TKP'nin 2023 çağrısına Fatih Yaşlı ve M. Kemal Erdemol'dan destek

Boyun Eğme dergisi son sayısında Dayanışma Meclisi üyesi akademisyen-yazar Fatih Yaşlı ve Dayanışma Meclisi üyesi gazeteci Mustafa Kemal Erdemol'un TKP'nin 2023 çağrısına dair görüşlerine yer verdi.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi'nin "AKP’ye neden karşıyız?" "Millet İttifakı neden çözüm değil?" "2023 için neden hazırlanmalıyız?" sorularına yanıt verdiği ve bir "cephe" çağrısı yaptığı açıklaması tartışılmaya devam ediyor.

Broşür yüzbinlerce basılarak parti ve dostları tarafından emekçilere ulaştırılmaya devam ediyor.

AKP pandemi bahanesiyle kendisinden başkasının siyasi çalışma yapmasını istemiyor. Yasakları, polisi devreye sokuyor. Buna rağmen TKP'liler vargüçleriyle önümüzdeki dönem partinin çalışmalarında ana ekseni oluşturacak bu metni dağıtıyor, tartıştırıyor, taraf olmaya çağırıyorlar.

Önümüzdeki süreçte ülkedeki gidişata ve TKP'nin başlattığı tartışmaya dair toplumun farklı kesimlerinden söyleşiler yayınlamaya devam edeceğiz. 

Boyun Eğme dergisi son sayısında Dayanışma Meclisi üyesi akademisyen-yazar Fatih Yaşlı ve Dayanışma Meclisi üyesi gazeteci Mustafa Kemal Erdemol'un TKP'nin çağrısına dair görüşlerine yer verdi.

Kemal Okuyan TKP'nin çağrısının ne anlama geldiğini gazeteci Mustafa Hoş'un sorunlarına yanıt verirken anlattı

Kırk katır mı kırk satır mı: İkisi de değil!'

Yaşlı, TKP’nin 2023 çağrısı ile “kırk katır mı kırk satır mı” sorusunu “ikisi de değil” diyerek reddettiğine işaret ederek şu yorumu yaptı:

İki yıl sonra Cumhuriyet’in kuruluşunun üzerinden tam yüz yıl geçmiş olacak. Ancak biz iki yıl sonra Cumhuriyet’in yüzüncü yılını kutluyor olmayacağız, çünkü ortada kutlanabilecek bir Cumhuriyet bulunmuyor. Emekçilere, halka, sola karşı egemen sınıflar tarafından açılan kapılardan giren dinci gericilik Cumhuriyet’i çökertti ve yerine başka bir rejim kurdu.

Bunu böyle açık açık söylemek çok önemli. Çünkü aksi, yıllardır şahitlik ettiğimiz üzere gerçek bir mücadelenin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Nostaljiyle, romantizmle, bankaların, holdinglerin hazırladığı reklamlarla yapılan kutlamalar, gerçekliğin inkârından başka bir anlama gelmiyor. Mevcut durum gerçekçi bir şekilde değerlendirilmediğinde de bu durumu değiştirecek adımlar atılamıyor. 

'Dincilik yarıştırıyorlar'

Bugün gelinen noktada iktidarın kurduğu dinci gerici rejimin karşısında, Cumhuriyet’i, laikliği, aydınlamayı savunan bir muhalefet bulunmuyor. Düzen muhalefeti çoğu başlıkta iktidarla dincilik yarıştırıyor, kimin daha dinci ve milliyetçi olduğu üzerinden bir rekabet yaşanıyor. Toplumun önüne iktidardaki sağcılığın alternatifi olarak başka bir sağcılık konuluyor. İktidardaki AKP’ye karşı muhalefetteki AKP, iktidardaki MHP’ye karşı muhalefetteki MHP diyebileceğimiz bir tablo var karşımızda. 

İktidarla dincilik ve milliyetçilik yarıştıran düzen muhalefetin cemaatlerle, tarikatlarla, din istismarıyla bir derdinin olmadığını biliyoruz. Bu muhalefetin Türkiye’nin sermayeye düzeniyle, sömürüyle, emperyalizme bağımlılıkla, NATO’yla, Türkiye’deki Amerikan üsleriyle de bir derdi bulunmuyor. Ve bu muhalefet iktidarın ekonomi politikalarının karşısında planlı, kalkınmacı, halkçı, kamucu bir ekonomi modelini savunmuyor. Yani ortada gerçek anlamıyla alternatif diyebileceğimiz bir siyasi program, bir siyasi hat bulunmuyor. 

Bugünkü iktidar esas olarak üç sütunun üzerinde yükseliyor : Dinci gericilik, piyasacılık ve despotizm. Gerçek bir mücadelenin bu üçüne karşı aynı anda verilmesi gerekiyor. Dinci gericiliğe karşı laiklikten yana, aydınlanmacı, dinin siyasal ve toplumsal alanı istismar için kullanılmasını engelleyen bir siyasetin taşıyıcılığını üstlenmek durumundayız. Piyasacılığın karşısına halkçı, kamucu, planlama esasına dayalı, sosyal adaleti ve eşitliği gözeten bir ekonomi modeliyle çıkmamız gerekiyor. Despotizm karşısında ise halkın aşağıdan yukarıya kendi kaderini kendisinin belirleyeceği, Meclis’in halk iradesinin tam anlamıyla tecelli ettiği yer olacağı gerçek bir demokrasiye ihtiyacımız var. Bu üçünü birbirinden ayrıştıran bir siyasetin sahici bir alternatif sunma imkanı bulunmuyor. 

'Gerçekten halka, emekçilere ait bir Cumhuriyet'

Türkiye Komünist Partisi’nin düzen dışı bir seçeneği işaret etmesi, “kırk satır mı kırk katır mı” sorusunu “ikisi de değil” diyerek reddettmesi, bize gerçek ve gerçekçi bir seçenek sunması, bu nedenle son derece önemli. Cumhuriyet’in yüzüncü yılına doğru gidilirken, gerçek bir cumhuriyetçiliğin yolu, gerçekten halka, gerçekten emekçilere ait olacak bir cumhuriyeti savunmaktan geçiyor. Bugün gelinen noktada, laik bir Türkiye için mücadele ancak bu sömürü düzenine karşı mücadeleyle mümkün olabilir ve sömürü düzenine karşı mücadele laiklik ve aydınlanma mücadelesinden ayrı düşünülemez. Yapmamız gereken, bu mücadeleyi büyütecek, toplumsallaştıracak, kitlelerle buluşturacak bir cepheyi hep beraber inşa etmektir.  

'AKP'nin literatüründen farklı değiller'

Dayanışma Meclisi üyesi gazeteci-yazar Mustafa Kemal Erdemol'sa çağrıyı “Türkiye Komünist Partisi’nin 2023 Çağrısı’na katılıyorum. Çağrı’da dile getirilen belirlemelere, önerilere katılıyor ve destek veriyorum.” diyerek karşıladı ve şöyle devam etti:

Çünkü ülkemizde sadece iktidar değil, “muhalif” olduğu söylenen kimi partiler de dolaylı olarak AKP gericiliğinin sürmesine katkıda bulunuyor. Kullandıkları “muhalif” dil, AKP’nin literatüründen farksız değildir, laiklik konusunda sürekli geri adım atmış durumdadır. 

'Emekçi ve halk yanlısı bir parlamenter sistem'

Çağrı’da da belirtildiği gibi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi öncesindeki “parlamenter sistem”de de emekçiler başta olmak üzere halka karşı kararlar alınmamış gibi Erdoğan’dan kurtulmak parlamenter sisteme indirgemiştir. Bu, parlamenter sistemin tüm emek düşmanı haliyle kabulüne dayalı bir istektir. Bu nedenle mücadele sadece bununla sınırlı tutulamaz. Çünkü, önceki deneylerden de bildiğimiz gibi örgütlenme, ifade hakkı gibi temel hakları yok sayan bir parlamenter sistemin ülkeye getireceği bir şey yoktur. Tek karar merciinin Meclis olduğu, emekçi ve halk yanlısı bir parlamenter sistem kısa vadeli mücadelenin en önemli ayağıdır. “Muhalif” partilerin “AKP’den kurtulmak” adına gelen öneriler gerçeklikten yoksun, AKP’nin açtığı alana sıkışıp kalmışlığın göstergesidir. 

'Laiklik vazgeçilmezimizdir'

Adaletsizliğe, hukuksuzluğa ilişkin bir çok uygulamaya tanık olduğumuz ülkemizde pandemide döneminde de AKP “ekabirlerinin” faydacı tutumlarına tanık olduk. Aşı dağıtımında eşitliği esas almayan AKP iktidarının “sağlığımıza” kast ettiğine de...

Ama en önemlisi, tüm eksikliklerine rağmen vazgeçilmezimiz olan laikliği ortadan kaldırma girişimlerine ciddi bir karşı duruş sergilenmelidir. AKP iktidarının elbette özgürlükten çok uzak Anayasa’yı değiştirme çabasının hedefinde, laikliğin de içinde bulunduğu ilk üç madde var. Bu nedenle mücadele daha bir önem kazanıyor.

Ve bu nedenle Çağrı’ya sonuna kadar katılıyorum.