Taş ocakları her yeri tehdit ediyor: 'Tahrip edilen bölgeler eski haline getirilemez'

Sayısını belirlemenin bile çok zor olduğu taş ocakları, ülkenin dört bir yanında telafisi mümkün olmayan zararlar veriyor. Üstelik değiştirilen kanun ve yönetmelikler eliyle.

Aslı İnanmışık

Rize İkizdere'de ormanlık alana kurulmak istenen taş ocağına karşı bölgede yaşayan köylüler günlerdir direniyor. Direniş sürerken başka yerlerden de benzer haberler gelmeye de devam ediyor.

Türkiye'de net sayısını belirlemenin mümkün olmadığı taş ocakları her ilde mevcut ve inşaat başta olmak üzere pek çok alanda kullanılıyor.  Açıldığı yerde telfisi mümkün olmayan zararlara yol açan ocaklar, deprem tetikleyicisi olmasından yeraltı sularının yolunu değiştirmeye kadar köklü değişikliklere neden olabiliyor.

Pazarın önemli bir bölümünü de Çin'e yaplan mermer ihracatı oluşturuyor. Koronavirüs nedeniyle bir süre sekteye uğrayan ocakların çalışmlarının son zamanlarda yeniden faaliyetlerini hızlandırasının bir nedeni de bu.

Denetimsiz ve çoğunlukla bulunduğu bölge için "ÇED Gerekli Değildir" raporu verilen taş ocaklarının kırma, eleme, patlatma, taşıma gibi işlemleri var. Bu işlemler bölgede yaşayan insanların soluduğu havayı kirletirken, canlı çeşitliliğini de azaltıyor.

'Tahrip edilen bölgeler eski haline getirilemez'

9 Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, Çevre Kanunu ile yönetmeliklerin yıllar içinde değiştirilmesine dikkat çekiyor.

Çevre Bilimci Küçükgül, "Tahrip edilen bölgeleri eski haline mümkün değil getiremezsiniz" diyor:

"Bizler ekosistem açısından olaya bakıyoruz. Siz gelip bir dağı gözünüze kestiriyorsunuz ve işleyebileceğiniz yeraltı kaynaklarına bakıyorsunuz. Bu maden ya da taş olabilir. Bunlar işlenip bina, yol, dolgu yapımı gibi çok çeşitli alanlarda kullanılıyor. Ancak bu maddelerin olduğu bölgedeki tüm hayat gasp ediliyor. 

'İkizdere'de yıllık 17-18 milyon ton taş çıkartılacak'

Yeryüzü milyonlarca yılda şekilleniyor ve siz gelip hem dengeyi bozuyor hem de canlı çeşitliliğini etkiliyorsunuz. İkizdere gibi orman alanları düşünün. O bölgeye değil taş ocağı yapmak aslında girmemek bile gerekiyor. İkizdere'de 4 yıl boyunca çalışma devam edecek ve yıllık toplamda 17-18 milyon ton taş çıkartılacak, kırılacak ya da taşınacak! 4 köy adeta şantiyede yaşayacak.

Dünyada bazı koruma alanlarına dezenfekte olunarak giriliyor. Yüzlerce kamyon, iş makinesi ile adeta işgal ediliyor. Bu işgale kimin hakkı var? Tahrip edilen bölgeleri eski haline mümkün değil getiremezsiniz. Koruma altında olmayan çöl gibi bölgelerde bile dikkatli olmak zorundasınız. Orada bile bir canlı ekosistem var. Bu işi yapan işletme sahipleri de verebilecekleri zararları çok iyi biliyorlar.

'Çevre Kanunu'nun 2005'ten beri 22 temel maddesi değiştirildi'

Çevre Kanunu'nun 2005'ten beri 22 temel maddesi değiştirildi, yönetmelikler değiştirildi. Şimdi 'Her şey yasaya uygun' diyorlar. Hangi yasa? Doğa yasasına uygun davranılmalı. Bir iş mutlaka yapılacaksa da en azından ÇED'e uygun davranılmalı ama yüzde 99'u kabul ediliyor artık. Kimin lehine? Sermaye sahiplerinin lehine. Bu ölçüt bu işin ciddiyetten uzak olduğunu gösteriyor

Bir taş ocağı işletirken kırma, işleme, patlatma yapılıyor. Yeraltı sularını tahrip edip yatağını değiştirebilirsiniz atıkları taşıyabilirsiniz. O iş makineleri en kirli yakıtlarını yakıyor. Bu kamyonların kendisi de doğayı kirletiyor. Ordan alıp eleme tesisinde öğütüp doğaya toz salıyorsunuz. Bitkiler beslenemiyor, nefes alamıyor, kuruyor zaman içinde. Sayısız kirletici kaynak sözkonusu. Taş ocakları da bunlardan en vahşi olanı.

'Yıllardır Çin'e mermer satıyoruz'

Çin yıllardır bizden mermer satın alıyor. Bir dağı kesip ufalayıp, parçalayıp satıyorsunuz aslında. Bu işi yaparken ne kazandırıyor ülkemize? Bunların telafisi mümkün değil. Kesilip gemilerle Çin'e gidiyor. İleri teknolojiyle işleniyor, boyutlandırılıyor ve Avrupa'ya gönderiliyor. Kısacası vahşet."