TKP Genel Sekreteri Okuyan Rizospastis'e konuştu: Düzen değişikliği ertelenemez bir zorunluluk

Yunanistan Komünist Partisi’nin günlük gazetesi Rizospastis TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’la söyleşi yaptı. Okuyan düzen değişikliğinin ertelenemez bir zorunluluk olduğunu aktardı ve Türkiye'deki son gelişmeleri değerlendirdi.

Haber Merkezi

Yunanistan Komünist Partisi’nin günlük gazetesi Rizospastis, Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan’la söyleşiye yer verdi.

Kemal Okuyan söyleşide düzen değişikliğinin ertelenemez bir zorunluluk olduğunun altını çizdi. Önümüzdeki süreçte toplumsal eşitsizliklerin artacağı ve Türkiye ekonomisinin daralacağını belirten Okuyan emekçilerin tepkileri, mücadele azmi ve düzen dışı arayışlara yönelmesinin de hızlanacağını dile getirdi.

Türkiye'de Patronların Ensesindeyiz ağının işyerlerinden işçi sağlığı ve haklar konusundaki olumsuzlukları takip edip haberleştirdiğini, hukuki ve fiili girişimlerle işçilerin haklarını savunduğunu aktaran Okuyan, TKP örgütlerinin mahallelerde dayanışma ağları kurduğunu, salgın döneminde bu ağların bir yandan maske ve benzeri ihtiyaçları temin ederken bir yandan da işini kaybedenlerle dayanışma fonları oluşturduğunu belirtti. 

Söyleşinin tamamını soL okurları için yayımlıyoruz:

'Nüfusu evde kalma hakkına sahip olanlar ve olmayanlar olarak ikiye böldüler'

Covid-19 salgınının Türkiye'deki seyri nasıl? TKP Erdoğan hükümetinin aldığı önlemleri ve diğer burjuva partilerinin tutumlarını nasıl değerlendiriyor?

Bütün veriler salgının Türkiye'de ilan edildiği gibi Mart ayında değil daha önce başladığını gösteriyor. Şubat ayında mevsimsel grip olarak değerlendirilen vakaların ve bağlı ölümlerin bir bölümünün Covid-19 bağlantılı olabileceğini düşünmek için çok neden var. Dolayısıyla bugün hastalığın seyrine ilişkin söylenenler ne kadar gerçeği yansıtıyor tartışmalı. Test çok geç yapılmaya başlandı, hâlâ güçlü semptomlar gösterenlere bile test yapılmadığı oluyor. Bu nedenle vaka sayıları yalnız Türkiye'de değil her yerde tartışmalı. Ne yazık ki gerçeğe en yakın veriler hayatını yitirenlerin sayısı. Orada da AKP hükümeti, yalnızca Covid-19 testi pozitif çıkanları istatistiğe dahil ediyor. Oysa hükümetin salgınla ilgili önemli avantajları vardı. Türkiye'nin nüfusu genç olduğundan virüsün öldürücü etkisi daha az hissedilecekti, ekonomik ve kültürel nedenlerle yaşlılar toplumsal hayatın büyük ölçüde dışında olduklarından daha az risk altındaydılar. Ayrıca yoğun bakım ünitesi, solunum cihazı ve ilaç stoğu açısından göreli olarak iyi bir tablo vardı. Buna karşın dinci ideolojinin bilime mesafesi ve halk karşıtı refleksler salgının etkisinin artmasına neden oldu. Salgın büyük olasılıkla etkisini bütün dünyada yitirmeye başlayacak. Bunun siyasi iktidarlar tarafından bir başarı öyküsüne malzeme yapılmak isteneceği ortada. Oysa her yerde sermaye iktidarlarının iki önemli özelliği net bir biçimde görüldü: Birincisi kriz yönetme becerileri tamamen ortadan kalkmış, insan yaşamına koruyamıyorlar. İkincisi nüfusu kendini virüsten koruma hakkına sahip olanlar, yani evde kalanlar ile bu hakka sahip olmayanlar, yani çalışmak zorunda olanlar diye ikiye böldüler. AKP ve diğer burjuva partilerinin bu konularda yapabileceği hiçbir şey yok. Kapitalizm budur.

'Kamu kaynakları ile özel sağlık sektörü büyütüldü'

Kamusal sağlık sisteminin içinde bulunduğu koşullar neler? Özel sektör nasıl işliyor? 

Türkiye'de sağlık sisteminin son 20 yılı, kamu kaynakları ile özel sağlık sektörünün büyütülmesi şeklinde özetlenebilir. Yatak sayısı ve tıbbi donanım açısından toplamda başka ülkelerle kıyaslandığında kötü bir tablo gözükmüyor. Ancak koruyucu, ilk basamak sağlık sistemi tamamen çökertilmiş durumda. Salgın bunu bir kez daha açık bir biçimde gösterdi. Ayrıca salgının ilk haftalarında sağlık emekçileri en önemli ve basit gereksinim olan maske ve koruyucu kıyafetlere ulaşamadılar. Bu nedenle çok sayıda sağlık çalışanı enfekte oldu. Ülkede hâlâ maske sıkıntısı çekiliyor. Özel sektör kamu kaynaklarından parasını aldığı sürece işin içinde ve elbette ayrıcalıklı sınıfların başvurduğu kurumlar olarak hizmet veriyorlar. TKP'nin salgın başladığında dile getirdiği bütün özel hastanelere el konsun talebine iktidar kulak asmadığı için başta İstanbul olmak üzere devlet hastanelerinde büyük bir yığılma var.

Kapitalizmin krizi kendisini nasıl gösteriyor? Hükümet hangi halk karşıtı önlemleri alıyor ve sermayenin saldırısı nasıl gelişiyor?

Türkiye kapitalizmi salgından önce ekonomik olarak ağır bir krizin içindeydi ve bu kriz derinleşmekteydi. Salgınla birlikte bu krizin tarihsel bir boyut kazandığı ortada. Türkiye ekonomisi ağır bir kaynak sorunu ile karşı karşıya. Bu halka yeni bir işsizlik ve hayat pahalılığı dalgası olarak yansıyacak. Daha şimdiden işçi sınıfının zaten budanmış olan güvenceleri tamamen ellerinden alındı. Bir bölümü geçici dense de, hükümet sermaye sınıfının emekçiler karşısında tamamen özgürleşmesini sağlayan adımlar attı. Ücretsiz izin kolaylaştırıldı, grev hakkı fiilen ortadan kalktı. Milyonlarca işçi son derece sağlıksız koşullarda çalışmaya devam ettiler. Önümüzdeki süreçte toplumsal eşitsizlikler artacak, Türkiye ekonomisi daralacak, yoğun bir tekelleşme yaşanacak, sermayenin toplumsal tabanı daralacak, işçi sınıfının pazarlık gücü azalacak. Öte yandan emekçilerin tepkileri, mücadele azmi ve düzen dışı arayışlara yönelmesi de hızlanacak. Bunun verileri de açıkça görülüyor. Siyasi faaliyetimizin sınırlandığı bu koşullarda bile TKP tarihinin en yoğun örgütlenme dönemine girdik.

'İşçi sınıfının sağlığı ve geleceği ağır tehdit altında'

TKP'nin işçilerin sağlıklarını ve haklarını korumak için attığı adımlardan söz edebilir misiniz? 

Salgının başlangıcında TKP "yaşamsal sektörler dışında kalan bütün işçiler ücretli izne çıkarılsın" talebini ortaya attı. Böylece sağlık ve gıda sektörlerinde çalışan işçilerin korunması için hem kaynak ayrılacak hem koşullar iyileştirilecekti. Ancak krizin yükünü halka yıkmak, hatta krizden yeni fırsatlar yaratmak isteyen patronlar hükümetin yaygın bir karantina uygulamasına gitmesini engellediler. Oysa Mart'ın ortasında 15-20 günlük bir genel karantina uygulansaydı, şu anda salgın atlatılmıştı. Şu anda sağlık, kargo, market çalışanları ve kuryeler başta olmak üzere, işçi sınıfının sağlığı ve geleceği ağır tehdit altında. TKP buna karşı çok boyutlu bir strateji izliyor.

1. Düzen değişikliğinin ertelenemez bir zorunluluk olduğunu güçlü bir biçimde söylüyor.

2. Patronların Ensesindeyiz ağı, bütün işyerlerinden işçi sağlığı ve haklar konusundaki olumsuzlukları takip ediyor, haberleştiriyor, hukuki ve fiili girişimlerle işçileri savunuyor.

3. Partinin bütün örgütleri mahallelerde dayanışma ağları kurmuş durumda. Bu ağlar bir yandan maske ve benzeri ihtiyaçları temin ederken bir yandan da işini kaybedenlerle dayanışma fonları oluşturuyor.