Memleketin umudu burada: Sayısı artan direnişler

Ülkenin her yanına dağılmış yüzlerce fabrikadaki işçi direnişleri, tarım işçisi direnişleri, HES, maden sahaları, taş ocakları ya da sermaye yanlısı tarım politikalara karşı köylü direnişleri sürüyor.

Hakan Aydın

Kapitalist sistemde krizler, sermaye sınıfına kâr oranlarında düşme eğilimi olarak yansırken; işçi sınıfı cephesine daha ağır şartlarda çalışmak ya da işsizlik, bağlı olarak evsizlik, yoksulluk ya da hastalık tehdidi olarak yansıyacaktır. Derinleşen çelişkilerin işçi sınıfı mücadelelerini açığa çıkartması da beklenen bir durumdur.

İşçi sınıfı, böyle dönemlerde, fabrika ve işyerlerinde birlikte hareket etme yeteneğini geliştirme eğilimine girer. Patronlara karşı haklarını korumak için komiteler kurar, sendikalaşmaya çalışır, sendikalaştığı ya da geçmişten sendikalı olduğu yerlerde greve gider.  İşsizliğin yükseldiği dönemlerde işini kaybetmemek önceliklidir ancak insanca şartlarda çalışmanın sağlanması da temel hedeflerdendir.

Küresel kriz, 2008’den beridir derinleşerek sürüyor ve aşılacağı konusunda da en ufak bir emare bulunmuyor. Aynı döneme tekabül eden pandemi sürecinde; sermaye sınıfının, kârlarını koruma güdüsüyle işçi sınıfına saldırıları yükselerek sürüyor. Buna karşılık, yandaş ya da olmayan büyük medya gruplarında pek yer bulamasa da işçi mücadeleleri gittikçe artan bir ivmeyle devam ediyor, aynı şekilde sermaye sınıfının pervasızlığı da daha görünür hale geliyor. Buradan, kapitalizmin başat sınıflarının karşıtlığının açığa çıktığı anlaşılmalıdır.

İşçi sınıfı mücadelesi, sermaye sınıfının varlığına tehdittir ve sermaye sınıfı adım adım bu tehdidi bertaraf etmek adına güç gösterisine soyunmaktadır. Devlet, siyasal iktidarlar ve partiler, kamu ve sivil kuruluşlar, sermaye sınıfının güç gösterisinin bir parçası haline getirilmiştir. Toplumun hareketsiz kılınması ve sermaye sınıfı lehine siyasi konumlanışların saklanması için “hokkabaza bak!” enformasyonu alabildiğince yaygınlaştırılmıştır.

Sermaye sınıfının bütünsel saldırısına karşı işçi sınıfı ve emekçiler mücadele alanındadır.

İşçiler direniyor

Çorum’da bulunan Ekmekçioğlu Metal Sanayi AŞ’nin fabrikasındaki işçilerin tamamı DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasına üye oldular. Aralık ayının ilk haftasında; şirketin sahibi olan Rüstem Ekmekçi, fabrikada çalışan işçilerin sendikalaştığını, sendikanın da yetki belgesi aldığını öğrendi. Yaptığı ilk iş sendikaya üye olan 20 kişiyi işten atmak oldu. Bunun üzerine işçiler, sendika hakkını savunmak, işçilerin işten atılmasının durdurmak ve atılan işçilerin geri alınmasını sağlamak üzere direnişe geçtiler. Patron, Aralık ayı bitmeden fabrikada çalışan 110 kişinin 88’ini işten attı.

İşçiler, 77 günlük direnişe gruplar halinde yapılacak açlık grevini de dâhil ettiler. Açlık grevinin yapılacağı yer olarak CHP Çorum il binasını seçtiler. Ekmekçioğulları Metal’in sahibi, basına Ekrem İmamoğlu ile fotoğraf verecek kadar “önemli” bir CHP’liydi, CHP İl ve merkez ilçe yönetimleri onun akrabalarından oluşuyordu. İşçiler direnişe CHP’den destek ararken; CHP il yönetimi “İşçi de bizim işveren de… Konu yargıya taşınmıştır. Bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur” diye açıklama yaptı. Pandemi dönemindeki işçi çıkarma yasakları ve sendikalar yasasını bile dillendirmeden kenara çekildi.

Çorum’da direniş başladığında; Gebze’deki Baldur direnişi ikinci ayındaydı ve 114 işçinin devam ettirdiği grevi engellemek için İspanyol patron işçileri tehdit etmekle meşguldü. Baldur’da sendika beş yıllık bir mücadelenin konusudur ve bu grev işçi sınıfının yükselen bir momentinin işareti olarak alınmalıdır. Patronun sermaye örgütlerini, kamu idarelerini ve güvenlik güçlerini “grev kırıcı” olarak fabrikaya sokma çabasıyla grev derinleşmektedir. Sendika şube başkanı ile direnişçi işçilerin bazılarının gözaltına alınması sermayenin sınıf tutumunun göstergesidir.

Aynı günlerde 1000. gününe ulaşan Cargill işçilerinin direnişini de hatırlamak gerekiyor. ABD gıda tekeli Cargill’in Bursa’daki fabrikasından sendika üyesi oldukları için atılan 14 işçi açtıkları davaları kazanmalarına rağmen işe alınmıyorlar. Mahkeme kararı, Cargill’de hükümsüzdür. İşçiler, bıkmadan usanmadan eylemlerine devam ediyorlar. Direnişin 1000. Günü, 11 Ocak’ta, Tarım ve Orman Bakanlığı önünde eylem yapmaları engellenirken, polisin “biz devletin gücüyüz, size orada neler yapabileceğimizi gösteririz. Merak etmeyin" dediği kayıt altındadır. Suat Karlıkaya’nın bu tehdide "devlet gücünü bizde mi sınayacak? Böyle bir şey olur mu? Siz bizim gücümüzü biliyor musunuz?" şeklinde cevap verdiğini de unutmamak gerekir.

Şekerpınar'da bulunan Migros Depo işçileri de DGD-Sen’de örgütlendikleri için ücretsiz izne çıkarıldılar. Çalışma şartlarının düzeltilmesi taleplerine ücretsiz izni eklediler, direnişe geçtiler. Direniş 50. gününe yaklaşırken; Migros, İBB’ye bağlı Kartal Bölgesel istihdam ofisi desteğiyle işçi alımlarına başladı. İBB istihdam ofisinin direnişe aldırmadan Migros’a işçi tedarikine soyunması en basit tanımı ile grev kırıcılığıdır. Ofis, işini gerektiği gibi yapmış olmalı ki bu yazının kaleme alındığı saatlerde direnişçi Migros işçilerinin KOD-29 ile işten atıldığını öğrendik: https://sol.org.tr/haber/ucretsiz-izne-karsi-direnen-migros-iscileri-ko…

İBB Bölgesel istihdam ofisleri üzerindeki merceği biraz daha tutmakta yarar var. İşsizliğin temel sorunlardan biri haline geldiği, insan ihtiyaçlarının patronların sömürüsüne tahvil edildiği bu günlerde Bölgesel istihdam ofisleri işçi düşmanı şirketleri allayıp pullama misyonunu üstlenmiştir.

Selimpaşa OSB’nde bulunan DİGİ MASK maske fabrikası işçileri patronları tarafından ödenmeyen iki aylık maaşlarını alabilmek için Aralık ayı sonunda eylem başlatmışlardı. Sendikalı olacak örgütlülüğü sağlayamasalar da Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Ağı’nın desteğinde sürdürülen kısa süreli eylemde bir aylık maaşlarını kurtarabilmişlerdi. DİGİ MASK, Sadece ‘maaşlarını gününde istedikleri için’ sorun olarak görülen işçileri işten çıkartmaya başladı. Ocak ve şubat ayı boyunca işçi çıkarmalar devam etti. Çıkarılan her işçi fabrikadan alacaklıdır. Aynı süreçte; şirket sahipleri fabrikanın tabelasını da değiştirdi: DİGİ MASK, DİJİ SEAT oldu! Patronların tabela değişikliği yaptığı sıradaki hak gasplarının boyutu net olarak bilinmiyor.

Silivri Bölge İstihdam Ofisi açılışı

DİJİ SEAT fabrikası, süreçte, en büyük desteği İBB Silivri Bölgesel İstihdam Ofisi’nden görüyor. CHP ilçe yönetiminin eski kadrolarının öncülüğünde kurulan Ofis, DİJİ SEAT için verdiği ilanda “4.400 TL maaş ödeneceğini ve işçi görüşmeleri için fabrikaya özel servis kaldırılacağını” belirtiyor. Fabrikanın asgari ücretle çalıştırdığı işçilerin maaşlarını iki ayı aşkın geriden verdiği, haklarını isteyen işçileri işten çıkardığı, 30’dan fazla işçinin firma ile mahkemelik olduğu konusu ise firma tanıtımlarında yer almıyor.

Özel şirketler böyleyken kamuda değişiklik olabilir mi?

CHP’li Kadıköy, Maltepe, Kartal, Ataşehir ve Beşiktaş Belediyeleri işçileri grev kararı aldılar.

Belediyeleri TİS görüşmelerinde SODEMSEN temsil ediyor ve ücretlere dair tartışma kabul etmiyorlar. Kadıköy Belediyesi, AKP’li belediyelerin 4+4 teklifine yakın bir teklif sunuyordu: Yüzde 7. İşçilerin istediği 180 lira taban ücrete karşılık da 103 lira teklif ediyordu. Oranlar ve rakamlar çarpılıp bölündüğünde yapılan teklifin asgari ücretin biraz üzerinde olduğu görülüyordu. İşçiler, teklifi reddettiler, greve çıktılar.

CHP’liler, verdikleri sözleri yerine getirerek, bu işçileri 3 yıl önce kadrolu yaptıkları için bunu hak etmediklerini söylüyorlar ancak taşeron şirketlerin ödediği ücretle kadroya aldıklarını söylemiyorlardı. Grevi mahkûm etme çabaları uzun sürmedi. Genel İş Sendikası merkezi grev kırıcısı oldu ve grevin üçüncü günü sözleşmeyi işçilere rağmen imzaladı. İşçilerin talepleri sendika eliyle ezildi.

CHP’li Maltepe Belediyesi’nde Kadıköy’den farklı olarak yalanlara ek yapılıyordu: “en düşük 4.118 TL veriyoruz, kabul etmiyorlar!” Grev devam ediyor ve Genel İş merkezinin grev kırıcısı olarak sözleşmeyi imza edip etmeyeceği bilinmiyor. Kadıköy’deki süreç referanstır.

CHP’li Kartal, Ataşehir ve Beşiktaş Belediyelerinde de sorunlar benzer ve işçiler grev kararlarını belediyelerin kapılarına astılar. Talepler çözülmezse greve başlayacaklar. Grevler sırasında Kadıköy’de İBB’nin çöp kamyonları, Maltepe’de ise iş araçları grevin etkinliğini kırmak için çalıştırılmıştı, diğerlerinde de beklenmelidir.

“Hokkabaza bak!”

“Hokkabaza bak!” enformasyonu; kısaca, konuyu esasından uzaklaştırma çabasına haiz özel bir algı çalışmasıdır. Neyin nerede aklanacağını ya da saklanacağını belirlemek üzere kullanılır. AKP döneminde düzen siyasetini sarmıştır, toplumsal aklı da ele geçirmeye çalışmaktadır.

Örneğin; Kadıköy Belediyesi grevinde, İBB kamyonlarının çöp toplama hizmetine koşulması “16 milyon İstanbulluya hizmet için” değil, CHP Belediyesi’nden hakkını isteyen işçi sınıfı mücadelesini önemsizleştirmek içindir. O günler de yükselen “AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorsunuz!” çıkışı da aynı yere denk düşer. CHP’li bir patron ile AKP’li bir patronun arasında fark aramak “Hokkabaza bak!” enformasyonuna tabidir.

Düzen tarifini netleştirebilmek için önce bu enformasyonun alanından çıkmak gerekiyor.

Mahkeme kararları bir şirketin kapısından içeriye giremiyorsa, o şirketin direnen işçisini polis “devletin gücünü üzerinde sınamakla” tehdit edebiliyorsa, devlet kurumları bir greve patronun talebiyle müdahale ediyorsa, bir fabrika sahibi istediği işçiyi istediği zaman ve istediği şekilde işten çıkarabiliyorsa, üyesinin karşı olmasına rağmen bir sendika sözleşme yapabiliyorsa… Hükümetiyle, belediyeleriyle, mahkemeleriyle, polisiyle, şirketiyle, sendikacısıyla bir bütün halinde düzen, sermaye sınıfının kontrolündedir.

Kapitalizmin başat sınıflarının karşıtlığının belirginleştiği bu günlerde; net bir şekilde, ezilenden yani işçi sınıfından yana tavır almayan siyasi konumlanışlar, ezenlerin yani sermaye sınıfının tarafına düşmektedir.

Ülkenin her yanına dağılmış; yüzlerce fabrikadaki işçi direnişleri, geniş çaplı tarım alanlarındaki tarım işçisi direnişleri, HES, maden sahaları, taş ocakları ya da sermaye yanlısı tarım politikalarına karşı köylü direnişleri sürmektedir. Medyada biraz fazla yer bulan CHP’li belediyeler de olduğu gibi AKP’li belediyelerde de grevler yaşanmaktadır. İşçi ve emekçilerin direnişleri ülkenin her bir metrekaresine yayılmaktadır, ortak bir cephede birleştirilmeye muhtaçtır.

Emeğin örgütlü mücadelesinin her şeyin üstünde olduğu bu cephenin inşasında buluşmak, ezilenden yana konumlanmaktır.