Prof. Dr. Aziz Konukman: Ekonomide siyasi sorumlu bakan değil Erdoğan

Bütçe uzmanı iktisatçı ve Dayanışma Meclisi üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman ekonomideki son gelişmeleri Boyun Eğme dergisine değerlendirdi.

Haber Merkezi

Bütçe uzmanı iktisatçı ve Dayanışma Meclisi üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman ekonomideki son gelişmeleri Boyun Eğme dergisine değerlendirdi.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın istifasını da değerlendirirken, yeni sistemde bakanların siyasi sorumluluğu olmadığına dikkat çekti ve Erdoğan'ın tek siyasi sorumlu olarak yerinde durduğu sürece sorunların çözülmeyeceğini belirtti. 

Konukman 2021 bütçesi ve Orta Vadeli Plan'ın iki hazırlayıcısının da artık görevde olmadığına dikkat çekerek bunların yeniden görüşülmesi gerektiğini söyledi. 

Konukman'ın yanıtları şu şekilde:

Geçtiğimiz haftalarda yaptığınız bir açıklamada, Berat Albayrak'ın Yeni Ekonomik Programını ve ülkenin "V tipi" bir toparlanmaya gireceği türünden beklentileri eleştirmiştiniz. Hatta espriyle karışık "böyle bir öngörüde bulunan benim sınıfımda öğrenci olsa çaktırırım" demiştiniz. Kendisi sözlerinize alındı galiba... Şaka bir yana, Albayrak'ın istifasını nasıl karşıladınız?

Yerinde bir tespit bence. Hakikaten oradaki projeksiyonların hemen hepsi, bütün göstergeler çökmüş durumda. Bir tanesini vereyim; 2023 yılı için ortalama 8 liralık bir dolar kuru öngörüsü var. Çöktü! Hiç uzağa gitmeyelim, 2020 yılı büyüme oranı gerçekleşme tahmini 0,3 olarak verilmiş. Ama en son IMF’nin yayımladığı rakamlar bunun büyüme yerine küçülme olacağı şeklinde. Yani yüzde 5 bir küçülme öngörülüyor. Yeni gelecek bakan bu hedeflerle yola devam edemez. Benim çağrım şu: Hem yeni ekonomik program hem de ona bağlı olarak hazırlanan bütçe sil baştan hazırlanmalı. Bir kere bütçe usulüne uygun sevk edilmedi Meclis’e. Bu usul şartlarını dikkate alarak bütçe Meclis’te reddedilsin oylamayla. Üstelik bütçenin ve Orta Vadeli Programın iki hazırlayıcısı görevlerinde değiller. Biri Strateji Bütçe Başkanı, diğeri Hazine ve Maliye Bakanı. Bütçenin sahibinin olmadığı, usulüne göre de sevk edilmediği bir ortamda sil baştan hazırlanması gerekir. 

Kabinede başka değişikliklerin de yapılacağı, Erdoğan'ın bazı bakanlıkları bölmeyi düşündüğü iddia ediliyor. Bir yanda Erdoğan'ın tek başına her şeyi kontrol etmeye çalışması, diğer yanda sizin de bahsettiğiniz gibi ciddi bir idari karmaşa var. Bu yönetim biçimiyle nereye kadar gidilebilir?

Tabii deminden yaptığım öneri geçici bir çözüm. Diyelim usulüne uygun, dişe dokunur öngörüleri olan bir bütçe hazırlandı. Gayet güzel, peki uygulanabilir mi? Bir kere bir yönetim krizi var. Mevcut rejim tıkandı. Oğuz Oyan Salı günü soL portal'daki yazısında Erdoğan’ı istifaya çağırdı. Çok yerinde, çünkü bu kişileri atayan Erdoğan. Bütün bu kaotik ortamın sorumlusu o. Bakanlar birer sekreter. Bakanları biz hala eski rejime göre değerlendiriyoruz, siyasi sorumluluğu varmış gibi… Oysaki şimdi bakanlar artık Meclis’e muhatap değil, onları atayan tek adama muhataplar. Bütçe reddedilse bile bakanlar kurulu istifa etmiş olmuyor. Dolayısıyla bütün bu sürecin müsebbibi olan siyasi kimlik orada durduğu sürece sorunlar çözülmüş olmaz.

Bir yandan halkın alım gücü eriyor. Üstüne bir de kış ile birlikte artan ısınma, hastalıkların tedavisi, ve benzeri masraflar binecek. Maaşlara yapılacak zamlar da artan giderleri karşılamaya yetecek görünmüyor. Halkın ekonomi politikalarından beklentisi ne olmalı?

Diyelim ki Hazine ve Maliye Bakanı belli oldu, Strateji Bütçe Başkanlığına da atama yapıldı. Hadi benim dediğimi dinlediler, yeni bütçeyi hazırladılar, çok gerçekçi öngörülerde bulundular. Peki hayatın gerçekliği ne olacak? Halkın alım gücü ne olacak? Mesela birçok vergiye Ocak’tan itibaren zam gelecek. Zam oranı yeniden değerlenme oranında belirleniyor. Oran ise Ekim ayında belli oluyor. Sermayeyle ilgili bir servet vergisi olunca Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak yeniden değerlendirme oranını yüzde elli düşürebiliyor. Sermaye söz konusu olunca bu indirimi yapan Cumhurbaşkanı, neden acaba emekçi halk için demin söylediğim vergilerde benzer bir indirim yapmıyor? Ama bu indirimi yapsa bile yine durumu kurtarmıyor. İğneden ipliğe her şeye zam yapılırken bir de vergilere zam gelince memur ve memur emeklisi ile işci ve bağkur emeklisi Ocak ayında alacağı maaş zammını aldığı gün bunun uçtuğunu görecek. Yani bu iktidarın emekçilere verebileceği somut bir katkı olmayacak.

Dayanışma Meclisi, bundan iki hafta önce, 29 Ekim'de birçok alanda "Yeni Bir Cumhuriyete Doğru" başlıklı raporlar yayımladı. Sizin de katkılarınızla Ekonomi Politik Raporu hazırlanmıştı. “Acilen hayata geçirilmeli" notuyla sunulan birtakım öneriler bulunuyor, kilit sektörlerde kamusal mülkiyet ya da kapatılan tarımsal KİT'lerin yeniden canlandırılması gibi. Bu öneriler ne koşullarda hayata geçirilebilir? Ve hayata geçirilecek olursa, ülke ekonomisini ne kadar sürede toparlayabilir?

Tabii mevcut sistemin içerisinde böyle bir şeyin hayata geçirilmesi son derece zor. Çünkü plan fikri yok. Zaten kapitalizmde plan çok sorunlu bir alan. Türkiye sanayileşmesini planlı kalkınmayla yaptı, hatırlarsınız, Birinci Sanayi Planı’yla pek çok sanayi tesisi kuruldu, tekstilden cam sanayiine varıncaya kadar. Ama bu Sovyet uzmanlarının o dönem Türkiye’ye gelip Mustafa Kemal’in Lenin’le kurduğu ilişkilerin akabinde gerçekleşti. Arkasından 60’lı yıllarda planlı dönemde ithal ikameci sanayileşme çerçevesinde epey bir gelişme sağlandı. 80’li yıllarda neoliberal politikalarla bu sevdadan vazgeçildi, sanayileşme bir kenara atıldı. Bugün KİT’leri tasfiye etmiş ve bundan övünç çıkartan bir iktidar var karşımıza. Fakat parlamenter rejime de geçsek bu sorun varlığını sürdürür, sorun sadece tek adam rejimi değil. Bugün 60’ların iklimi yok. Nereden bakarsanız bakın, 30’larda, 60’larda sosyalizmin varlığı hissediliyordu. Bütün kapitalist ülkeler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sosyalizmin zorlayıcılığı vardı. Bugün bu koşullar yok ama yine de kapitalist sistemde KİT’lerin öncülüğünde planlı bir ekonomi oluşturmak mümkündür ama eskisi kadar da kolay değildir. Bu seçenek zorlanmalıdır. Mümkün olmadığı görüldüğünde bu seçeneksiz kalacağız anlamına gelmemelidir. Böyle bir durumda hiç kuşkusuz kapitalizm dışında diğer seçenek sosyalist yeni bir rejim arayışı gündeme gelecektir. Onun gerektirdiği bir planlama anlayışı da pekala mümkün hale gelmiş olacaktır.

Raporun başlığı Yeni Bir Cumhuriyet derken bu tartışmaya bir yanıt veriliyor aslında.

Evet, emin olun böyle bir irade için emekçilerin söz sahibi olması, üretim süreçlerine katılması, onların taleplerinin dikkate alınması gerekiyor. O siyasi irade böyle bir emekçi kitlesine dayanacak, onların sürece aktif katkısı olacak. Biz Dayanışma Meclisi’nde planlı kalkınmanın hayata geçebilmesinin buna bağladık.