TKP Genel Sekreteri Okuyan: Halk bu iktidarın umrunda değil

Türkiye Komünist Partisi'nin 100. yılıyla ilgili canlı yayında konuşan TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, salgının kontrolden çıkmasından iktidarı sorumlu tuttu. Okuyan, sermaye düzeninde insanların değerinin olmadığını söyledi.

Haber Merkezi


Türkiye Komünist Partisi, 100. yılını 2 saati aşan bir canlı yayınla kutladı. Canlı yayın sırasında konuşan parti genel sekreteri Kemal Okuyan, ülkede ve dünyada Covid-19 salgınının seyrine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Okuyan, ilk günlerden itibaren halkın sağlığını korumaya dönük ülkede ve tüm dünyada alınabilecek önlemler önerdiklerini, kapitalist iktidarlarınsa yaptığı tercihlerle salgını büyüttüğünü söyledi. 

"Yıkılması için mücadele ettiğimiz bu düzenin baş edemediği bir salgınla karşılaştık." diyen Okuyan, ülkede salgının kontrolden çıkışına ilişkin değerlendirmelerini paylaştı.

Okuyan bu konuda şöyle konuştu: 

Salgın koşullarındayız ve kısıtlamalar sürüyor salgın gerekçe gösterilerek. Bakın artık zaten kısıtlı olan grev hakkı, tamamen ortadan kaldırıldı. Gösteri yapmak, hak aramak yasak. Aslında bugün siyasi iktidara karşı, ya da bu düzene karşı yapılacak herhangi bir hareket yasak. Gerekçe: salgın. Ama öte yandan salgında sömürü devam ediyor, salgında adaletsizlikler, eşitsizlikler zorbalıklar devam ediyor, işsizlik sürüyor, yoksulluk sürüyor. İnsanlar yarına nasıl çıkacaklarını düşünüyorlar. Kimsenin umudu kalmamış durumda, bir avuç azınlığın dışında. Dolayısyla salgın bahane, salgını fırsata çeviriyorlar.

Halbuki TKP, başkalarıyla beraber, salgın daha ilk kendi yüzünü gösterdiğine bu ülkede ne demişti: "Derhal çok zorunlu başlıklar dışında bütün ülkeyi karantinaya alın, üretimi zorunlu alanlar dışında durdurun." Nedir zorunlu alanlar, sağlıktır gıdadır. Mutlak bir karantina, 15 gün, bilemediniz 20 gün, 1 ay. Dedik ki, bu yalnızca Türkiye'de yapılmasın, bütün dünyada yapılsın. Bu salgın o zaman daha yayılamadan boğulur. Boğulurdu, ama ne oldu? Göstermelik bir karantina, bu karantinada bazı insanlar evlerinde durdular, ama işçilerin, emekçilerin önemli bir bölümü sömürülmeye devam edildi, iş yerlerine gittiler, fabrikalarına gittiler, toplu ulaşım araçlarına binmeye devam ettiler. Çünkü patronlarımız hükümete baş vurdular ve dediler ki "Bizim üretime devam etmemiz gerekiyor." Dolayısıyla o sokağa çıkma yasakları, karantinalar, önlemler fos çıktı, göstermelik oldu.

E ne oldu şimdi? Ölen ölsün, hastalanan hastalansın dönemine girdik. Artık bu salgınla mücadele daha zorlaştı çünkü, o karantina dönemi iyi değerlendirilmediği için. hastalık henüz tüm dünyaya ve Türkiye'nin tüm kentlerine yayılmadan önce boğulabilecek salgın şimdi dünyanın her yerinde, Türkiye'nin her yerinde. İş daha da zorlaştı.

Bugün bile yapılacaklar var, ama yok...

Başından beri diyoruz, test sayısı arttırın, test yapılan noktaları arttırın, ama hayır, illa gizleyecekler, illa belli merkezlerde sadece yapılacak o testler, hastalananlar yığılacaklar oraya.

Sağlık alanında meslek örgütleriyle iş birliği yapın dedik, kavga ediyorlar.

Dedik ki sağlık emekçilerine sahip çıkın, onlara ekipman verin, haklarını verin, çalışma koşullarını düzeltin, ama onlar Mart ve Nisan ayında verdikleri üç kuruşu geri almak için türlü hileler yapıyorlar. Bugünkü siyasi iktidarın, bu düzenin Türkiye'de salgınla mücadelesi bu, ne yazık ki. Ve aslında dünyada sermaye iktidarları aşağı yukarı böyle yaklaşıyorlar.

Evet, ölen ölsün diye yaklaşıyorlar.

Şimdi nerede yayılıyor bu hastalıklar?

Evet, dikkatsizlikler, özensizlikler, bir araya gelişler...

Ama bize de veriler geliyor, üç tane temel yayılma alanı var şu an salgının;

İş yerleri, fabrikalar: Özellikle kapalı mekanlarda çalışan ofisler, atölyeler. O zaman ne yapacaksınız, madem karantinayı beceremediniz patronlara sürekli kar eden, salgın döneminde karına kar katan patronlara diyeceksiniz, 'önlem alacaksınız. Ne yapıp ne edip çalışanlarınızın sağlığını en az riskle koruyacaksınız.' 

Şu anda bir çok fabrikada hastalanan işçiler evlerine yollanıyor, o işçilerin yanı başında çalışan işçiler çalışmaya devam ediyor, sömürülmeye devam ediyor. Niye? Ekonomi devam etmek zorundaymış. Halbuki bu önlemler alınsa, biraz patronların karına el konulsa daha az insan hasta olacaktı.

Ulaşım aracı temin etmek bu kadar zor mu?

Devam edeyim: Toplu ulaşım, şimdi hükümet diyor ki şu kadar insandan fazlası toplu taşıma araçlarına binmeyecek, güzel. Bütün sorumluluğu yerel yönetimlere atıyorlar. Halbuki, bir ülkenin kaynakları, rezervleri neye yarar? Kötü günde kullanmaya yarar. Siz ne yaptınız? Dağıttınız o paraları patronlara, kredi diye. Yıllardır borçlandınız, ülkenin kasası takır.

Halbuki toplu ulaşım araçları çoğaltılsa risk azaltılır. Bari bunu yapın diyoruz, onu da yapamıyorlar. İnsanlar çalışacaklar, çalışmayanı işten çıkartıyorlar. E ne olacak? İşe gitmek zorundalar, saatlerce bekleyecekler mi? Ulaşım aracı temin etmek zor mu 80 milyonluk ülkeye? Bunu da yapamıyorlar.

Üçüncü yayılma alanı hastaneler.

'Tutturdular şehir hastaneleri'

Tutturdular şehir hastaneleri. Devlet hastanelerini kapattılar.

Sevgili dostlar, belli bir yatak kapasitesinin üzerindeki hastaneler akılsızlıktır diye meslek odaları, bilim insanları, bizler sürekli haykırdık. Halbuki bugün salgında çok daha fazla noktada belli ölçekte hastaneler olsaydı, ilk basamak, koruyucu hekimlik hizmetleri doğru dürüst olsaydı, buralarda testler yapılsaydı, salgın bu kadar çok yayılmazdı.

Çünkü hastanelerde yoğun bakım ünitelerinde yayılmıyor ki bu hastalık. Kuyruklarda yayılıyor. Sağlık çalışanları yoğun bakımdaki hastalara bakarken önlem alıyorlar ama çıktıklarında nefes alacakları bir yer yok, yemek yiyecekleri, çay içecekleri sağlıklı mekanlar yok. 

Niye?

Umurunda değil bu siyasi iktidarın. Bu düzenin umrunda değil.

Çünkü sağlık bakanımız özel hastane sahibi, eğitim bakanımız özel okul sahibi, turizm bakanımız otel sahibi. Bunlar mı bu vatandaşın hakkına sahip çıkacak? Bunlar mı salgınla mücadele edecekler? Yapın bir hekimi sağlık bakanı, bunu yapabilir mi? Yapın bir hemşireyi sağlık bakanı, yapın bir eğitim emekçisini eğitim bakanı. Patronlara koltuk vermek kolay. Sonra maske takın. Tek söyledikleri bu.

Evet maske korur, maske önemli. Takıyoruz maskelerimizi. 

'Maske üretiyorlar. Halkı kazıklıyorlar, bir de yurt dışına ihraç ediyorlar'

İyi de madem maske maske diyorsunuz, bu maskeleri ücretsiz bir şekilde yurttaşlara dağıtmak bu kadar zor muydu?

Ama şimdi Türkiye ekonomisinde kâr etmek isteyen bir sürü patron başka işi gücü bıraktı, maske üretiyorlar. Halkı kazıklıyorlar, bir de yurtdışına ihraç ediyorlar.

Madem maske zorunlu, bu halkın cebinde beş kuruş para kalmadı. Dağıtın bu maskeleri ücretsiz. Niye yapamıyorsunuz?

Çünkü bu düzen halkını değil, bir avuç patronu düşünmeye devam ediyor. 

Tabii, salgınla baş edemezler.

'Ya bu salgın iki yıl daha sürerse? Eğitim duracak mı?'

Eğitim çöktü. Eğitim zaten çökmüştü. Eğitimin paralısı olur mu?

Özel okulları niye açtınız. Niye bütün kaynaklar kredi olarak özel okullara gidiyor .

Devlet okullarına, bu devlet sabun dahi almıyor. Temizlik görevlilerinin maaşlarını veliler karşılıyor. E şimdi de okulları kapatalım, salgın var. 

Ya bu salgın iki yıl daha sürerse? Eğitim duracak mı?

Sağlık kadar, beslenme kadar önemli bir şey değil mi?

Kapatın özel okulları. Bütün kaynakları imam hatiplere verdiniz. Diyanete veriyorsunuz.

Bu kaynaklar eğitime ayrılsın. Öğretmenleri atamıyorsunuz. Mevcut öğretmen sayısı zaten yetersiz, bir de öğretmenleri atamıyorsunuz.

Derslikleri çoğaltmak o kadar zor mu? Havaalanları, yol yapmakla övünüyorsunuz, niye derslikler çoğalmıyor? Niye derslik başına düşen öğrenci sayısı azalmıyor.

Salgın olmasaydı da bunlar sorundu.

Bakın Küba'ya. Şimdi bazı aklıevveller, "Biz de gittik gördük Küba'yı. Yoksullar" diyorlar.

O yoksulluğun kaynağı ne? Küba abluka altında. Küba ticaret yapamıyor. Niye çünkü yanıbaşındaki ABD ablukaya almış durumda. Parayla bile mal alamıyor Küba.  

Buna rağmen Küba eğitim ve sağlık sorununu çözmüş durumda. Çünkü bir öğretmen ordusu, eğitimci ordusu yetiştirdiler. Bir hekim ordusu var Küba'da.

Niye?

Çünkü orada "eğitim ve sağlık parayla alınıp satılamaz" diyen bir toplumsal sistem var, sosyalizm var. 

Yoksullarmış.

Türkiye, varlık içerisinde yüzüyor. Türkiye zengin bir ülke ama halkımız yoksul. Ve giderek daha da yoksullaşıyor.

TKP 100 yaşında

Yayının tamamını buradan seyredebilirsiniz.