Sağlık Bakanlığı’nın hatalar zincirinde yeni bir halka: Evde tedavi

Sağlık Bakanlığı’nın hasta tedavisinde değişikliğe giderek evde tedaviyi başlatmasının nedeni, yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hasta sayılarında dramatik bir artış. Genelge filyasyon ekiplerindeki diş hekimine, diyetisyene, ebeye, hemşireye Covid-19 tanısı koyma ve tedavi etme yetkisi verilmesi anlamına geliyor.

İlker Belek

1 Haziran “normalleşmesi”nin faturası ağır oldu. Bu karar bir yandan neredeyse tüm önlemlerin ani şekilde kaldırılmasına, bir yandan da halkın tedbirlere uyumunda ciddi bir düşüşe yol açtı. 

Sonuçta 15 Haziran’dan itibaren özellikle yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hasta sayılarında dramatik bir artış oldu. Bu durum önümüzdeki sonbahar döneminden başlayarak hastanelerin zorlanacağına işaret ediyordu. Bu güçlük geçtiğimiz ilkbahar aylarında bile kendisini fazlasıyla hissettirmişti. 

Sağlık Bakanlığı’nın Ağustos başından itibaren hasta tedavisinde değişikliğe giderek, evde tedaviyi başlatmasının nedeni budur. Amaç hastanelerin yükünü azaltmaktır. Zira uzunca bir süredir koronavirüs (Covid-19) dışı hastalar hastaneleri rahat kullanamamaktadır ve hastane personeli de daha şimdiden fazlasıyla tükenmiş durumdadır.

Çok yeni bir başka düzenlemeyle, yurtdışına çıkanlar ve gelenlere yapılacak PCR testi için tüm laboratuvarlara yetki verilmiş olmasının nedeni de budur.

Tedavinin eve kaydırılması salgının yayılma ihtimalini artırıyor

Aslında daha öncesinde de hastaneye yatışı gerekmeyen hastalar evlerine gönderiliyordu. Ancak bu uygulama bu kez resmi bir karara ve tıbbi bir algoritmaya bağlanmış oldu.

Oysa evde tedavi hastalığın toplumda yayılması bakımından çok risklidir. Covid-19 gibi çok bulaşıcı bir hastalığa sahip bir hastayı dar bir yaşam alanı içinde sağlamlar ile bir araya koyduğu için. Bu nedenle hastaneler üzerindeki iş yükü bağlamında yapılması gereken doğru iş tamamen farklıdır.

Bu konudaki koşul Covid-19 hastasının izole edilerek tedavi edilmesidir. İşte bu koşulu da içerecek şekilde, hastanelerin iş yükünü azaltmak bakımından birkaç seçenekten söz edilebilir: 

Hastanelerin bir kısmı tamamen salgın hastanesine dönüştürülebilir. 

Bir başka seçenek olarak, durumu yatış gerektirmeyen hastalar hastane dışında ama yine yalnızca Covid-19’lu hastalara tahsis edilmiş sağlık kurumlarında yatırılarak tedavi edilebilir. 

En nihayetinde, yalnızca Covid-19’lu hastalara hizmet verecek yeni hastaneler inşa edilebilir.

Görüldüğü gibi bu seçeneklerin tümündeki ana hedef bir yandan hastayı izole etmek, bir yandan da tedavi sürecinde ortaya çıkabilecek tıbbi sorunlar açısından hastayı bir sağlık kurumunda gözlem altında tutmaktır.

Türkiye bunların hiçbirisini tercih etmedi. Salgını bir türlü kontrol altına alamamış olmasına yol açan en önemli faktörlerden birisi budur.

İlgili dal uzmanı dışında hiç kimse Covid-19 tedavisini düzenleyemez

Yayımlanan genelgeye göre filyasyon ekiplerinin iki görevi var: Tedavisi hastanede başlanarak evine gönderilmiş hastaların tedavi sürecini izlemek ve onların temaslıları arasında tanısını koyduklarının tedavisine başlayarak, izlemek.

Kısacası genelgeyle filyasyon ekiplerine tanı koyma ve tedavi etme yetkisi veriliyor. 

Buna karşılık, filyasyon ekiplerinde yer alacak personel içinde hekim sayılsa bile her filyasyon ekibinde bir hekimin bulunması zorunluluğundan söz edilmiyor. Zaten şimdiye kadar da filyasyon ekiplerinin hepsinde hekim yer almıyordu. Bunun nedeni de ekiplerin oluşturulduğu ilçe sağlık müdürlüklerindeki hekim sayısının yetersizliğidir. 

Dolayısıyla saçma bir durum ortaya çıkıyor: Bir diş hekimine, diyetisyene, ebeye, hemşireye Covid-19 tanısı koyma ve tedavi etme yetkisi verilmiş oluyor.

Üstelik bu yetki göğüs hastalıkları, enfeksiyon gibi ilgili dal uzmanları dışındaki herhangi bir hekime bile verilemez, verilmemeli.

Daha da kötüsü bu sağlık personelinden yalnızca test sonucuna göre tanı koyarak, tedaviye başlaması bekleniyor.

Kısaca, muayenesiz ve ilgisiz sağlık personelinin karar vereceği bir tedaviden söz ediyoruz.

Ayrıca biliyoruz ki Sağlık Bakanlığı’nın tedavi protokolünde yer alan hidroksiklorokin ve favipiravir ilaçlarının pek çok yan etkisi de söz konusu. Örneğin hidroksiklorokinin kalpte aritmi gibi çok ciddi bir yan etkisi var ve en azından tam bir kalp muayenesi yapılmadan başlanması akıl alacak bir iş değil.