Otomotiv sektörü işbaşı yapıyor: Büyük patronlar 'karantina Mayıs'ta bitsin" dedi

Otomotiv sektörünün büyükleri işbaşı yapıyor. Bu yurtdışı bağları, ülke içi tedarik zincirinin tüm halkalarıyla birlikte düşünüldüğünde Türkiye kapitalizminin patronlarının Mayıs konusunda bir karara vardığını düşündürtüyor. Bir Ford Otosan çalışanının anlattıkları da bu tabloyu tamamlıyor.

Haber Merkezi

İktidar sözcülerinin bir süredir “normalleşme” açıklamaları yapmaya başladığı görülüyor. Erdoğan’ın son açıklamalarında ısrarla bayram sonrasını işaret etmesi, kafalarda bir “son tarih” olduğunu düşündürtüyor.

Bu süreçte Türkiye ekonomisinin sürükleyici sektörü otomotivde yaşananlar da bu şüpheyi destekler nitelikte.

Merceses-Benz Türk, Honda Türkiye ve Hyundai Assan 20 Nisan’da üretime başladı.

Ford Otosan Kocaeli fabrikası 4 Mayıs'ta üretime başlıyor. Buradaki üretime parça veren Eskişehir farikasının üretim başlangıç tarihi ise 27 Nisan. Kocaeli fabrikasının üretim başlangıç tarihi 4 Mayıs'a ertelenmesine gerekçe olarak “Avrupa’da ticaretin kesintiye uğraması ve tedarik zincirinde yaşanan problemler” gösterildi.

Tofaş Türk Otomobil Fabrikası AŞ, yurt dışından gerçekleşen tedarik ve teslimat süreçlerindeki aksamalar nedeniyle, daha önce 20 Nisan olarak duyurduğu üretime başlama tarihini 4 Mayıs'a uzattı.Daha önce üretime başlama tarihini 27 Nisan olarak belirleyen Toyota 4 Mayıs'a kadar uzattı.

Görülen o ki otomotiv sektörünün “babaları” Mayıs’ta şalteri kaldırıyor. Bu gelişme, iktidardan gelen açıklamalarla bir bütünlük oluşturuyor.

Bir Ford Otosan çalışanı verdiği bilgilerle Türkiye kapitalizminin yönlendirici gruplarından Koç Grubu'nun süreci nasıl algıladığını ve grubun en önemli işletmelerinden Ford’da bu sürecin nasıl yönetildiğini gözler önüne serdi.

Ford Otosan çalışanının anlattığı bir çok şeyin yanında söylediği şu sözler, iktidar-sermaye birlikteliğinin arka planına dair açıklayıcı görünüyor:

“Aslında Ford Otosan en başından beri sürecin sermaye açısından yönetilmesinin öncülüğünü üstlenmiş gibi görünüyor. Bu anlamda çarkların dönmesi gerektiği mesajı oldukça ideolojik. Baktığımızda salgın hâlâ kontrol altına alınamadı, hastalığa yakalanma riski hâlâ yüksek ancak çalışmak zorundayız deniyor.”

***

Ford Otosan’da Covid-19 salgın süreci nasıl yaşanıyor, bahsedebilir misiniz?

Bildiğiniz gibi Ford Otosan 21 Mart tarihinden itibaren tüm fabrikalarda seri üretimi durdurdu. Bundan önce de 19 Mart itibarıyla ofis çalışanlarının evden çalışmasına karar verilmişti. Aslında süreç burada başlamıyor elbette.

Mart ayının ilk haftasından itibaren şirkette gerek saha çalışanları gerek ofis çalışanları arasında yükselen bir tedirginlik hali vardı, konuşulan tek konu salgının diğer ülkelerdeki seyri ve Türkiye’de ne zaman bir vaka ortaya çıkacağıydı. Zaten Mart’ın ikinci haftası Türkiye’deki ilk vakanın açıklanmasıla “neden hâlâ çalışıyoruz?” soruları dillendirilmeye başlandı. 15 Mart ilk ölüm vakası açıklanmıştı; ondan 3 gün sonra, ilk önce ofis çalışanları evden çalışmak üzere gönderildi, ardından da üretim durduruldu.

'Biz bir aileyiz'

Evde olduğumuz süreçte her akşam genel müdürün internet üzerinden canlı yayınlarını takip etti çalışanlar. Her günün sonunda yapılan ve iki bölümden oluşan bir toplantı. İlk bölümde genel müdür salgının seyri, şirketin durumu, ne zaman çalışmaya başlanacağı, kısa çalışma uygulaması, salgınla şirketin ne kadar iyi mücadele ettiği gibi konuları anlatıyor. İkinci bölümde de çalışanlardan gelen çevrimiçi sorular yanıtlanıyor. “Biz bir aileyiz” ve “birlikte başaracağız” söylemleri çok ön plana çıkartıldı başlarda. Şirketin plastik siperlik üretimine ve yerli solunum cihazı üretimine yaptığı katkılar ve bunlara dair rakamlar gün gün paylaşıldı.

Şirket, çalışanları arasındaki ilk vaka sayısını 28 Mart tarihinde iki kişi olarak duyurdu. Virüsün 14 günlük kuluçka süresi göz önüne alındığında henüz şirket çalışır durumdayken hastalığın yayıldığı anlaşılıyor. Dolayısıyla üretimin durdurulması kararının geç verildiğini düşünüyoruz.

Evde olduğumuz süreçte her akşam genel müdürün internet üzerinden canlı yayınlarını takip etti çalışanlar.

Bu yayınlardan bahsedebilir misiniz, ne amaçlanıyordu?

Her günün sonunda yapılan ve iki bölümden oluşan bir toplantı. İlk bölümde genel müdür salgının seyri, şirketin durumu, ne zaman çalışmaya başlanacağı, kısa çalışma uygulaması, salgınla şirketin ne kadar iyi mücadele ettiği gibi konuları anlatıyor. İkinci bölümde de çalışanlardan gelen çevrimiçi sorular yanıtlanıyor.

Ancak temel amacın salgın süresinde çalışanların nabzını tutmak ve onları süreç içerisinde alınabilecek her türlü karara hazırlamak olduğunu düşünüyorum.

“Biz bir aileyiz” ve “birlikte başaracağız” söylemleri çok ön plana çıkartıldı başlarda. Şirketin plastik siperlik üretimine ve yerli solunum cihazı üretimine yaptığı katkılar ve bunlara dair rakamlar gün gün paylaşıldı.

Bir başarı hikayesi yaratılmak istendiğini belli.

Aslında ortada bir tuhaflık var: Bir otomotiv firması neden plastik siperlik ya da solunum cihazı üretmek zorunda? Benzer uygulamaları ABD’de gördük. Bu aslında sistemin hazırlıksız yakalandığına bir işaretti; bunun şirketin yarattığı bir başarı öyküsüyle örtülmek istendiğini de düşünüyorum. Bugünlerde Türkiye’nin ne kadar fazla yoğun bakım yatağına sahip olduğu ile övünen hükümet yetkililerinin bu söylemi ne kadar saçmaysa yine yoğun bakımlarda kullanılmak üzere üretilecek solunum cihazı ve siperlik gibi ürünlerin de ihtiyacını karşılamak için çalışmakla övünen bir otomotiv şirketinin varlığı da o denli saçma. Çünkü bu cihazlara olan ihtiyaç yoğun bakımda nefes alma zorluğu çekecek insanların sayısının artacağı durumlarda artıyor. Buradan sanıyorum daha en başından salgının tamamen kontrol altına alınmasının planlanmadığı anlaşılıyor. İnsanların hastalığa yakalanmasını önlemek ve solunum zorluğu çekecek insan sayısını minimumda tutmak için alınacak toplumsal önlemlere dair soruların önüne bu şekilde başarı öyküleri ile geçilmeye çalışıldı.

Peki sizce bunda başarılı olundu mu?

Aslında şirketin aldığı kararların arkasında, özellikle üretimin çoğunun müşterisi olan Avrupa ülkelerindeki ticaretin durması yatıyor. Evet, çalışan sağlığı üzerine yapılan vurgular, evde kalınmasına ve temel hijyen kurallarına yönelik genel uyarılara uymaya yapılan çağrılar vardı bu mesajlarda; ancak asıl belirleyenin tedarik zincirinin aksaması, siparişlerin ve ticaretin durması olduğu da hiç gizlenmedi. İlk işe dönüş tarihi 6 Nisan olarak duyurulmuştu ancak bu da kısa bir süre sonra bu tarih 13 Nisan olarak güncellendi. Nisan başında artık Avrupa ve ABD’de salgının yayılma hızının arttığı bir döneme girildi ve global ölçekte ancak Avrupa’da daha yoğun bir pazar daralması yaşandı. Bu gerekçelerle üretime başlangıç tarihi 27 Nisan’a çekildi.

Bu kararla birlikte aslında üretimin aslında neden durduğunun gerekçeleri sıralanmak zorunda kalınıyordu. Yapılmak zorundaydı çünkü olası bir kötü senaryoda çalışanların haklarına ya da ücretlerine yönelik alınacak kararlara dair bir zemin oluşturulması gerekiyordu. Dolayısıyla bu bahsettiğim canlı yayınlar işin başında biz çalışanların nabzını yoklama ve “nasıl iyi mücadele ediyoruz” imajını yayma amacından daha çok süreçte yaşanacak her türlü olasılığa karşı bir algı yönetme amacına ve salgınla bireysel mücadelenin önemini vurgulamaya evrildi. Yönetim, yayınlarla başlangıçta amaçladığı karşılığı belki buluyordu ancak bugün itibariyle bunu söylemek güç.

Algı yönetme çabası

Bu canlı yayınlar işin başında biz çalışanların nabzını yoklama ve “nasıl iyi mücadele ediyoruz” imajını yayma amacından daha çok süreçte yaşanacak her türlü olasılığa karşı bir algı yönetme amacına ve salgınla bireysel mücadelenin önemini vurgulamaya evrildi. Yönetim, yayınlarla başlangıçta amaçladığı karşılığı belki buluyordu ancak bugün itibarı ile bunu söylemek güç.

Arada geçen sürede ne gibi somut uygulama değişiklikleri oldu?

Kısa çalışma uygulamasına Mart sonunda saha çalışanları için geçilmişti; ofis çalışanları için de geçen hafta başı (13 Nisan) itibariyle geçilmiş oldu. Bu süreçte şirket yönetimiyle hükümet yetkililerinin çok sık görüştüklerini biliyoruz.

Yönetim tarafından üretimin başlayacağı zamana kadar kısa çalışma ödeneği ile ödenen kısımların üstünün maaşlar eksik yatmayacak şekilde şirket tarafından tamamlanacağı söylendi.

Şirketin üretimin olmadığı durumda maaşların tamamını 1-2 aylık bir süreliğine cebinden veremeyeceği de zaten genel müdür tarafından gelen sorular üzerine belirtilmişti.

Aslında kısa çalışma ücretleri bilindiği gibi işsizlik sigortası fonundan karşılanıyor. Yani bizlerin ücretlerinden zaman içinde yapılan kesintiler bunlar. Burada sanıyorum “birlikte başaracağız” söylemi tam olarak yerini buluyor. Maaşların yarısı emekçilerin kötü gün fonundan yarısı şirketten. Peki kötü günde “beraber başarıyoruz” da “iyi günde kârda neden ortak değiliz?” sorusu cevapsız duruyor.

Aslında buna benzer bir soru gelmişti. Soruyu soran kişi ‘2019 yılı net kârınız bir aylık ücret dahil giderlerin 24 katı’ gibi bir hesap koymuştu ortaya. GM bu hesabı doğruladı ancak takıldığı ifade “kârınız” oldu, bunu “kârımız” olarak düzeltti. Tabii burada madem üretilen değerler bizim neden üzerinde söz hakkımız yok sorusu henüz sorulmadı. Ancak sorulacaktır, toplumsal olarak yükseltilmesi gereken bir soru olduğunu düşünüyorum.

Üretimin 27 Nisan’da başlayacağını söylediniz, buraya dair ne gibi hazırlıklar var?

Aslında şunu eksik bıraktım, bu tarih dün yapılan açıklamayla birlikte Kocaeli fabrikaları için 4 Mayıs olarak değiştirildi, Eskişehir için ise 27 Nisan hâlâ geçerli. Gerekçe olaraksa piyasanın gerekleri tekrar ortaya sürüldü. Hedef başlangıç tarihi olarak 27 Nisan tarihi ısrarla korunuyordu o zaman da piyasanın canlanacağına dair bir emare yoktu ancak dün itibariyle bu kararı değiştirme ihtiyacı duydu yönetim. Erteleme kararından önceki ısrarın nedeni çarkların artık dönemeye başlaması gerektiği ve normalleşmeye ihtiyaç duyulduğuydu. Burada gerek Avrupa gerek ABD’deki otomotiv firmalarının mayıs başında normalleşme adımları atma gibi bir kararının olduğunu biliyoruz. Yoksa dünyanın taşıt ihtiyacının dayattığı bir üretim gerekliliği söz konusu değil. Sistemin iyice kötürümleşmeden ve tüm foyaları ortaya çıkmadan tekrar işler hale getirilebilmesi asıl amaç. Aslında Ford Otosan en başından beri sürecin sermaye açısından yönetilmesinin öncülüğünü üstlenmiş gibi görünüyor. Bu anlamda çarkların dönmesi gerektiği mesajı oldukça ideolojik. Baktığımızda salgın hâlâ kontrol altına alınamadı, hastalığa yakalanma riski hâlâ yüksek; ancak çalışmak zorundayız deniyor.

Bu noktadan itibaren yönetimin zorlandığını düşünüyorum. Çünkü insanların kendi ailelerini bile görmek için almadığı riski, taşıt üretmek için alınması gerektiği söyleniyor. Salgının hâlâ kontrol altına alınamamış olmasının asıl nedeni zaruri olmayan sektörlerde üretimin durmamış olması ortadayken üretimin başlaması gerektiği söyleniyor. İnsanları buna inandırmak kolay değil, zira son iki gündür canlı yayınlarda GM’ye gelen sorularda bunun etkisini görüyoruz. Bence bu tip soruların sorulmaya başlanması da üretimin 4 Mayıs’a ertelenmesinde etkili oldu. Aksi halde düşünsenize, bir gün öncesine kadar sokağa çıkma yasağı olan bir ülkede her türlü sağlık önlemlerini aldığınızı söyleyerek insanları servislerle fabrikaya ve ofisler getireceklerdi. Gerçi sokağa çıkma yasağının varlığında bile üretimin devam edebildiğini gördük bu ülkede.

Günün sonunda yönetimin söylemleri dönüp dolaşıp hükümetin söylemleriyle yakınsamaya başladı: Çarklar dönmeli ve bireysel olarak hastalıktan kaçınmak mümkün.

Alınan önlemlerden bahsettiniz, nedir onlar?

Aslında bunlar dünya sağlık örgütü ve hükümetin önerdiği önlemlerden farklı değil. Sosyal mesafe, yemekhane düzenlemeleri, termal kamera kontrolleri, günde iki maske verilmesi vb. uygulamaların yapılacağı, sağlık durumu hassas durumda olan kişiler için çözümler üretileceği, çocuklu ailelerin işe başladıkları durumda kreş ihtiyaçları ile ilgili çalıştıklarını söylüyor yönetim. Tabii ki bunların üretim başladıktan sonra takipçisi olmamız gerekiyor. Uygulamaların tüm fabrikalar ve ofislerde aynı şekilde gerçekleştirildiğinden emin olmalıyız. Bu tedbirlerin yanı sıra vurgulanan bir başka husus da bireysel korunmanın önemi. Bu özellikle son bir iki haftadır yönetim tarafından daha sık dillendirilmeye başlandı: bireysel sorumluluğun önemi. Aslında bunun neden vurgulandığını anlamak zor. Burada bir çekince var sanıyorum. Çünkü neredeyse tüm dünya nüfusunu etkisi altına alan bir pandemiyle sadece bir şirketin aldığı çok iyi önlemler ya da o şirket çalışanlarının bireysel sorumluluklarının çok bilincinde olması sayesinde baş edilebileceğini düşünmek akıllıca değil. Bu toplumsal bir mesele ve bu şekilde ele alınması gerekiyor. Sonuçta 11 bin kişinin çalıştığı bir şirketten bahsediyoruz ve bu insanlar toplumun bir parçası. Günün sonunda yönetimin söylemleri dönüp dolaşıp hükümetin söylemleriyle yakınsamaya başladı: Çarklar dönmeli ve bireysel olarak hastalıktan kaçınmak mümkün.

Önlemlerin diğer bir ayağını da projelerin bütçe kısıntıları oluşturuyor. Acil projelerde, hem fabrika tesislerinde çalışma hem de evden çalışma herhangi bir çalışma süresi azaltılmadan devam ediyor. Duracak projelerde çalışanların akıbetiyse belirsizliğini koruyor. Çalıştığı proje durduğu ya da saha çalışanları gibi işin gereği çalışmasına gerek olmadığı için evde bırakılan çalışanlara nasıl bir ücret ödeneceği gibi konular henüz netleşmiş değil. Üretimde de, alınacak sosyal mesafe önlemleri ve tüm sektörün yavaşlaması nedenli bir düşük çalışma temposu bekleniyor. Bu tempo düşüşünün nasıl bir çalışma düzeni ve ücret politikasıyla karşılanacağı da belirsiz.  Hükümetin çıkardığı torba yasadaki patronun işçiyi ücretsiz izne çıkarma hakkı, Otosan patronlarına bu açıdan çok fazla esneklik sağlıyor.