Sosyal demokratlar AB'yi kurtarmak için el yükseltiyor

Gerçekçi olsun ya da olmasın Portekiz, İspanya ve İtalya çalışma bakanlarının 'koşulsuz asgari gelir' önerisi AB'nin içine girdiği krizin ciddiyetini gösteriyor.

İbrahim Can Uslu

Salgının tetiklediği kriz Avrupa Birliği'nin yerleşik mekanizmalarını fazlasıyla zorluyor. AB içi tartışmanın kızıştığının ilk işareti geçen ay Kuzey-Güney ülkeleri arasında patlak veren "coronabonds" pazarlıklarında ortaya çıkmıştı. Geçen hafta üç Güney ülkesinin çalışma bakanının yaptığı ortak açıklamayla tartışmanın yeni bir boyut kazandığı söylenebilir.

Güneyli bakanlardan asgari gelir önerisi

Portekizli Lusa adlı haber ajansından Pedro Sousa Pereira'nın haberine göre Portekiz, İspanya ve İtalya çalışma bakanları Avrupa Birliği çapında asgari gelir uygulamasına geçilmesini öneriyor. 8 Mayıs'ta Público gazetesinde üç bakanın imzasıyla çıkan ortak açıklamada herkesin temel gereksinimini karşılamasına yetecek bir gelire kavuşturulmasının yoksullukla ve toplumsal dışlanmayla mücadeleye katkı koyacağı öne sürülüyor.

Portekiz Çalışma, Dayanışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ana Mendes Godinho, İspanya Başbakan Yardımcısı ve Toplumsal Haklar ve Sürdürülebilir Kalkınma Bakanı Pablo Iglesias ve İtalya Çalışma ve Sosyal Politika Bakanı Nunzia Catalfo Avrupa'nın şu günlerde İkinci Dünya Savaşı'ndan beri gördüğü en büyük mücadeleyle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Virüs salgınının etkilerinin dayanışma yoluyla en aza indirilebileceğini düşünen bakanların önerisi öncelikle toplumun en kırılgan kesimlerine hitap ediyor.

Bugün Avrupa'da 113 milyon insan yoksulluk ve toplumsal dışlanma riskiyle karşı karşıya. 25 milyon çocuksa yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Üç bakan bu tablonun daha da ağırlaşmaması için "Avrupa toplumsal kalkanı" adı altında acil önlemler alınması çağrısında bulunuyor. Bakanların açıklamasında AB'nin yoluna devam etmesi gerektiğinin altı çiziliyor ve son olarak yeni bir sosyo-ekonomik krize karşı Avrupa'nın dayanışmayla kenetlenmesi gerektiği vurgulanıyor. Bakanların önerisine göre her üye devlet asgari geliri "kendi yaşam standartlarına göre" belirleyecek.

AB mevzuatında asgari gelir

Güneyli bakanların önerisi bir "çılgın proje" sayılmaz. Asgari gelir uygulaması şu ana dek pek uygulanmasa da AB mevzuatında tanınmış durumda. Avrupa Parlamentosu, AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu tarafından 2017'de Göteborg'daki zirvede onaylanan toplumsal haklar belgesinin 14. maddesine göre yeterli geliri olmayanlar yaşamını her bakımdan düzgün biçimde sürdürmeye yetecek bir asgari gelire kavuşturulma hakkına sahip.

Avrupa solunda asgari gelir

Literatürde "koşulsuz temel gelir" olarak geçen asgari gelir düşüncesi bir süredir akademide ve sol çevrelerde gittikçe artan bir yer işgal ediyor. Buradaki "koşulsuzluk" temel gelir ödemesinin iş, emeklilik, sosyal güvence gibi herhangi bir ölçüte bakılmadan bütün yurttaşlara yapılacağını anlatıyor ve bu nedenle özellikle toplumun en yoksul kesimlerinin yaşam koşullarını ciddi ölçüde değiştirebilecek bir karar anlamına geliyor.

Böyle bir uygulamanın çalışmayı teşvik etmeyeceğini ve bu nedenle işsizliğe çare olmayacağını dile getiren liberal iktisatçılar bulunuyor. Öbür yandan, bunun iç piyasayı canlandırabileceğini düşünen uzmanlar da var. Bütün bunlar bir yana, önerinin özünde yatan düşünceyi görmek zor olmasa gerek. AB çerçevesinde gerçekleştirilmek istenen asgari gelir uygulamasıyla ayan beyan ortada olan ve giderek derinleşen toplumsal eşitsizlik yönetilebilir düzeyde tutulmak isteniyor. Yükselen aşırı sağ hareketlerle rekabet etme, yitirdiği oyları kazanma ve kriz sonrası restorasyon senaryolarında boy göstermenin derdindeki Avrupa Birlikçi sol hareketler için şu sıralar bundan daha isabetli bir popülist talebin bulunabileceğini düşünmek zor.

Düzen içi solun başlıca ideoloji üretim merkezlerinden olan Social Europe adlı Avrupa Birlikçi platformun tanımına göre koşulsuz temel gelir aslında bir kriz yönetim tartışmasının parçası. Social Europe tarafından yayımlanan Basic Income and the Left: A European Debate (Temel Gelir ve Sol: Bir Avrupa Tartışması) adlı kitabın tanıtımında bu kavramın robotlaşma ve yapay zekayla birlikte giderek artan eşitsizliğin milyonları işsiz bırakacağı bir dünyada "solda durmanın ya da sosyal demokrat olmanın ne demek olduğu" tartışmasından çıktığı yazıyor.

Avrupa birliği ve kriz

Beklenen işsizlik patlamasını bugün robotlardan önce mikroplar tetiklemiş gibi görünüyor. Yüzde beşlere hatta onlara varacak bir küçülmenin şiddetli toplumsal krizlere neden olacağını artık herkes görüyor görmesine, ama düzen kurumları henüz bu bunalımı yönetilir kılacak araçlar geliştirebilmiş değil. Neredeyse son elli yıldır hep almaya alışan bu düzen artık verme seçeneğini masaya yatırmak durumunda kalmış olabilir. Kamulaştırma ve sosyal transferler bizzat düzenin dirliği için kalem oynatanların ağzından dökülmeye başladı. Bu boşluğu erken gören sol entelijansiya AB'nin sosyal demokrasi tarafından kurtarılması ve kriz sonrası restorasyon projelerinde solcu kadroların öne çıkması umuduyla şu günlerde popülist taleplerle elini yükseltiyor.

Kriz ve kriz sonrası senaryoları çarpışadursun, şu sıralar AB'den gelen en anlamlı haber Strazburg'daki Avrupa Parlamentosu binasının test ve tanı merkezi olarak kullanılması olabilir. Bu haftadan itibaren virüse yakalandığından kuşku duyan Fransızlar AP binasına gidip test yaptırabilecek. Haftalardır boş duran devasa yapının mutfak bölümü de bir süredir Strazburg'daki yoksullara hizmet ediyor. AP binasının bir bölümünün bir süreliğine halkın hizmetine açılması insana ister istemez "AB sonunda bir işe yaradı" diye düşündürüyor. Brüksel'in sağlayacağı kurtarma paketinin çok büyük bölümünün büyük sermayeyi kurtarmak için harcanacağı konusunda kimsenin kuşkusu yok. Özellikle havayolu şirketlerini ve turizm sektörünü kurtarmak için daha şimdiden kulislerde ciddi bir hareketlilik var. Bu sırada salgının ve krizin cefasını çeken Avrupalı emekçilere kurtarma paketinden ayrılacak kırıntının miktarına da düzen siyasetçilerinin pazarlık konularından biri olarak bakılıyor.