Sovyet kadınları, İsrailli kadınları nasıl etkiledi?

Sovyet kadınları, İsrailli kadınları nasıl etkiledi: 'Pembe yakalı' meslekler seçilmiyor

Serap Emir

Toplumsal cinsiyet, geleneksel cinsiyet rolleri… Yüzyılımızın belki de en çok tartışılan, konuşulan kavramları. Kimileri eğitim sistemi aracılığıyla bu rollerin değişebileceğini ileri sürüyor, kimileri ise geleceğin “örnek” insanını bugünün annelerinin yetiştireceğini söyleyerek işin okuldan önce “anne”lerde bittiğine dikkat çekiyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırma, her ne kadar bu alışılageldik iddialardan yola çıksa da, farklı bir sonuca ulaşıyor.* Sosyalist düzende yetişmiş kadınların, başka bir ülkeye göç etseler dahi, o ülkelerin kadınlarının seçimlerini etkileyebildiklerini ortaya koyuyor. Peki göçmenlik başlı başına zor bir insanlık haliyken, sosyalizmin kadınları bunu nasıl başarıyor? Bu başarıda elbette içinden geçtikleri eğitim sisteminin de, “model” aldıkları annelerinin de payı var; ama ötesinde ve daha temelde bu ikisine zemin hazırlayan sosyalist toplumun yarattığı kültürün payı var. Bu kadınları “etkileyici” yapan, eşit ve özgür bir toplumsal düzenin karakterlerine miras bıraktığı güçlü kimlik. 

Sorbonne Üniversitesi’nden Claduia Senik ve İsrail’deki Bar İlan Üniversitesi’nden Naomi Friedman-Sokuler’in birlikte yürüttükleri araştırma söylediklerimizi doğruluyor. Buna göre Sovyetler Birliği’nde güçlü bilim ve mühendislik kültürüyle yetişmiş kadınlar, göç ettikleri İsrail’de yerli kadınların “cinsiyet rolleri”ni değiştiriyor.

Aslında araştırmanın amacı, cinsiyete bağlı gelir eşitsizliğinin hem var olan kurumlar hem de geleneksel cinsiyet rolleri, kendi deyimleriyle kültürel denge aracılığıyla şekillendiğini göstermek. Kadınlar aleyhine var olan gelir eşitsizliğinin iki şekilde olabileceğini ileri sürüyorlar; ilki mesleki ayrım nedeniyle. Kadınların mesleki başarı ve kazanç getirisi yüksek olan matematik ve bilim gibi çalışma alanlarında daha az temsil edildiğine dikkat çekiyorlar. İkincisi de, çocukların varlığının kadınların yaşamında önemli rol oynamasına bağlı olarak kariyerlerinin bölündüğünü, ayrıca kadınların çalışma hayatında kısa çalışma saatlerini, zaman esnekliğini tercih ettiğini, özetle ücretli işe daha zayıf bağlılıkları olduğunu düşünüyorlar. Oysa araştırmalarının sonucu tam da cinsiyet rollerinin kültürel denge ile değil, öncesinde toplumsal düzenin değişmesiyle gerçekleştiğini apaçık gösteriyor.

10 yılda 1 milyonluk göç

Akademisyenler Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra kitlesel, ani ve beklenmeyen biçimde İsrail’e akan Sovyet göçmenleri üzerine yoğunlaşıyor. Böylece iki farklı kültürün (Sovyet kültürü ve İsrail kültürü) buluştuğu bir örneklem bulmuş oluyorlar. 91’den başlayarak on yıl içinde 4.5 milyonluk İsrail’e bir milyon civarı Sovyet göçmeni geliyor. Göçle beraber oluşan kültürel karışımı incelemek için, 1988-1989 doğumlu kadınlar seçiliyor. Bu kadınlardan %15’i Sovyetler Birliği’nden göç etmiş ailelerin, %4’ü diğer ülkelerden gelen göçmenlerin ve geri kalanı ise İsrail yerleşiklerinin bebeklerinden seçiliyor. Denekler ortaokuldan yüksek öğrenime dek, emek gücü piyasası, idari eğitim verileri, İsrail işgücü anketi ve gelir anketi kullanılarak takip ediliyor.

Sonuçta Sovyet cinsiyet normlarının iki şekilde geçtiği gözlemleniyor. İlki, eski Sovyetler Birliği annelerinden kızlarına, nesiller arası dikey aktarım. Buna göre Sovyet genç kadınları:

  • Orta ve yüksek öğretimde bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (BTMM veya ingilizcesiyle STEM) alanlarında fazlasıyla temsil ediliyor. Araştırmacılar bunda uzay yarışı, ekonomik yarış ve silah teknolojisi gibi alanlarda Batı kapitalizmiyle rekabet etmek zorunda kalan Sovyet toplumunun askeri-endüstriyel sektöre en yüksek değeri göstermesinin payı olduğunu düşünüyor.  
  • Eğitim ve sosyal hizmet gibi kadın ağırlıklı “pembe yakalı meslekler” olarak tabir edilen hizmet sektörüne ait çalışma alanlarından kaçınıyor.
  • Uzun çalışma saatleri ve daha yüksek gelir anlamında, daha güçlü emek gücü bağlılığı sergiliyor. Akademisyenler bunda, Sovyetlerin hızlı endüstriyel büyüme hedefinin, tam istihdamı ve anneliği uyumlu hale getiren bir dizi kurumun (kreşler gibi) etkili olduğunu belirtiyor.  

'Pembe yakalı' mesleklerden kaçış

İkincisi ise Sovyet göçmenlerinden yerli İsrail kızlarına yatay aktarım. Gözlemlere göre İsrailli kadınlar ortaokulda Sovyet göçmen kızlarıyla ne kadar erken tanışırlarsa, yükseköğrenimde BTMM çalışma alanlarını seçme olasılıkları o kadar yüksek; “pembe yakalı” çalışma alanlarını seçme olasılıkları ise o kadar az oluyor. 

Araştırmanın ilginç bir sonucu daha var: Karşılıklı etkileşimlerin gücü eşit değil. Yerli kızlar, okullarındaki Sovyet göçmeni oranı arttıkça Sovyet tarzı cinsiyet senaryosundan daha çok etkileniyor. Ancak tersi doğru değil. Sovyet göçmen kızları okullarındaki bileşimden etkilenmiyor: Etnik grupların oranı ister %5 ister %50 isterse de tüm öğrenciler olsun, Sovyet kızları sistematik olarak “pembe yakalı” çalışma alanlarından, yani eğitim ve sosyal hizmetlerden uzak duruyor.

Bu asimetrik sonuç ise akademisyenlere, cinsiyet normlarının evriminde geri çevrilmezliğin bir işareti olarak görünüyor. Ve buradan hareketle, kadınları BTMM (STEM)’yi seçmekten alıkoyan tehdit bir kez ortadan kalktığında, artık geleneksel inanç ve tercihlere geri dönüş olmayacağını belirtiyorlar. Bunun Sovyet kadınları açısından doğru ama İsrailli kadınlar için henüz doğru olmadığını not etmemiz gerek. Sosyalist bir toplumsal düzenin yokluğunda, “pembe yakalı” çalışma alanlarından olsa olsa “etkileyici” bir Sovyet kadınının ömrü veya birkaç kuşaklık “etkisi” kadar uzak kalınabilir. 

* https://blogs.lse.ac.uk/businessreview/2020/10/14/once-women-embrace-st…