'Mustafa Kemal Saray'ı kafasında bitirmişti'

19 Mayıs’a ve Anadolu’daki ulusal kurtuluş savaşına komünistler nasıl bakıyor? Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi hakkındaki tartışmalarda neyi savunuyorlar? ‘Milli Mücadele’ ve ülkede süren politik mücadeleler birbirine nasıl bağlanıyordu? TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’a 19 Mayıs yıldönümünü sorduk.

Haber Merkez

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan’la, Mustafa Kemal’in Samsun’a geçişinden 101 yıl sonra bu tarihsel momenti konuştuk. Okuyan, Mustafa Kemal’in Saray’la ilişkilerini ve Saray’ın işgal karşısındaki tutumunu değerlendirdi. 

19 Mayıs 1919 gerçekten bir kırılma anı mı? Birçok araştırmacı Mustafa Kemal’in isyanı başlatmak için değil 19 Mayıs’ta farklı amaçlarla Samsun’a gittiğini söylüyor ve daha sonra bu tarihle ilgili bir efsanenin yaratıldığını ileri sürüyor. Sizin düşünceniz nedir?

Her kurtuluş, her devrimci atılım kendi öykülerini, kendi sembollerini yaratır. Bu tepeden yapılmazsa, halk tarafından illa gerçekleştirilir. Efsane gerçek olmayan anlatılar için kullanılan bir sözcük. Bu anlamda 19 Mayıs tarihine dönük sözünü ettiğiniz iddialar eğer Milli Mücadele ile Mustafa Kemal’in Samsun’a geçmesi arasındaki bağlantıyı sorgulamak anlamına geliyorsa asıl efsane budur işte. Anadolu’daki parçalı tepki, arayış ve direnişin merkezileştirilmesi açısından atılan adımların 19 Mayıs’ın hemen ardından yoğunlaştığını görüyoruz. Sonuçta Samsun’a gelirken Mustafa Kemal Osmanlı İmparatorluğu’nun üst düzey subayıdır, görevlendirme ile gelmesinden daha doğal bir şey olamaz. Herhalde İngilizler ya da Saray, Mustafa Kemal’e “git isyanı örgütle” demeyeceklerdi.

‘Osmanlı, Almancılık'tan İngilizcilik'e geçti’

Ama bu da iddia ediliyor. Padişahın Mustafa Kemal’e “gizli” bir görev verdiği, bir direniş için ordunun durumunun gözden geçirilmesini istediği de söyleniyor. Bu anlamda Mustafa Kemal’in Saray’a ihanet ettiği bile yazıldı.

Birinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle Osmanlı, Almancı bir yönetimden İngilizci bir yönetime geçiş yaptı. Saray’ın bu anlamda İngilizlerle anlaşması, işbirlikçi pratiklere imza atması onun uluslararası alanda daha güçlü olmayı, daha fazla hareket serbestliği elde etmeyi istememesi anlamına gelmiyor. Sonuçta büyük bir imparatorluk mirasından söz ediyoruz. Dolayısıyla Osmanlı Sarayı’nın kendi açısından bir çıkış arayışında olması, mümkün olduğu kadar toprak kurtarmak istemesi doğal. Ama sorunumuz bu değil ki… Sorun Saray’ın bunun için bir irade geliştirip geliştirmediğidir. Sonuçta ne emperyalizme karşı durabildiler ne de saltanatı kurtarmak için İngilizlerle işbirliği yapmaktan, onlara teslim olmaktan kaçınabildiler. Bu ömrünü tamamlamış bütün toplumsal sistemlerin kaderidir.

Buradan Vahidettin’in Mustafa Kemal’e gerçekten direniş başlatma yönünde bir talimat verdiği sonucu mu çıkıyor?

Hayır… Belgeler Saray’ın başka dertleri olduğunu gösteriyor. Bölgedeki etnik gerilimler bu dertlerden bir tanesi. Ancak üzerinde durmak istediğim, Vahidettin’in İngilizlere karşı elini güçlendirmek istemesinden daha doğal bir şey olamayacağıdır. Burada Mustafa Kemal’in Samsun’a gidişine kendince bir anlam yüklemiş olabilir. Ancak Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Saray’ı kafasında bitirdiğini düşünmek için çok neden var. Böylece Milli Mücadele’nin bir diğer boyutuna geliyoruz.

‘Saray bağlantısını sonuna kadar kullandı’

“İstanbul’dan kopuş süreç içinde gerçekleşti” tezinin doğru olmadığını mı söylüyorsunuz?

Süreç içinde gerçekleşti ama Samsun’a geldikten sonra yaptıklarına baktığımızda Mustafa Kemal’in Saray’ı kafasında bitirdiğini görüyoruz. Mücadeleyi Saray’ın bir memuru olarak örgütlemeyi düşünmediği çok açık. Öte yandan Saray bağlantısını sonuna kadar kullandı; bunu yapmadan Osmanlı subay ve bürokratlarından yeni bir iktidar odağı nasıl yaratabilirdi ki?

Milli Mücadele’nin diğer boyutundan söz ediyordunuz…

1919 ve onu takip eden yıllardaki devrimci sürecin işgale karşı mücadeleye indirgenemeyeceğini defalarca söyledik. Kuşkusuz işgalin sona erdirilmesi hem egemenliğin kazanılması hem de Birinci Dünya Savaşı’nın galip kanadı olan İngiliz-Fransız emperyalizminin hesaplarının bozulması açısından büyük önem taşıyordu. Ancak mücadelenin kalıcı bir anti-emperyalist programla yürütülmediği ortada.
İşin gerçeği, Anadolu’daki mücadele İngilizleri masaya oturtmak, onların planlarını değiştirmeye zorlamak hedefiyle yürütüldü ve bu başarıldı. Ancak Milli Mücadele’nin köhnemiş bir toplumsal düzeni yıkma boyutu giderek önemsizleştiriliyor. Milli Mücadele emperyalizmle mücadele kadar Saray ile de mücadeledir. Unutturulmak istenen budur. Erdoğan’la geçmişte müttefik olan liberaller ne emperyalizme karşı mücadeleden ne de Saray’a karşı isyandan haz ettiler, yıllarca bunun karşısında durdular, açıkça yapamadıklarında Kurtuluş Savaşı’nı değersizleştirmeye çalıştılar. Şimdi Erdoğan’la arası iyi olan ulusalcılar 1919’un “bağımsızlıkçı” yönünü önemsiyorlar ama Osmanlı ile hesaplaşma boyutunu unutmuşa benziyorlar. Yakında Erdoğan onlardan kurtulmaya karar verirse yine hatırlarlar. Ki sanırım Erdoğan böyle bir yöne gidiyor.

‘1919’un Osmanlı’dan kopuşunu içlerine sindiremediler’

Ama liberaller şimdi Saray rejiminden şikayet ediyorlar…

Çok komikler… 1919’un Osmanlı’dan kopuşunu hiç içlerine sindiremediler. Yüz yıl öncesinin Saray'ını savunup bugün Saray karşısında konumlanmak ilginç olmalı. İçlerinden bazıları Kurtuluş Savaşı’na küfretmekten vazgeçti, laikliği keşfetti filan. Erdoğan parmağında oynatıyor. Hep söylediğimiz gibi, Erdoğan’ın en büyük özelliği, ittifak bozmayı çok iyi beceriyor. Kendi ittifak kurmuyor, kendine bağlıyor. Ve bu şekilde kendisi karşısındaki ittifakı dağıtıyor. Büyük olasılık son yerel seçimlerde “başarılı” olan muhalefet cephesini, yanına çektiği ulusalcılardan kurtularak dağıtmayı deneyecek. Bugün her söze “Saray rejimi” diye başlayan kimi unsurların söyleminde ciddi değişikliklere hazır olmak gerekiyor.

19 Mayıs 1919 TKP açısından ne anlama geliyor? 

İşgale karşı mücadele ve köhne Osmanlı düzenine karşı mücadele… TKP, 1920’de kurulduğunda bu iki hedefe sırt çeviremezdi, çevirmedi de… Milli Mücadele’de komünistlerin payını kimse yok sayamaz. Öte yandan Milli Mücadele’nin sınıfsal karakteri ortadaydı, Ankara’daki iktidarın zamanla nasıl bir yola gireceği biliniyordu. Fazlasıyla mantık sınırları içinde, kurama uygun olarak gelişti her şey. Bugünden baktığımızda da, Milli Mücadele’de coğrafyamızın devrimci bir dönemini görüyoruz. 19 Mayıs bu dönemin özel bir günüdür. Bir efsane, uydurulmuş bir olgu değildir. Tarihimizin bir parçasıdır; geleceğimizin de… Yeniden ve bu kez kalıcı olarak bağımsız ve de sosyalist bir ülke kurduğumuzda 19 Mayıs daha büyük bir anlam kazanacak.

‘AKP rövanşist bir felsefeyle kurulmuştur’

Peki ya AKP açısından? Bir yandan sahip çıkar gibi duruyorlar ama bir yandan da birçok yandaş kalem Mustafa Kemal’e saldırmaya devam ediyor.

Buna mecburlar. 1919 ruhuna sözde sahip çıkarak kendilerine ait alanın dışındaki kesimlerle eklemleniyorlar, o ruhu yadsıyıp karalayarak da kendi tabanlarını konsolide ediyorlar. Unutmayalım AKP bu anlamda rövanşist bir felsefeyle kurulmuştur, bundan asla kopamazlar. Nasılsa öyle bir ahlak yerleşti ki ülkeye, aynı anda hem öyle hem böyle olmak zor durumda bırakmıyor. Tersine, baskın siyaset anlayışı bu. Ve ne yazık ki yalnızca AKP için geçerli değil.