SÖYLEŞİ | 'Devrim fikrini yeniden güncel hale getireceğiz'

Yirmili yaşlarda, üniversite öğrencisi dört komünist genç işçiliği, işsizliği, eğitimi ve ülkeyi konuştu.

Haber Merkezi

Gençliğe dair tartışmalar Türkiye siyasetinin önemli ve süreklilik gösteren bir parçası. Hem işçi sınıfı mücadelesine geçmişte verilen enerji, hem de üniversite ve liselerde AKP’nin bir türlü kazanamadığı mevziler gençliğe muhalif, hatta sol bir kimlik yüklüyor. Bundan da ötesi mümkün mü, sosyalizme uzanacak bir kapı buradan aralanabilir mi? Türkiye Komünist Gençliği (TKG) Sekretaryası, Türkiye Komünist Partisi'nin haftalık yayın organı Boyun Eğme Dergisi için anlattı. Derginin 9 Ekim 2020 tarihli 234. sayısında yayınlanan söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Sonda soracağımızı başa alalım: Türkiye genç bir ülke ve 15-30 yaş grubu nüfusun geniş bölümünü oluşturuyor. Sizce bu yaş aralığındaki gençlerin işçi sınıfı siyasetiyle buluşması için ne gibi imkanlar var? 

Mehmet: İmkanlardan ziyade zorunluluk demek daha doğru, özellikle de üniversiteden henüz mezun olmuş ya da hâlâ okuyan toplam için. Türkiye’de kapitalizmin geleceğe dönük bir ışık verme imkanı hiçbir zaman yoktu; ancak egemen ideolojinin marifeti, buna rağmen bireysel kurtuluşun mümkün olduğunu anlatmaktı. Artık bunu dâhi yapamıyorlar. Gençlik için gerçekten de geleceğe dair kaybedilecek hiçbir şey yok. En temel kazanımlar, örneğin asgari ücret bile tehlike altında. Ve genç işçiliğin bu denli yaygın olması sömürüyü daha görünür kılıyor. İktisat derslerinde liberal akademisyenler işsizliğin sebeplerinden birinin asgari ücret uygulaması olduğunu öne sürerler. Herhalde Türkiye bunu tersten ispatladı: Yoksulluk sınırının altında bir asgari ücret, buna rağmen %30’ları bulan işsizlik… Bu yüzden zorunluluk diyorum, “siyasette gençlere yer verilmesi” gibi söylemlerle sulandırılacak bir gerçeklik yok ortada: Bizim artık bu düzenden alacağımız tek şey iktidar; onu da işçi sınıfının parçası olarak alacağız.

Kapitalizm geleceği aydınlatmıyor dediniz, bu aslında sosyalizmin Türkiye’de hem bir ihtiyaç oluşunu, hem de güncelliğini anlatıyor. Öyleyse ilk soruyla birleştirerek devam edelim; gençlik içerisinde sosyalizme dönük bir talep veya hissedilen bir eğilim var mı? Yoksa durum adı konulamayan bir arayışla mı sınırlı?

Ekin: Burjuvazinin etkili ideolojik araçları olmasa gönül rahatlığıyla gençlik içerisinde sosyalizme bir yönelim olup olmadığını konuşabiliriz. Ancak iktidar sahipleri kurulu düzenin bozulmasını istemediğinden sosyalizm fikrini karalıyorlar ve bu düzen içinde hayaller satmaya devam ediyorlar. Öte yandan Mehmet’in dediği gibi onların sattığı hayallerin barutu tükendi. Koşullar arayışa neden olsa da; her arayış düzenin değişmesi ve bu değişimin sosyalizm yönünde olması gerektiği fikrine götürmüyor. Burada esas görev biz komünistlere düşüyor. Süregelen arayışın adını koymak, tek ve gerçek çözüm yolunun sosyalizm olduğunu incelikleriyle anlatmak gerekiyor.

Türkiye Komünist Gençliği’ni bu incelikli çalışmayı yürütme görevi bekliyor… Fakat belirttiğiniz gibi, kapitalizm gençliğin kendi belirlediği sınırlar dışına çıkmasına engel olmaya, kendi tahakkümünü kurmaya çalışacak. Bunu aşmak adına TKG ne yapacak? Uzun vadeli stratejisi ne olacak?

Mehmet: Tahakküm arayışı çok açık. Ancak tahakkümün yeniden, yeni argümanlarla inşa edilmeye çalışılıyor olması bir süredir kullanılanların düzen adına miadının dolduğunu gösteriyor. Bizim cephemizde ise acil ihtiyaç devrimin, düzen değişikliği fikrinin bütün siyasi uzanımlarıyla birlikte tekrar “ete kemiğe bürünmesi”. Strateji diye tarif edebileceğimiz birçok şey var; ancak en temel stratejinin politik bir tercih, farklı bir yol olarak devrim fikrinin bugünün özgünlüğünde tekrar gündem hâline gelmesini sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. 

Sosyalizme atılan çamur eskisi kadar tutmuyor 

Özellikle Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada geri dönülemeyecek bir iktisadi kriz var. Bir yandan da şunu görüyoruz: Düzenin sola ve sosyalizme attığı çamur eskisi kadar tutmuyor. Yani sosyalist siyaset geçmişteki yaygınlığı temsil etmiyor olsa da, sistemin inandırıcılığını kaybetmesi sebebiyle hızla tekrar mevzi kazanabilir.

Mert: Geçim sıkıntısı, geleceksizleşme, gericilik bizim asıl gündemimiz. Üstelik gençlik bunları daha da şiddetli hissediyor. Bir strateji belirtmemiz gerekiyorsa, TKG’nin stratejisi, temelinde bu şiddetli hissiyata cevap vermek ve bir alternatifi üretmek olacaktır. Muhalefetinden iktidarına düzenin bütün unsurları yukarıdaki başlıklarda bir seçenek olmayı başaramıyorlar. Yaptıkları en fazla anlık popülist çıkışlar. “Komikli videoları” para verip yüksek takipçili hesaplara yayınlatmanın, Netflix dizisi izlemenin gençleri cezbettiğini sanacak kadar da olaydan bihaberler.

Toplumsal mücadele yükselirse aydın birikimi oluşur 

TKG üniversitelerde ve liselerde bir ideolojik mücadele vermeyi hedefliyor. Bu mücadelenin sonucu olarak işçi sınıfına yönelecek bir aydın kuşağı yaratmak mümkün mü, hâli hazırda böyle bir birikim var mı?

Oğuzhan: Türkiye'de uzunca bir dönem özellikle üniversite öğrencileri aydın yanı ağır basan bir profil sergiliyormuş. Sol hareketin yükselişte olduğu dönemlere bakalım mesela... 60-80 arası Türkiye'de sosyalizm mücadelesinin önemli isimleri haline dönüşmüş birçok figür teorik anlamda -bütün eksiklere rağmen- gelişkin bir yapıya sahip. 20’li yaşlarında bir sürü genç sürekli üretiyor, yazıyor ve tartışıyor. Tüm bunları yaparken de aktif bir biçimde sosyalizm mücadelesi veriyor. Çünkü hepsi iddialı insanlar ve taşıdıkları iddia ile yaşamları örtüşüyor.

Fakat bugüne geldiğimizde ben bu iddianın büyük oranda kaybolduğunu düşünüyorum. Son beş yılda üniversiteler sermayeye peşkeş çekildi; bilimsel eğitimin yerini hurafeler aldı. Liselerin her biri gericilikle karşı karşıya bırakıldı. Bu tablonun varlığı aslında örgütlü mücadelenin zayıflaması ve önemsizleştirilmesi ile doğrudan ilişkili. Bu yüzden hali hazırda var olan aydın birikiminin geçmişe göre çok daha zayıf olduğunu söyleyebilirim. Fakat bu birikimin oluşturulması ya da arttırılması imkansız değil. Buradaki en temel belirleyen verili durumda toplumsal mücadelelerin ne düzeyde olduğu aslında. 60-80 arası aydın kuşağını yaratan bu mücadelelerdi. Yenisini yaratırken de belirleyici olan bu olacaktır.

Sormadan geçemeyeceğimiz bir nokta da eğitimin durumu. Pandemiyle birlikte özellikle üniversite öncesi eğitim tümüyle iflas etti. Türkiye’nin yeni düzeninde eğitimin işlevi ne sizce?

Ekin: Eğitim bugün devlet için sadece yüke dönüşmüş durumda. Düzen tüm kurumlarıyla beraber batan bir gemi olduğundan ağırlıklarından da kurtulmak istiyorlar sanki! Eğitimin işlevi kaldı mı? Yekten yok diyemem; ama özellikle pandemi sürecinde, emekçi çocuklarına eğitim verme niyetinde olmadıkları gün gibi ortada. Parası olanı ya da nitelikli yetiştirilecek elemanı da özel okullar kendi ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirdiğinde onlar açısında bir sorun kalmıyor belli ki.

Mert: Son 6 ayda eğitimde piyasa saldırısına eşik atlattılar. Saldırının bir boyutu da gericilik. EBA TV’de yayınlanan dini programlar hem pedagojik olarak uygunsuzluğu, hem de gerçek bilgiye aykırılığı nedeniyle gündeme gelmişti. İkisi de aslında gelecek dönemdeki eğitimin nasıl bir mantıkla kurulacağını bize çok net gösteriyor: Gericilik, piyasacılık ve geleceksizlik. 

Kitap alamadan; sinemaya tiyatroya gidemeden genç olmak... 

Eğitimin bu duruma gelmesinde AKP’nin bilim düşmanı ve gerici karakterinin etkisi açık; ancak söylediklerinizden yola çıkarak bunun genç işçilikle ve işsizlikle bağını da kurabileceğimizi anlıyoruz. İşçileşmenin bu denli erken yaşlara inmesinin etkileri neler gençlik üzerinde?

Oğuzhan: Bence genç yaşta işçileşmenin en önemli etkisi kendini var edememek. Gençlik insanın en üretken, en enerjik olduğu zaman dilimi. Hayatı dolu dolu yaşamak, kendini yeniden ve yeniden var edebilmek ve geliştirebilmek için müthiş bir fırsat. Fakat bugün Türkiye'de bizler bütün bu heyecandan, enerjiden mahrum bir şekilde geçim derdi, gelecek korkusu ve benzeri bir sürü sorunla boğuşuyoruz. Bu kadar belirsizlik ve sorunun içerisinde genç bir insanın kendisini geliştirebilmesi, üretebilmesi imkansız bir hale geliyor.

Yani gençler kitap alamadan, sinemaya ya da tiyatroya gidemeden, iyi bir eğitim alamadan, sevdikleriyle güzel vakitler geçiremeden genç olmaya çalışıyor. Çünkü çalışmak, geçinmek zorunda...

Mert: Önümüzdeki tabloda gençliğin halini tanımlayacak bence önemli bir durum var: baskı. Artık çok erken yaşlarda geçim mücadelesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Bunun yarattığı baskı bizleri yıpratıyor. Bu yıpranmışlık bence baskının en net çıktısı; ama aynı zamanda gençliğin mücadele nedenlerinden de en önemlisini meydana getiriyor. Bu erken yıpranmışlığa karşı duyulan öfkenin bu düzene karşı duyulan bir öfke halini alması gerektiğini düşünüyorum.