Tekâlif-i Milliye Emirleri’ne bir de böyle bakın: İki dönem arasında en ‘zorlu’ benzeştirme

Tarihçi, yazar Mehmet Bozkurt’la, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde sık sık dile getirmeye başladığı Tekâlif-i Milliye Emirleri’ni konuştuk. Bozkurt, ‘Emirleri’ günümüze uyarladı, ‘zoru’ hatırlattı.

Ali Ufuk Arikan

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, son açıklamalarında sık sık Tekâlif-i Milliye Emirleri’ne atıfta bulunmaya, hatta kararları canlı yayında okuyarak “tarihsel” hatırlatmalara gitmeye devam ederken, bu “Emirlerin” ne olduğu, hangi koşullarda karar altına alındığını, günümüze uyarlanmaya çalışıldığında neler olabileceğini tarihçi, yazar Mehmet Bozkurt’la konuştuk.

'HALKIN MALİ GÜCÜNÜ 'ZOR' DAHİL SEFERBER ETME ÇABASIDIR'

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, son iki konuşmasında Tekâlif-i Milliye Emirleri'nden söz etmiş oldu. Erdoğan'ın söylediği kapsama gelmeden önce, neydi bu kararlar ve hangi koşullar altında alınmıştı?

Tekalifi Milliye , ulusal yükümlük(ler) anlamına geliyor. Her tarihsel olay gibi bunu da incelerken ilkin, zamana ve zamanın şartlarına bakılmasını zorunlu kılıyor. Anadolu Savaşı’nın en kritik döneminde, “orduyu son vuruş”a hazırlamak için, başta eşraf kesimi olmak üzere halkın maddi  gücünü, “zor” dahil, seferber etme  çağrısıdır bu yükümlülükler kararnamesi.

Sakarya Savaşı (1921) öncesidir. Aynı yıl Eskişehir-Kütahya savaşlarında ağır bir yenilgiye uğrayan Türk ordusu  Sakarya’nın gerisine çekilmiş, Ankara’da bir bölük mebus, meclisi  Kayseri’ye taşımanın gerekliliğine dair ikna turları atmaktadır.

'BÜTÜN KAYNAKLAR ORDUYA'

Mustafa Kemal’in deyişiyle “Ankara’da kara bulutlar dolaşmaktadır, umumi vaziyet fevkalade karışıktır.”  Meclis ordunun başına geçirilecek komutan arayışına giriyor. Tartışılıyor. Karar alınıyor. Ve 6 Ağustos 1921, Mustafa Kemal Başkomutanlığa getiriliyor. Mustafa Kemal Selanikli, siyaset damarı gayet gelişkin. Şart koşuyor. Meclis Başkanlığını uhdesinde tutmak kaydıyla ordunun başına geçmeyi kabul ediyor. Erzurum Kongresi’nde çıkardığı general üniformasını giyinip kuşanırken meclisin bütün yetkilerini de cebine koyuyor. Başkomutanlığı süresince Mustafa Kemal bir anlamda  meclis oluyor. İşgal orduları Ankara hesabı yaparken Mustafa Kemal kıt kaynaklarıyla orduyu savaşa hazırlamaya çalışıyor. Şöyle; Anadolu’nun verimli toprakları Trakya, Marmara, Ege, Akdeniz zaten  işgal altındadır. Son Kütahya-Eskişehir Savaşlarında Kütahya, Eskişehir, Afyon’un kaybedilmesi Ankara’nın gelir kaynaklarını iyiden iyiye kısıtlamıştır. Ankara bu vaziyette iken Mustafa Kemal orduyu savaşa hazırlamaya koyulur: Bütün kaynaklar orduya…   

'KİM İTİRAZ EDER Kİ!'

Bir işgale karşı yürütülen mücadele için ilan edilen bu seferberlikle içinde bulunulan salgın durumu arasında bir benzerlik kuruluyor bugünlerde. Erdoğan'ın sözlerini bu kapsamda nasıl değerlendirirsiniz?

Güncel olayları değerlendirirken tarihte benzerlerini aramak, buradan hareketle kimi öngörülerde bulunmak fazlaca hülyaya dalınmadığı sürece  sakıncalı olmayabilir. Ayrıca bunun eğlenceli bir yanı da yok değil. Ancak Recep Tayyip Bey’in benzetmesi ki kendilerine kim akıl veriyor bilemiyorum ama sap ile samanın karıştırılmış olduğu intibasını veriyor. Yine de Tayyip Bey’in koronavirüs / emperyalist işgal benzetmesini referans almasından sonra, bugüne  kadar üç kez yaptığı pek iştahlı yardım dilenişine  büsbütün kayıtsız kalmamak gerekir diye düşünüyorum. Tekalifi Milliye Emirlerinin bilhassa tüccar kesimine işaret eden kısımlarının günümüze taşınarak uygulanmasına kim itiraz eder ki! Temsil, Sağlık Bakanı’nın ki  maşallah olsun onun hastanelerine, Turizm Bakanı’nın ona da maşallah, otellerine, Milli Eğitim Bakanı’nın hadi sana da maşallah okullarına el koyan ve bunları kamunun hizmetine sunan bir Recep Tayyip Bey’e kim “aşk olsun” çekmez. Ancak bu tüccar kesiminin mallarının kamuya sunulmasında “dilenme” yerine “zor”un ikamesi gerekir diye düşünüyorum. Mırın kırın edenlerin vay hallerine. Tekalif-i Milliye’nin emirnamesinden sonra yayımlanan bildiriyi gözlerine sokuveririz:

“Hamiyetli Halkımıza: Ordumuzun iaşe ve giyimi için kurulan Ankara Tekalifi  Milliye Komisyonu aşağıdaki kararları ilan eder. Yukarıda belirtilen malların miktarlarını beyanname ile  bildirmeyenlerin mallarına el konulacağı ve kendilerinin vatana ihanet suçu işleyenler gibi cezalandırılacağı bildirilir…” Tekalifi Milliye Komisyonu Başkanı İhsan.

ZOR BİR 'BENZEŞTİRME' GİRİŞİMİ...

Hani benzeştiriyoruz ya… Devam edelim bari: “Ordumuzun iaşe ve giyimi” diye başlıyoruz ya, evet canım, onu “koronayı defetmek” olarak değiştirelim. Değiştirdik…Tekalifi Milliye Komisyonu Başkanı İhsan var ya, işte onu da Recep Tayyip yaparsak, 1921 yılında işgalcileri defetmenin yolu olarak yayımlanan Tekalifi Milliye ile yüz yıl sonra  başa dert olan Koronayı defetmek için önerilen yolu benzeştirebiliriz…

Zor da olsa  galiba benzerleştirebildim.    

'İKİSİNİ YAN YANA GETİRMEK ŞAKA GİBİ'

Erdoğan'ın kendini Mustafa Kemal gibi bir tarihsel figür olarak gösterme çabası içinde olduğu yorumları yapılıyor son günlerde. Erdoğan'ın daha önce pek yapmadığı Mustafa Kemal atıflarına bu sıralar sıkça başvurmasını nasıl değerlendirirsiniz?

Recep Tayyip Bey zor durumda. Toplumun büyük bir kesiminin saygı duyduğu “kurucu baba”ya sıkça atıfta bulunmasının nedeni muhalif kesimin gönlüne girme çabası olarak görülebilir. Bu tamam ama, ikisini yan yana getirmek şaka gibi. Hele Tayyip Bey’i tarihsel bir figür olarak Mustafa Kemal’e benzetebilmem için, yukarıda Tekalifi Milliye’yi  günümüze taşımak için sarf ettiğim üstün çabaya tanık oldunuz, işte bunun çok üstünde bir çaba sarf etmem gerekecek ki bunu beceremem.