soL TV | Kemal Okuyan'la Gündem: Bu sistem tepeden tırnağa çökmüştür

AKP iktidarının aldığı 'tam kapanma' ve alkol yasağı kararı Kemal Okuyan'la Gündem programında değerlendirildi.

Haber Merkezi

soL TV'de Kemal Okuyan'la Gündem programında bu hafta, gazeteci Şule Aydın, AKP iktidarının aldığı tam kapanma kararını ve olası etkilerini sordu, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan canlı yayında yanıtladı.

'AKP'nin yaptığı herhangi bir uygulamayı saflıkla açıklama şansımız yok'

İlk olarak Şule Aydın'ın içki yasağı sorusuna yanıt veren Okuyan, "AKP'nin yaptığı herhangi bir uygulamayı saflıkla açıklama şansımız yok. Bir taşla üç kuş vurmak, sinekten yağ çıkarmak... Ne dersek diyelim her başlıkta mümkün olduğunca çok fayda almaya çalışıyorlar. Bu ortada" dedi.

'Türkiye artık laik bir ülke değil, laikliği yıktılar'

Okuyan, "Başka bir rejim mi inşa etmek istiyorlar meselesi... Türkiye artık laik bir ülke değil, laikliği yıktılar. Yerine istediklerini henüz yerleştiremediler, denemeler yapıyorlar. Gayet açık, mesele budur. Türkiye dinsel kurallarla yönetilen bir ülke olma yolunda gidiyor, bu çok zor, önünde engeller var ama bu doğrultuda adımlar atıyorlar. Ama Türkiye laik bir ülke değil, Türkiye laiktir laik kalacak sloganı geçmişte kalan bir slogandır, işe de yaramamıştır. Tam tersi, Türkiye'deki gidişatın, tehlikenin boyutlarının görülmesini engellemiştir. Türkiye şu anda laiklik tanımına uyan bir ülke değildir" ifadesini kullandı.

'Alkol yasağı meselesinde AKP'nin bir uyanıklığı olduğunu düşünüyorum'

Okuyan değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

Alkol satışının kapanmayla birlikte 17 Mayıs'a kadar yasaklanmasına iki boyutla yaklaşmak lazım. Alkol meselesi herkesi ayağa kaldırdı, keşke herkes imam hatipler ve Ayasofya meselesinde de ayağa kalksaydı. Alkol yasağı tamam Türkiye'de insanların yaşam alanına müdahale gibi görünüyor ama eğitim sisteminin çökertilip dinsel referanslarla, tamamen dinsellik üzerine kurulu bir eğitim sistemi getirilmesi yaşam alanına müdahale değil mi? Çocukların aklına müdahale en başta. Ben alkol yasağı önemsizdir anlamında bir şey söylemiyorum. Burada AKP'nin bir uyanıklığı olduğunu düşünüyorum. Kapanma ile beraber çok ciddi bir kaygı ve tepki ortaya çıktı, tamamen ekonomik. Birçok kişi biz ne içeceğiz, ne yiyeceğiz, zaten kötü durumdaydık diyor. Esnaf, küçük esnaf zor durumdaydı isyan etti. İşsizler ya da gündelik olarak hayatını kazananlar korkunç bir karamsarlık içine girdi ve büyük bir tepki çıktı ortaya. Ve belli ki bu tepki daha önce tam kapanma diyen düzen muhalefetinin bu mesele üzerinden devam edeceği görülüyordu. AKP çok ustalıklı bir şekilde Soylu üzerinden iki meseleye değindi, camiler açık bu süre boyunca, alkol de satılmayacak demiş oldu. Dolayısıyla ekonomik meselenin yanında bir de böyle bir ikilem çıktı ortaya ve bunun tartışılmasını istiyorlar.  Aslında istedikleri oldu. Alkol meselesi ekonomik meselelerin üstüne çıktı, önemsiz mi değil ama öte yandan da şu anda konuşmamız gereken Türkiye'de işsizlerin, işçilerin, güvencesiz çalışanların, tekstil atölyelerinde tıkış tıkış havasız yerlerde üretime devam edenlerin durumunu konuşmamız gerekiyor.

'Sadece alkol meselesi üzerinden ortaya çıkacak mücadelenin başarı şansı yok'

Şu anda Türkiye'de bu politikalar uygulanırken sadece alkol meselesi üzerinden ortaya çıkacak bir duyarlılık ve mücadelenin başarı şansı yok, bu çok açık. Konunun başka boyutları var, Türkiye'de alkol satışından hayatını kazanan çok sayıda küçük esnaf var. Zaten tepkilerin en gerçekçisi de oradan çıkmaya başladı. İnsanların bazıları giderim stok yaparım, evde üretiyorum diyenler oldu. Bu yasakların bir de esnafın ve küçük işletmelerin yapısının değiştirmeye yönelik olduğunu defalarca işledik, çok açık ki Türkiye'de bu süreçte bazı tekel bayileri kapanacak. Birçok yerden örnekler var, alkol satmayan, kendi felsefelerine uygun hizmet sunan mekanların yaşaması için bazı şeylere göz yumma, bunun dışında alkollü mekanların kapanması, iflas etmesi için bir çalışma yürüyor. Bu son yasakla birlikte tekel sayıları azalacak, kapanmak zorunda kalacak. Yeni yerlere de ruhsat vermiyorlar. O yüzden de bu önemli bir müdahale ama sadece alkole bağlı, yani bütün bu kapanma sürecinde alkolün merkezinde yer aldığı bir mücadele AKP'nin işine yarar, önemsiz değil altını çiziyorum. Dinselleşme bir bütündür, alkolüme karışmasınlar ne yaparlarsa yapsınlar diyemeyemeyeceğimize göre...

'İnsanlar şu anda açlıktan ölme noktasına geldi'

Eğitimden hukuka, sağlığa bile soktular dinselleşmeyi. Hastanelerde doktor, yeterli sağlık çalışanı yok ama imam alınıyor. Silahlı kuvvetlere girdiğini gördük, hastanelere giriyor, eğitim sistemine giriyor, bütün kurumlara giriyor, toplumsal hayatı dinsel kurallara göre yönetmeye çalışıyorlar, kadın konusunda yürüttükleri bütün uygulamalar bir dinselleşmeyi içeriyor. Alkol de bu kapsamda. Önemsiz değil ama sadece bunu konuşursak, camiler açık, alkol içmemize izin verilmiyor, bu tuzak olur. AKP de bunu istiyor. Yanlış anlaşılmasın ben boynumuzu bükelim demiyorum ama konuşacaksak öncelikle işçi sınıfının, emekçilerin, işsizlerin, gündelikçilerin, kağıt toplayıcıların halini konuşalım. İnsanlar şu anda açlıktan ölme noktasına getirildi.

'En acımasız kapatma kararlarından biri Türkiye'de uygulanıyor'

Dünyada kapatma kararlarının en acımasızlarından biri Türkiye'de uygulanıyor. Kısıtlamalarda halka dönük yardım ya da gözetilmesi denilen şey uygulanmadı. Aktarılan paralardan söz ediliyor ama o paraların çok büyük bölümü sermaye sınıfına aktarıldı.

Dolayısıyla belki de dünyada kısıtlamalar içerisinde en az gözetilen halk Türkiye'deydi. Bu çok açımasız. Bu birikti, insanların bir yıldan uzun süredir ekonomik durumu daha da kötüleşiyor. Sadece kısıtlamalardan değil, hayat pahalılaştı, Türk parasının değeri düştü, işsizlik arttı. Ekonomide bizim için asıl gösterge halkın durumu. Böyle bir ortamda, 2021 Nisanı'nda Türkiye toplumunun direnci çok düşmüş durumda. Bu direnç çok düşükken siyasi iktidarın neredeyse hiç umurumda değil halkın durumu, belki birkaç gün sonra göstermelik birkaç adım atarlar ama belli ki umurlarında değil. 

'Bu düzeni yıkmamız lazım'

Türkiye'de kaynak var, bu kaynağa el konulup halka verilmesi lazım. Bu gerçekçi bir hedef mi, şu anda değil ama bizim bunu söylememiz lazım ki gerçekçi hale gelsin. Gündelik çözüm peşinde koşa koşa geldiğimiz nokta insanlar hastalıktan ölmekle açlıktan ölmek ikilemi arasına sıkıştırıldı. Biz de diyoruz ki bu düzeni yıkmamız lazım.

'Toplumun arayışa girdiği, ruh halinin çok hızlı değiştiği bir döneme girdik'

Türkiye toplumun ruh halinde çok hızlı değişimler oluyor, bu bazı açılardan kötü, bazı açıladan iyi. Bir toplumun bu kadar hızlı hayatla ilişkisinin, duygularının değişmesi... İki gün önce Türkiye'de daha fazla salgından korkma, içe kapanma ve belki de bir kapanmayı isteme hali vardı, kısıtlamalar geldi, öfke patlamasına dönüştü, AKP'liler dahil. Dolayısıyla bunun değerlendirilmesi gerekiyor. İki boyut var değerlendirilmesi gerekir derken, bir tanesi bu meselesinin temellerinin sorgulanması. Bu iyi bir şey. Niye başımıza bunlar geliyor, niye birileri zenginleşirken, birileri hızla yoksullaşıyor, birileri evde oturabilirken birileri çalışmaya devam etmek zorunda sorusu iyi bir sorudur. Bunların olması kötü ama bu soruların sorulmaya başlanması iyi. Bir diğeri bu dönemlerde toplum daha fazla çürüyebilir, dinselleşebilir, bencilleşebilir ama bir de dayanışma kültürünü, mücadele azmini güçlendirebilir. Bunların güçlendirilmesi lazım, hangi ruh halinin kazanacağı önemli. Bu toplum gerçekten de bu kadar büyük çaresizlik çürütebilir toplumu ya da otorite arayışlarına yönebilir toplum. Burada sert bir şekilde mücadele etmemiz ve iyi olanın güçlenmesi için örgütlenmek, örnek olmak, yol göstermek, bunlar son derece önemli. Bu toplumun bir arayış içine girdiği, ruh halinin son derece hızlı değiştiği bir döneme girdik. Her gün bu toplum yeniden yeniden doğuyor. Bu toplumda teslim olmama, kabullenmeyeye yönelik çok fazla nüve var. Bu henüz bir toplu harekete dönüşmüş değil, öte yandan Türkiye'de bir hesaplaşma için, bir hareketlenmenin ortaya çıkması için gerekli enerjinin birikmekte olduğunu görmek sevindirici, bunun işlenmesi gerekiyor, bunun anlamlı kanallardan akmasını sağlamak gerekiyor.

'Bu düzen bitmiştir, her şeyiyle bitmiştir'

Kolay olana yöneltme, radikal çözümler imkansızmış gibi gözükür. Bugün Türkiye ve dünya fotoğrafına bakıldığı zaman derhal imkansız gibi görüneni normalleştirmemiz lazım. O da bu düzenin sürdürülebilir olmadığı, yıkılabileceği, yıkılması gerektiğine dair kanaatin yaygınlaşması. Bu her şeyin üstündedir.

Şu anda rahatlıkla bunu konuşmamız lazım, salgın var sırası mı demeden. Bitmiştir bu düzen, her şeyiyle bitmiştir. İnsanlığa sunabileceği hiçbir şey yoktur. Aşı üretmeyi beceremeyen bir kapitalizmden söz ediyoruz. Nükleer silah üretebiliyorlar, drone üretebiliyor, her türlü alçaklığı, pisliği üretebiliyorlar aşı üretemediler. Yani bunun sorgulanması lazım. Bunun yanıtı çok basit, kapitalizm budur işte ve yıkılması lazım. Önce salgın bitsin deniyor, bitmeyecek yarın başkası gelecek. Ekonomik kriz biraz hafiflesin deniyor, hafiflemeyecek, daha ağırı gelecek. Halkın rahatlaması ancak mücadele ederse olur. Bu düzenin yıkılması gerekir, bu çok açık. Nasıl yıkılacak, hep örgütlenmek diyoruz, demeyelim bu kez çünkü sihirli bir formüle dönüşüyor. Birbirimizin elinden tutalım, dayanışma kültürünü yayalım. Bunun çeşitli yolları var. Birlikte çözüm üretme, yardımlaşma, el uzatma, birbirinin elinde tutma. Bu olmadan zaten düzen değişikliği hikaye. Dayanışma kültürü olmayan bir toplum mücadele de edemez. Eninde sonunda mücadele evet herkes kendisi için de mücadele eder, işsizin iş için, açsındır ekmek için mücadele edersin, onurun için, vatanın için mücadele edersin ama bir de insanlık için mücadele edersiniz, yere düşen, ezilen için mücadele edersin. Bu kültürün yayılması için elverişli bir ortam var.

'Dayanışmayı, çözüm üretmeyi, paylaşmayı yaygınlaştırmalıyız'

Türkiye toplumu çok bencilleştirilmeye çalışıldı, 12 Eylül, Turgut Özal dönemi evet ama öte yandan içinde bir şeyi de yaşatıyor. TKP'nin bütün örgütleri nerede varsa orada dayanışmayı örecek, çözümler üretmek için. Bir yandan taleplerimiz olacak, bizim taleplerimiz işçi sınıfının haklarıdır. Öte yandan yaşadığımız her yerde bir dayanışmayı, yardımlaşmayı, birlikte çözüm üretmeyi, paylaşmayı yaygınlaştırmamız gerekiyor. Niye laiklik çöktü sorusuna, niye içkimize karışıyorlar, niye kapanmada eşitlik gözetilmiyor sorularına yanıt verilmeye, birbirinin elinden tutmaya başladığı zaman bu toplum ayağa kalkar, o zaman meseleleri çözmeya başlarız. Çünkü başka bir yaşam, başka bir düzen mümkün fikri yaygın kabul görmeye başlar. Bu şimdi yapılmaya başlamalı.  

'Sihirli başlık gibi kısıtlama, kapanma dediğinizde AKP bu şekilde istismar ediyor'

Özel hastanelerin devletleştirilmesi talebi, sağlık sisteminin baştan aşağıya kamucu, toplumcu bir felsefeyle yapılandırılması talepleri gerçek talepler. Bunlar gerçek talepler ve kapanmanın gerisinde kalacak talepler değil. "Önce kapalım çok kötüye gidiyor" denilince işte böyle olur. Biz bütünlüklü stratejilerden yanayız. Yoksa Küba'da kapanmaya gitti. Sosyalist bir ülke, son derece toplumcu bir sağlık sistemi var ama orada da bazı kısıtlamalara gidildi çünkü salgın yönetiminde teması azaltmak zorundasınızdır. Ama öte yandan bir sihirli başlık gibi kısıtlama, kapanma dediğinizde AKP bu şekilde istismar ediyor ve bunun olacağı belliydi. İstisna diye bir şey yapıyorlar sonra inşaat işçisi çalışsın, tekstil işçisi çalışsın, gıdacılar çalışıyor zaten, metal işçisi çalışsın ve bu işçiler için hiçbir önlem alınmıyor. Bizim sürekli şunu söylememiz gerekiyor, iş yerleri sürekli denetlenecek, sürekli test yapılacak. Çok yaygın test yaparak, iyi bir maske politikasıyla salgını baskılayan ülkeler var, mesela Tayland. İlginç örnekler var dünyada, bu kapanmadan bazı ülkeler sonuç aldı, bazıları alamadı. Sihirli formül gibi yansıtılması kısıtlamaların oldukça tehlikeli. Bu tam kapanma değil diye işin içinden çıkamayız. Zaten tam kapanma diye bir şey olmuyor ki. Çin Vuhan'da yaptı bunu sadece. 

'Sağlık Bakanı'nın sağlığın ticaretini yaptığı bir ülkede salgın politikalarının düzgün olma şansı var mı?'

Bazı şeyleri defalarca söyleyeceğiz, Sağlık Bakanı Koca'nın hastanesinden başlanması gerekiyor devletleştirmeye. Önce Eğitim Bakanı'nın özel okulunu devletleştirmek gerektiği gibi. Halimize bakın Ticaret Bakanı hijyen malzemesi satar devlete, Turizm Bakanı'nın oteli var. Bu halkın bunu sorgulaması lazım, buradan halk yararına bir şey çıkar mı? Sağlık Bakanı'nın sağlığın ticaretini yaptığı bir ülkede salgın politikalarının düzgün olma şansı var mı? 

Bu sistem tepeden tırnağa çökmüştür.

Bu süreçte aşılamanın mutlak bir talebe dönüşmesi gerekiyor. Aşılamanın özel şirketler üzerinden yapılmasını engellemek gerekiyor. Aşı tedarikinde özel şirketler ne arıyor, AKP'nin ilçe başkanı ne arıyor Türkiye toplumunun aşılanmasında. Bunların sorgulanması gerekiyor. Ama bir an önce aşı, çünkü yaz dönemine giriyoruz. Geçen yıl yaz döneminde salgının etkisi hafiflemişti, dolaysıyla etkili bir aşılama salgının baskılanmasında ciddi bir etki yaratacaktır. Bunun için ciddi bir talepte bulunulması gerekiyor, biz imza kampanyası yürütüyoruz bu konuda, aşıda patentin kaldırılması için. Aşının yaygınlaşmasının yolu patent ve benzeri engellerin kalkmasıyla olacak. Dünya çapında da TKP bu doğrultuda bir çalışmaya öncülük ediyor, dünya komünist partileri çeşitli girişimlerde bulunacak. 

Kemal Okuyan'la Gündem: AKP kapattı. Şimdi ne olacak?