Onur Keşaplı ile Uşak Kısa Film Festivali üzerine: Dev bütçeli gereksizliklerin kuşatması yarılabilir mi?

Bu yıl 7'ncisi yapılan Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali’nin yönetmeni Dr. Onur Keşaplı ile festivalin anlamı ve zorlayabileceği kapılar üzerine konuştuk.

Haber Merkezi

Bu yıl 7’nci kez gerçekleştirilen Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali’nin, bir büyük kuşatmada gedik arayışlarına yanıt aradığı belirtildi. Çevrimiçi gerçekleştirilen ve 20 Aralık tarihine kadar sürecek olan festivalin yönetmeni Dr. Onur Keşaplı, bu yılki festivalin anlamı ve zorlayabileceği kapılar üzerine sorularımızı yanıtladı. 

Ekibinizle birlikte ve sizin yönetmenliğinizde Uşak Üniversitesi İletişim Topluluğu tarafından çevrimiçi gerçekleştirilen Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali’nin nasıl bir anlamı var? Bir büyük kuşatma yaşıyoruz. Bahanesi salgın. Bu kuşatmada sanatın ve sinemanın nasıl bir rolü olabilir?

Dürüst olmak gerekirse dünya nüfusunun hatırı sayılır bir kesiminin yoksulluk ve yoksunluk içinde olduğu ve de salgınla yaşamlarını yitirdiği bir evrede sanat şüphesiz bir “lüks”. Fakat salgın, bu lüksü, daha gösterişsiz, sade, sembolik ve metaforik bir düzleme taşımak için olumluya yorulabilecek bir basınç yarattı. Estetik kaygılardan ziyade ticaret odaklı ve sanatın özerkliğini buharlaştırıcı büyük yapımların yerini, daha akılcı, az ile çokluk sunabilen eserler alabilir, almalı. 
Türkiye’nin ve git gide dünyanın en önemli sinema etkinliklerinden biri olan Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali ve pek tabii kısa metraj ve video sanatının kendisi, bunu sağlayabilecek bir birikime sahip. Sinemanın, “haber bülteni”, “tiyatro oyunu”, “roman”, “skeç” olmadığının anlaşılması başlı başına bir gereksinim. Dev bütçelerle kotarılan gereksizliklere ihtiyaç duyulmadığının açığa çıkması, bu kuşatmaya faydacı bir yaklaşımla verilebilecek bir savunmaya evrilebilir.

Uşakta denemek istediğimiz

Dijital dünya sınır tanımadığına göre, bu çevrimiçi çıkışınızla nelere ulaşabilir, hangi taşları yerinden oynatabilirsiniz?

Tarih boyunca sağlık, eğitim, teknoloji ve başlı başına bilgi, seçkinlere özel olmaktan çıkıp insanlığa mal oldukça, egemen sınıfların söz konusu başlıklarda yozlaşmayı tetikleyip, ayrıcalıklı hallerini maddi güçleriyle koruduklarını görüyoruz. Paran kadar sağlık, paran kadar eğitimden sonra internetin de tekellerin elinde ne hale geldiği ortada. 

Halbuki dijital alan, uçsuz bucaksızlığıyla muazzam bir etkileşim ve erişim olanağı veriyor. Geçirmekte olduğumuz süreç, pek çok uğraşın, festivalin, sempozyumun pekâlâ çevrimiçi gerçekleşebileceğini ayyuka çıkardı. Hal böyleyken, gezegende her eylemi fazla yapar oluşumuzun yeryüzüne verdiği zararı doğru değerlendirmeli ve her bir başlıkta azalmaya/azaltmaya gitmeliyiz. Festivaller, sempozyumlar ve benzeri etkinlikler, fiziksel bir yıl çevrimiçi tarzı bir hüviyete bürünüp olgunluk göstermeli, öncülük etmeli. Uşak’ta bunu deneyeceğiz.

“Bir Başkadır” ve benzeri dizilerle sinema “sanatının” yeni versiyonlarına ilginin bayağı arttığını görüyoruz. Sizce bu sahada neler oluyor ve nereye gidiyoruz? Bir dizi endüstrisi yaratıp bunu ihraç etmeye başlayan Türkiye’nin sinemasında neler oluyor?

İnternetin tekel kırıcı hüviyetinin –şimdilik– rafa kaldırılmasıyla, dijital platformların devrimci/reformcu olasılıkları da ne yazık ki yitirildi. TV’deki çürümenin korkunçluğunun bu mecralardaki yayınlara olumlu paye biçmesi, ne yazık ki, büyük bir talihsizlik. Mecrayı olumlasam da içeriğinin tektipleşmesini, katıksız ticari ürünler halinde olmalarını, küresel popülizmi kaşımalarını ve en çok da “bağımsız” ve “özerk” sanatı, sinemayı kendi sularına çekerek boğmalarını üzüntüyle izliyoruz. 
Kısa film buna direnebilecek yegâne biçim iken, buradaki madeni yeni yeni keşfeden kapitalizmin taarruzuna maruz kalıyor. Bunca yıl sahipsiz kalmış kısa filmciler de haklı olarak bunu olumlu karşılıyor. Kısa vadede olumlu olan bu durumun uzun vadede nasıl bir körelme ve bağımlılık doğuracağını hep birlikte göreceğiz. 

Yine de direnmek ve umudu ufka yerleştirmek bizlerin elinde.