Önce 2016 Rusya krizi, ardından 2018 krizi, son 4-5 yılda devletin eli turizm patronlarının daha fazla üzerinde. Bir dizi teşvik uygulamasının yanısıra turizm sektörünün borçları, yeniden yapılandırıldı, ödenemeyen borçların bir bölümü özel bankalardan kamu bankalarına aktarıldı. İçinden geçilen süreçte de turizm işçilerinin büyük bölümü hiçbir gelir olmadan işsizliğe mahkum edilirken yine turizm patronlarının kollandığı görülüyor. Türkiye’de turizmin 40 yıllık hikayesi de önce uluslararası turizm tekeli konumundaki tur operatörleri ve uluslararası otel zincirlerine sonra da Türkiye’deki patronları ihya etmeye dayanıyor. Çok yoğun emekgücü sömürüsü, doğanın talanı, kıyıların tahribatı, kentlerin dokusunun ve kültürünün bozulması pahasına…
Covid-19 salgınından en fazla darbe alacak sektörün turizm olması bekleniyor. Turizm patronlarının açıklamalarından kayıplarının telafisi konusunda siyasi iktidara güvendikleri anlaşılıyor. TÜRSAB, TÜROB gibi sermaye örgütlerinin temsilcileri acele edip yurtdışı güvenin zedelenmemesi, 2021’e hazırlanılması gerektiğine dikkat çekerken TTYD Başkanı Oya Narin de devletin finansal destek vermesine ihtiyaç olduğunu söylüyor.1 Tabii devletin en büyük desteğini peşinen milyonlarca turizm işçisini işsizliğe ya da sadaka düzeyindeki işsizlik ücretlerine mahkum ederek almış durumdalar. Turizmde bu kadar büyük oynaklıklara maruz kalınmasına yol açan bir yapının sorumluları sermaye ve temsilcileri değilmiş gibi kalan zararlarının da yine işçiler dikkate alınmadan karşılanmasını bekliyorlar.
Hem Türkiye’de hem de dünyada son 20 yılda üretim ve ticaret büyümesinin çok üzerinde büyüyen turizm sektörü, özellikle artan uluslararası dolaşımla birlikte yerel bir faaliyet olmanın ötesine geçip tur operatörleri, otel zincirleri, hava taşımacılığı şirketleri ve airbnb gibi yeni iş modelleriyle güçlü bir tekelci bir yapı sergiliyor. Segmentler bazında bakıldığında global ya da bölgesel tekellerin hakim olduğu bir yapı söz konusu. Örneğin Türkiye’ye gelen turistler söz konusu olduğunda yüksek sayıda turistin geldiği Avrupa ve Rusya satışlarını kontrol eden az sayıda tur operatörü var, turistin paket ödemesinin yaklaşık üçte biri baştan bu gruplara aktarılıyor. Yani her şey dahil bir pakette Türkiye’de kalan tutar 575-600 dolar ise (2019 yaklaşık rakamı) gelen turist paketi alırken tur operatörüne 750-900 dolar ödüyor. Tur operatörüyle otel işletmecilerinin maliyet farkı dikkate alındığında esas kazancın dışarıda kaldığı açık. Otel işletmeciliği tarafında da zincirlerin hakimiyeti maliyetleri düşürüp karlılığı artırmada bir etken olduğu gibi, yine değerin bir bölümünün yurtdışına gitmesi anlamına geliyor.
İspanya, Yunanistan, İtalya gibi Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın tatil köyü haline getirilen ülkelerde yerleştirilen model, Türkiye’de 1980’lerde arazi tahsisi başta olmak üzere sermayeye sunulan cömert desteklerle uygulanmaya başladı, son 20 yıldaki devasa yatırımlarla uç sınırlara taşındı. Türkiye gibi dış kaynak ihtiyacının yakıcı önem taşıdığı bir ülkede net döviz katkısıyla göz boyayan sektörün gerçek toplumsal maliyetinin görülmediği söylenebilir. Çok ağır emekgücü sömürüsü, doğanın talanı, kıyıların tahribatı, İstanbul başta olmak üzere kent dokusu ve kültürünün bozulması, doğrudan ve dolaylı destek mekanizmalarıyla sermayeye ve uluslararası ortaklarına kesintisiz değer aktarımı… Türkiye’de turizm hem ölçeği hem de niteliğiyle değerlendirilmeyi fazlasıyla hak eden sektörlerin başında geliyor.
Yüzde 70’e yakın daralma beklentisi
Türkiye’de sektörün iş hacmindeki daralmanın yılın toplamında yüzde 60-70’e ulaşacağı öngörülüyor. TTYD Başkanı Narin, yılın ilk üç ayında 4,1 milyar dolar civarında olan turizm gelirlerinin yılın bütününde 10 milyar dolar civarında kalmasını beklediklerini açıkladı.2 Turizm, 3 milyona yaklaşan çalışan sayısı ve GSYH’den aldığı yüzde 4 payın yanısıra seyahat gelirleri de dahil edildiğinde 45 milyar doları aşan döviz geliriyle cari açığı azaltmada doğrudan katkısı en yüksek sektörlerden biri. Ayrıca gıda, tarım-hayvancılık, mobilya, ev tekstili, ulaştırma, inşaat gibi mal ve hizmet sağlayıcı sektörler de turizmdeki daralmadan değişik düzeylerde etkileniyor. Bu şekilde dolaylı etkiler de değerlendirildiğinde sektörün GSYH içindeki payı yüzde 10 olarak hesaplanıyor. İstihdam etkisi de doğrudan turizm sektöründe çalışan 3 milyon kişiden çok daha fazlasına uzanıyor. 1998-2019 arasında hem dünya turizmindeki hızlı büyüme hem de teşviklerin de yardımıyla yapılan yeni yatırımlarla turizm sektörü ülke ekonomisinin üzerinde bir gelişim sergiledi, uluslararası turist sayısı 9,8 milyondan 45,1 milyona, turizm gelirleri de 7,2 milyar dolardan 34,5 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde turizm tesislerine yapılan yatırım tutarı 50 milyar doları aştı. Havalimanı yatırımları başta olmak üzere hem hava taşımacılığı hem de turizm sektörünün diğer lojistik ihtiyaçlarına yönelik yatırımlar da dikkate alındığında söz konusu tutarın 75 milyar dolara ulaştığı söylenebilir.
Dünyada en fazla ziyaret edilen ilk 5 ülke Fransa, ABD, Çin, İspanya, İtalya olurken turizm gelirlerinin yüzde 40’ı aşkın bölümü Avrupa’da kalıyor. Türkiye turist sayısı açısından 6. sırada yer alırken, turizm gelirinde 12. sırada bulunuyor. Her şey dahil paket oranının yüksekliği, özellikle İstanbul’u ziyaret edenlerin daha düşük harcama düzeyine sahip bir profile kayması, sınır şehirlerindeki günübirlik giriş-çıkışlar gibi etkenler bu farkta rol oynuyor. 2019 yılında paket turla gelenlerin toplam turist sayısına oranı yüzde 40 civarındayken, elde edilen gelir toplam turizm gelirinin sadece yüzde 26’sı oldu.
Türkiye’ye en fazla turist gönderen ülkeler Rusya (yüzde 15), Almanya (yüzde 11), Bulgaristan (yüzde 6), İngiltere (yüzde 6) ve İran (yüzde 5) oldu. En fazla ziyaret edilen şehirlerse İstanbul (yüzde 33), Antalya (yüzde 32,5), Edirne (yüzde 10), Muğla (yüzde 7) ve Artvin (yüzde 5). Edirne ve Artvin, Bulgaristan, Yunanistan ve Gürcistan’dan günübirlik alışveriş için giren turistleri yansıtırken Antalya ve Muğla deniz-güneş turizmi için gelenleri, İstanbul ise kültür turizminin yanısıra alışveriş ve estetik operasyonlar başta olmak üzere sağlık turizmi için gelenleri ağırlıyor.
Tur operatörleri ve otel zincirleri kazanıyor
Gelen turistlerin yaklaşık yüzde 40-45’i paket tur kapsamında geliyor. Ancak yukarıda da vurgulandığı gibi paket kapsamında gelenlerin 34,5 milyar dolarlık turizm gelirindeki payı sadece yüzde 26. 2015 öncesinde Avrupa payı yüksekken paket payı da yüzde 50’ye yaklaşıyordu. İstanbul’a Ortadoğu ülkelerinden gelenlerinin payının artışıyla bu oran biraz azaldı.
Türkiye’ye en fazla turist getiren, sektörün bir anlamda hakimi durumunda olan ilk 10 tur operatörünün pazar payı yüzde 60’a yaklaşıyor. Bu payın 2005-2015 arasında düzenli arttığı, yüzde 45-50 civarından yüzde 60’a çıktığı görülüyor.
Türkiye’de 12 bin tesis bulunuyor, yatak sayısı da son 20 yılda 600 bin artışla 800 bini geçti. Kapasitenin yaklaşık üçte biri 20’ye yakın uluslararası, 100’e yakın otel zinciri tarafından kontrol ediliyor. Bunların gelirdeki payının yüzde 50’ye yaklaştığı tahmin ediliyor. Hilton, Wyndham, Accor, Marriott gibi uluslararası otel zincirleri hem kıyı tesisleri hem de farklı kentlerdeki şehir oteli yatırımlarıyla önemli yabancı yatırımcılar durumundayken uluslararası turizm sermayesiyle içiçe çalışan yerli zincirlerde de turizm bakanı Mehmet Ersoy’un da dahil olduğu ETS Grup, Rixos, Divan, Crystal, Dedeman, Limak, Anemon gibi gruplar bulunuyor. Yatırımcıların bir bölümü inşaat, enerji, tekstil sektörlerinde de faaliyet gösteren büyük sermayedarlar. Turizm yatırımları sadece döviz geliri ve muazzam teşviklerle nedeniyle cazip değil, özellikle inşaat grupları açısından yatırım aşamasında da kazanç sağlamanın, vergisel birtakım avantajlar yaratmanın mümkün olmasıyla da tercih ediliyor.