Ortaklaşan 'kader': Göçmen ve Türk işçiler aynı evde

Aynı evi paylaşan, biri Türk, ikisi Suriyeli üç tekstil işçisiyle görüştük. Hem yaşadıkları koşulları, Covid-19’un getirdiği ek zorlukları hem de arkadaşlığı, dayanışmayı konuştuk.

YILDIZ KOÇ

Kayıtdışı istihdamın ve kuralsızlığın yaygınlığı, Türkiye’de tekstil ve hazır giyim sektörünü karakterize eden özelliklerin başında geliyor. Hal böyle olunca, göçmen/sığınmacı işçilerin de en kolay iş bulabildiği ve tercih edildiği sektörlerden birisi tekstil oluyor. Ülkeye ilk girişlerinin üzerinden bu yana neredeyse 10 yıl geçen Suriyeliler için de bu durum değişmiyor. Ağırlığı merdivenaltı atölyelerde ve kayıt dışı biçimde, çok daha küçük bölümü ise çalışma izni alınmış şekilde ve sigortalı olarak çalışan Suriyeli işçiler, tekstilde çok yaygın biçimde çalışıyor.

Savaştan kaçıp Türkiye’ye ilk geldikleri ve fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda, tarlalarda çalışmaya başladıkları ilk yıllarda, Türkiyeli işçilerle Suriyeli işçiler arasında “geldiler, bizim işimizi alıyorlar”, “ücretleri aşağı çekiyorlar” gibi nedenlerle gerginlikler yaşandı. Bu tepkiler patronların, “seni işten çıkarır, yerine iki Suriyeli alırım” türü söylemleriyle de güçlendi. Zaman geçtikçe, Suriyeli işçiler sınıfın parçası haline gelmeye başladı, Türkiye’de yerleşiklik kazandı. Arkadaşlıklar, dostluklar, hatta ev arkadaşlıkları kuruldu. Biz de tekstilin önemli ölçüde ivme kaybettiği salgın döneminde, Suriyeli işçilerin yaşadığı ek sorunları kendilerinden dinleyelim istedik.

Aynı evi paylaşan, biri Türk, ikisi Suriyeli üç tekstil işçisiyle görüştük. Hem yaşadıkları koşulları, Covid-19’un getirdiği ek zorlukları hem de arkadaşlığı, dayanışmayı konuştuk. Çalıştıkları atölyelerde sorun yaşamamaları için isimlerinin yalnızca baş harflerini paylaşıyoruz.

İki aydır ücret alamıyorlar 

A ve L, Suriyeli işçiler. A altı yıldır Türkiye’de olduğu için çok iyi Türkçe konuşuyor. Çoğunlukla onunla konuştuk. L’in Türkçesi henüz o kadar iyi değil. M ise Türkiyeli bir tekstil işçisi. Öğrenciyken pek çok geçici işte çalıştıktan sonra, geçim zorlukları nedeniyle yaklaşık altı yıl önce kendini tekstilde bulmuş.

Şu anda üçü de ayrı atölyelerde çalışıyorlar. Yabancı markalar için üretim yapan, küçük fason atölyeler. Üçünün de çalıştığı yerlerde salgın döneminde üretim durmuş. Evdeler, kiralarını ödemekte büyük zorluk yaşıyorlar… Zaten ilk tanışmamız da öyle oldu. Önce Patronların Ensesindeyiz Ağı’nı aradılar, salgın nedeniyle işlerini kaybettiklerini, iki aydır ücret almadıklarını ama ev sahibinin kira istemeye devam ettiğini söylediler.

Önlemler sigortalı işçiler için

M ve A uzun süredir sigortasız çalışıyor, tekstildeki kayıtdışı çoğunluğun parçası halindeler. Yani onlar için “işten çıkarmalar yasaklanmadı” mesela, kısa çalışma ödeneğinden ya da ücretsiz izin parasından da yararlanamıyorlar. L, sigortalı, çalışma izni var; ama ücretsiz izinde ödenek alması gerektiğinden haberi yoktu. Dolayısıyla eve iki aydır para girmiyor. “Çalıştığımız zaman bir miktar biriktirebilmiştik, onları harcadık önce. Onun dışında borç alarak geçinmeye çalışıyoruz” diyor M.

A’ın durumu daha zor. Çünkü burada kazandığı paranın bir bölümünü Suriye’deki ailesine gönderiyordu. Şöyle anlatıyor ülkeye gelişini ve ayakta kalma çabalarını: “26 yaşındayım. Türkiye’ye altı yıl kadar önce geldim. Babam hayatta değil, annem ve kardeşim Suriye’de kaldı. Usta makineciyim, Suriye’de de tekstilde çalışıyordum. Hep küçük atölyelerde çalıştım, haftalık ücret alarak. Türkiye’ye dair hiçbir şey bilmeden geldim. Bir atölyede iki ay çalıştım, hiç para vermediler. Sonra yavaş yavaş öğrendim burada yaşamayı. Ama şimdi Corona var ve ekmek parası bile zor buluyoruz.” Annesiyle kardeşi ise devletten aldıkları parayla idare ediyormuş şu anda, çünkü artık A para gönderemiyor.

‘Ödediğim primler devlete kaldı’

L’in Türkçesi iyi olmadığı için onun durumunu da arkadaşları anlatıyor: Çalışma izni var şu anda ama geçici koruma kaydını çok zor yaptırdı. Şimdi üç aydır sigortalı. Küçük bir aile atölyesinde çalışıyor.

M’nin sigortalı olmaması ise ağırlıkla kendi tercihi. Geçmişte sigortalı çalışmış, “şimdi o dönem benden kesilen prim devletin kasasında duruyor. Ben şu an işsizim ve açım. O primlere dokunamıyorum, o para devlete kalıyor. Bunun yerine sigortasız olarak daha yüksek haftalıkla çalışmayı tercih ediyorum” diyor.

‘Yorgunluk' geçerli neden değil…

Tekstilde atölyelerin çalışma koşulları genellikle birbirine çok benziyor. İşçilerin sorunları da benzer noktalarda yoğunlaşıyor. Bunlardan biri performans baskısı: “Ustalar sürekli gelip, ‘daha hızlı, daha hızlı’ diyor. Elimde telefon vardır, onunla oynuyorumdur, ‘bırak onu, işine bak’ dersin. Ama öyle değil ki, makinede dikiyorum zaten, ‘hızlı, daha hızlı çalış’ baskısını bir koz olarak kullanıyorlar. Bir yıllık işçiyi 20 yıllık işçiyle kıyaslıyorlar mesela. Ya da birimiz yaka dikiyoruz, diğeri astar. Bunları karşılaştırıyor. İkincisi fazla mesailer. Durgun dönemde iki ay çalışılmıyor mesela. Ardından burnumuzdan getiriyorlar. Fazla mesaiye kalmayanı işten çıkarmakla tehdit ediyorlar. Geçerli nedenin varsa kalmayabilirsin fazla mesaiye. ‘Yorgunum’ diyorsun, izin vermiyor. ‘Yorgun olmak’ nasıl geçersiz bir neden olabilir ki?”

Suriyeli işçiler çalışma koşullarına ilişkin şunları söylüyor: “İlk yıllarda kötü davranış, küfür ve hakarete maruz kalıyorduk. Yaygındı… Ama şimdi azaldı. Bir de eskiden bu ülkede nasıl yaşanır bilmiyorduk. Suriyeli çocuklar hep çalıştı o dönemler. Şimdi daha fazla okula gidiyorlar, entegrasyon var, ama okullarda da sorun yaşanıyor elbette”.

‘Her şeyimiz ortak’

Evdeki durumu konuştuk biraz da… M anlatıyor: “Evde her şeyimiz ortak. Temizlikten, bulaşığa ev işleri ortak yapılıyor. Bazen akrabalarımız para gönderiyor, o da ortak.”

Bu sürecin ne zaman biteceğini ve işlerin ne zaman düzeleceğini bilmiyorlar... Çalıştıkları işyerlerindeki arkadaşları ve Patronların Ensesindeyiz Tekstil İşçileri Dayanışma Ağı ile temas halinde, günübirlik çıkan işleri yakalıyorlar bazen ve dayanışmayla, birbirlerine omuz vererek ayakta kalmaya çalışıyorlar.