Özel okullar kârı denkleştirme derdinde, devlet okulları ortalıkta kaldı: Eğitim kaosa sürükleniyor

Salgından önce AKP'nin dayatmalarıyla şekillenen eğitim alanında salgınla birlikte tutarlı bir politika yönetimi ve uygulaması tamamen ortadan kalktı. Eylül ayı yaklaşırken okulların açılışı tam bir kaosa dönmüş durumda. Bir sınıf öğretmeni soL'a yaptığı değerlendirmede "Tam da bugünlerde kullanılması gereken bir teknolojiyi vaat eden Fatih Projesi'ne ne oldu?" diye sordu.

Haber Merkezi

Pandemi süreci öncesinde AKP tarafından ‘yaptım oldu’ dayatmalarıyla şekillenen eğitim alanında salgın döneminde tutarlı bir politika yönetimi ve uygulaması tamamen ortadan kalktı. Ortaya çıkan sonuçsa eğitimin kaosa sürüklenmesi, öğrenciler, öğretmenler ve velilerin kaderine terk edilmesi oldu. Görünen o ki okulların açılışına ilişkin takvimi belirleyen şey özel okul patronlarının istekleri ve planları.

Pandemi nedeniyle 16 Mart 2020 tarihinde yüz yüze eğitime kapanan okullar uzaktan eğitimle devam etmiş, 19 Haziran’da da eğitim öğretim yılı son bulmuştu. 19 Haziran’dan bu yana geçen sürede okulların açılış takvimine ilişkin tartışmalar sürerken, önce 31 Ağustos olarak ilan edilen yüz yüze eğitimin başlama tarihi şimdi 21 Eylül’e atılmış durumda. Ancak 21 Eylül’e kadar hem genel olarak hem de devlet okullarıyla özel okulların arasında farklı uygulamaların ortaya çıktığı görülüyor.

Özel okulların bir bölümü kayıt alamama endişesiyle 12. ve 8. sınıfta merkezi sınavlara girecek öğrencileri destek kursları kapsamında okulda yüz yüze eğitime başlatıldığı belirtiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yüz yüze eğitim için 21 Eylül tarihini ilan etse de öğretmenler kimi özel okullarda yüz yüze toplantılara başlamış durumda. Devlet okulu öğretmenleri de 24 Ağustos itibariyle seminer dönemi için okullara çağrılıyor.

Özel okullar krizi fırsata dönüştürme arayışında

Şu anda özel okul patronlarının en önemli gündeminin okullarda mevcut öğrencilerin kayıtlarını devam ettirmek ve yeni kayıt alabilmek olduğu görülüyor. MEB’in eğitim takvimine ilişkin tutarsız açıklamalarının en önemli nedeninin de özel okullarda öğrenci kaydını belli bir düzeyde tutmaya yönelik endişe ve bu yönde özel okulların yaptığı lobi faaliyetleri olduğu biliniyor. Okullarda yüz yüze eğitimin başlama tarihinin 21 Eylül olarak ilan edilmesi ve bu tarihin de esasen belirsizlik içermesi nedeniyle, özel okullarda çocuğu olan on binlerce veli uzaktan eğitim süreçlerinin etkili olmadığı ve yüz yüze eğitim şeklinde ücretlendirilemeyeceği düşüncesiyle çocuklarının kaydını okuldan almaya yönelik planlamalar yapıyor.

Her özel okul en azından içeride kaydı olan öğrenciyi okulda tutabilmek için çeşitli stratejiler geliştiriyor, bir taraftan da yaşanan sıkışıklığı devletten yeni teşvikler almak için basınca dönüştürmeye çalışıyor. Uzaktan eğitim ve takvim tartışmalarının ortasında, on binlerce özel okul öğretmeninin her ay yaşadığı maaşını tam ve zamanında alıp alamayacağı yönündeki endişeleri bu sene bir de maaş alıp alamayacağına dönüşmüş durumda. Velilerden okul ücretlerini zamlar uygulayarak almaktan taviz vermeyen özel okul patronlarının yaşanan süreçte göz diktiği ilk kalem öğretmenlerin zaten sınırlı olan hakları oluyor.

Devlet okulları kaderine terk edildi

Bütün bu kaos içerisinde devlet okulları ve bu okullarda öğrenciler, öğretmenler ve veliler ise tamamen kaderine terk edilmiş durumda. 19 Haziran’da uzaktan eğitimin de son bulmasının sonrasında MEB’in devlet okullarını yeni döneme hazırlamak, koşulları zorlayarak okulları açmak için ne yaptığı belirsiz. Devlet okullarında görev yapan öğretmenler, okullarında yüz yüze eğitime başlamak için sosyal mesafe düzenlemesi ve hijyen önlemlerinin gerekli seviyelere taşınması için neredeyse hiçbir önlemin alınmadığını söylüyorlar. Bakan Ziya Selçuk birkaç gün önce yaptığı açıklamada, okulları 21 Eylül’de yüz yüze eğitime açmak için çalıştıklarını söylerken, ‘’Lütfen maske takın, mesafenizi koruyun ki okulları açıp işimizi yapabilelim, çocuklar okullarına kavuşsun’’ diyerek okulların açılmamasının faturasını da insanların yeterince maske takmamasıyla ilişkilendirdi.

2020-2021 eğitim öğretim yılına uzaktan eğitimle başlanacağı açıklanırken salgının seyrine bakıldığında bunun bir süre daha böyle devam edeceği görülüyor. Ağustos ayı ortasını geride bıraktığımız şu günlerde okullarda sosyal mesafe ve hijyen kurallarına ilişkin düzenlemeler yapılmazken, okulların bu gidişle bir süre daha yüz yüze eğitime açılamayacağını öngörmek çok zor değil. Aylardır Türkiye’nin gündeminde olan uzaktan eğitim kapsamında ise kullanılan teknoloji ve içeriklere, alt yapı sınırlılıklarına, öğrenciler ile öğretmenlerin dijital araçlara yönelik ihtiyaçlarına ve uzaktan eğitim süreçlerine ilişkin mesleki gelişim ihtiyaçlarına ilişkin ne tür bir hazırlık yapıldığı bilinmiyor.

Okullarda uzaktan eğitime yönelik hazırlıkları sorduğumuz sınıf öğretmeni Mustafa, geçtiğimiz süreçteki uzaktan eğitim deneyiminde en önemli sıkıntıların, öğrenciler ve öğretmenlerin cihaz ve internet gibi altyapı olanaksızlıkları, EBA’nın yetersizlikleri ve teknik becerilerin sınırlı olması olduğunu söylerken şöyle devam ediyor:

‘’MEB ne öğrenciler ne de öğretmenler için yapması gerekenleri yaptı. Çocukların eğitime katılımı için öğretmenler derslerin tüm yükünü sırtlanmak zorunda kaldı. İnternet, bilgisayar, yazı tahtası ve kırtasiye malzemelerinin tümü pandemi koşullarında öğretmenlerin çözmesi gereken sorunlar haline geldi.’’

Öğretmenler kendi hazırlığını yapmaya çalışıyor

Mustafa öğretmen, MEB’in 19 Haziran’dan bu yana geçen zamanı da tamamen heba ettiğini, öğrenciler ve öğretmenlerden uzaktan eğitime erişim çerçevesinde görüşler alan MEB’in en azından gördükleri kadarıyla herhangi bir hazırlık yapmadan bugünlere gelindiğini kaydediyor. Kendisinin tekrar okullar açılırken uzaktan eğitimi hakkıyla yapabilmek için neler yapabileceğini, uygun teknolojik cihazlar ve gerekli kırtasiye malzemelerini araştırdığını söyleyen Mustafa öğretmen şu değerlendirmeyi yapıyor:

‘’Yeni bir bilgisayar veya aynı işlevi görecek bir tablet, yazı tahtası, pano, karton kağıt gibi sayamayacağım kadar çok kalem kırtasiye malzemesi gerekecek. Bunu düşünen sadece ben olmadığımı da biliyorum. Bunun bana maliyeti neredeyse 6-7 bin TL civarında. Kaldı ki evden bu işi yapacaksam bir odayı da bu iş için düzenlemem gerekecek. MEB’in bütün bunların hiçbirine ve öğrencilerin ihtiyaçlarına dair somut önerisi yok. Okulların ne zaman açılacağı konusunda tutarsız ve güvensiz açıklamalar yapmak dışında bir şey yapmıyor.’’

Mustafa öğretmen, bu süreçte öğretmenlerin de en az öğrenciler ve veliler kadar önlerini göremez olduğunu söylerken, bu tür ihtiyaçları için okul idaresinden de destek isteyeceklerini ancak sonucun normal eğitim döneminde olduğu gibi okul idarelerinin bakanlıktan alamadıklarını velilerden talep etmek yönünde olacağını tahmin ettiklerini kaydediyor.

FATİH projesine ne oldu?

Mustafa öğretmenin aktarımları Türkiye eğitim tarihinde eğitim teknolojisine en çok yatırım yapılan ve milyonların heba edildiği FATİH projesini hatırlatıyor. Açılımı, ‘Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’ olan 2010 yılında başlatılan proje kapsamında okullara donanım ve yazılım alt yapısı kurulumu, sınıflara etkileşimli tahta kurulumu ve öğrencilerle öğretmenlere tablet dağıtımı yapılması hedeflenmişti. Bakan Selçuk’un FATİH projesine yönelik bir soru önergesine verdiği yanıtta, iddialar çok daha yüksek olsa da proje başlangıcından beri harcanan rakamın 3-4 milyar lira olduğunu belirtiyor. Proje kapsamında okullara 430 bin etkileşimli tahtanın kurulduğu ve 1 milyon 400 bin civarında tabletin dağıtıldığı belirtiliyor. Tabletlerin birçoğu teknik donanım sorunları nedeniyle açıldığında bile kullanılamazken, yine okullardaki etkileşimli tahtalar da bu tahtalarla uyumlu yeterince içerik olmaması, donanım sorunları, teknik becerilerin buna yönelik gelişiminin sağlanamaması nedeniyle yaygın ve etkili kullanılamadı. Patronlara yapılan dev kaynak transferinin ve büyük bir israfın ardından, bugün tam da ihtiyaç duyulan bir dönemde uzaktan eğitim çerçevesinde durum neredeyse elde var sıfır! Tam da ihtiyaç duyulan bir zamanda kamusal bir sorumlulukla ve insan odaklı bir şekilde hareket etmeyen AKP ne FATİH projesinin adını anıyor, ne de öğrencilerin, öğretmenlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik, öğretmenlerin uzaktan eğitimde mesleki gelişiminin artmasına yönelik adım atıyor.

Eylül ayı yaklaşırken görünen tablo eğitimin bir kez daha kaosa teslim edildiğini gösteriyor. Öğrenciler aylardır okullarından, arkadaşlarından ve öğretmenlerinden uzak. Öğretmenler MEB’in herhangi bir desteğini görmeden kendilerine yol arıyorlar. Veliler ise çocuklarının sağlığı ve eğitimlerinin arasında sıkışmış, endişeli bir şekilde her gün yayınlanan takvimleri anlayıp, ne yapacaklarını planlamaya çalışıyorlar.