadoğu her zamanki gibi gerilimli bölgelerin başında geliyor. Suriye, Yemen ve Libya'da istikrar ortamı, bu ülkelerin halkları için henüz sağlanabilmiş değil. Farklı yabancı güçlerin bu ülkelere dönük müdahaleleri bunu daha da zorlaştırıyor. İsrail'in Filistin halkı üzerinde uyguladığı baskılar, her ne kadar şimdilik ertelenmiş gibi görünse de ilhak politikası ile yeni bir evreye doğru yol alıyor. Kafkasya, Keşmir gibi bölgelerde ise yeni çatışmalar gerçekleşiyor. 

Doğu Akdeniz'de doğal kaynaklar üzerinden yoğunlaşan çatışma ortamı, Ege'de uzun zaman sonra yeniden alevlenen deniz hukuku anlaşmazlıkları, yıllardır çözüme kavuşturulamayan Kıbrıs meselesi ülkemiz açısından barışı giderek daha fazla tehdit ediyor. Emperyalizmin doğrudan müdahalesi ile çetrefilleşen durum, gerek Türkiye’nin gerekse bölgedeki diğer ülkelerin emperyalist tekellerin ötesinde bir çözüm görmemeleri nedeniyle giderek tehlikeli bir hal alıyor ve bölge halklarının yararına hiçbir girişim gözlenmiyor. Sorunların, sergilenmekte olan yaklaşımlarla çözülemeyeceği açıkça görülüyor.  Türkiye’nin artık hem iç hem de dış sorunu haline gelmiş olan Kürt meselesi de benzer yaklaşımlardan payını alıyor.

Emperyalist sistem içindeki çelişkilerin yoğunlaşmasının önemli sonuçlarından bir tanesi, silahlanma yarışında kendisini gösteriyor. Küresel silah pazarı genişlerken, uzay da bir silahlanma alanı haline getirilmeye çalışılıyor, hipersonik silahlar gibi yeni teknolojiler de üretiliyor.  

Uluslararası düzeydeki çatışmalar yanında, kapitalist ülkelerdeki sınıf çelişkileri de derinleşiyor. İşçilerin haklarına yönelik saldırılar, bunun sonucunda artan yoksulluk dayanılmaz bir noktaya gelmiş durumda. Kısa süre önce ABD'de George Floyd'un polislerce öldürülmesinin ardından sokağa dökülen milyonlar, yine kapitalist sistemin kaçınılmaz sonuçlarından biri olan ırkçılığın yanında, iyice derinleşen sınıf çelişkilerine de tepki gösterdi. Bu durum, bilinen, yalın bir gerçeği bir kez daha bütün dünyaya anımsatıyor: Toplumsal adaletin olmadığı durumda barışa ulaşılması da mümkün değil.  

Kovid-19 pandemisi de, dünya genelinde toplumsal adaletten ne denli uzak olunduğunu daha çıplak biçimde gözler önüne serdi. Evet, virüs herkese bulaşabiliyor; ama yoksullar sağlık hizmetinden daha büyük zorluklarla yararlanırken, sermayedar kesimler bu hizmete daha kolay ulaşabiliyor. Eve kapanma olanağına sahip olan kesimlerin yanında, emekçiler çalışmak ve riskli ortamlarda bulunmak zorunda kalıyor. 

Bu karanlık tablonun bir başka boyutunda, ülkemizde gerekse dünyanın diğer bölgelerinde halkın iradesi hiçe sayılarak kentler, ormanlar, denizler, bütün doğal kaynaklar sömürüye açılıyor.

Barıştan her geçen gün uzaklaşılan bu ortamda, toplumsal adalete, gerçek ve kalıcı barışa ulaşmanın, sömürü düzeni ortadan kalkmadan mümkün olmadığı, her olayla kendisini bir kez daha gösteriyor. Dünyanın insanın insanı sömürmediği, doğanın sömürülmediği ve kaynakların insanlığın yararına kullanıldığı bir düzene olan ihtiyacı çok yakıcı hale gelmiş durumda. Barış için insanlığın sosyalizme ihtiyacı var. 


Türkiye Barış Komitesi