Meclisi yıkanlar kuruluşunu kutluyor: İşte saraylara ve saltanatlara karşı halkın yönetme mücadelesi

Bu topraklarda ilan edilen ilk anayasa ve meclis Abdülhamit tarafından ortadan kaldırılmıştı. Sonuncusu da 12 Eylül ve 16 Nisan referandumları sayesinde mevcut iktidar tarafından ortadan kaldırıldı. Meclisinin 100. Kuruluş yıldönümünde Türkiye laik Cumhuriyet’in fiilen ortadan kaldırıldığı, devletin sermaye ve gericilik adına kararname görünümlü fetvalarla yönetildiği bir ülke durumunda.

Haber Merkezi

Türkiye, Büyük Millet Meclisi’nin 100. Kuruluş yıldönümüne Cumhuriyet karşıtı “Yeni Osmanlıcılık” iddiaları arasında giriyor. 16 Nisan 2017'de yapılan anayasa değişikliği referandumunda kabul edilen ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen Başkanlık Sistemi ile TBMM büyük ölçüde işlevsizleştirildi, etkisiz hale getirildi. TBMM’nin kuruluşu laik Cumhuriyet’in fiilen ortadan kaldırıldığı, devletin sermaye ve gericilik adına kararname görünümlü fetvalarla yönetildiği bir ortamda kutlanıyor.

TBMM, 23 Nisan 1920'de Osmanlı Devleti'nin İtilaf Devletleri'nce işgali sırasında işgale direnen güçlerle kurulmuştu. Direnişçi Meclis, hilafetin ve imparatorluğun kaldırılmasına karar vermiş ve nihayetinde Cumhuriyeti ilan etmişti.

TBMM’nin kökleri Osmanlı İmparatorluğu’ndaki anayasal bir düzen kurma arayışlarına dayanıyor. 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ve 1856 tarihli Islahat Fermanı, adından da anlaşılacağı gibi birer padişah fermanı olsalar da bu yolda atılmış iki önemli adım olarak kabul ediliyor. “Genç Osmanlılar” hareketi bu iki adımın yarattığı siyasi iklimde ortaya çıktı. Bu hareketin içinden gelen Mithat Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınlar, Avrupa ülkelerindeki anayasal monarşilerden etkilenerek Osmanlı İmparatorluğu’nun meşrutiyet ile yönetilmesi gerektiğini savundu. 1870'li yıllarda Osmanlı Devleti ekonomik ve siyasi krizlerle sarsılıyordu. Mithat Paşa ve arkadaşları bir saray darbesiyle 1876'da Abdülaziz'i tahttan indirerek yerine V. Murat'ı geçirdi. V. Murat ruh sağlığı bozulduğu için kısa süre sonra tahttan indirildi. Yerine meşrutiyet ilan edeceği sözü veren II. Abdülhamid oturtuldu. Abdülhamit tahta bir saray darbesi ile oturabilmişti.

İlk anayasayı Abdülhamit rafa kaldırdı

II. Abdülhamid siyasal bir manevrayla 23 Aralık 1876'da Kanun-i Esasi’yi ilan etti. Kanun-i Esasi uyarınca iki kanatlı bir parlamento oluşturuldu. Üyeleri seçim yoluyla belirlenen meclise Meclis-i Mebusan, üyeleri atama yoluyla belirlenen meclise de Âyan Meclisi deniyordu. İki meclisin oluşturduğu parlamento Meclis-i Umumi (Genel Meclis) olarak adlandırılmıştı.

Genç Osmanlıların uzun süren mücadeleleri sonucunda ilan edilen Birinci Meşrutiyet, II. Abdülhamid'in 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndaki yenilgiyi gerekçe göstererek Meclis-i Mebusan'ı kapatmasıyla 1878'de son buldu. Ancak Hamit Meclisi kapatmadı, mebuslara maaş vermeye devam etti.

Hamit, bütün suçlarının sorumluluğunu Mithat Paşa’nın ve meclisin omuzlarına yükleyip, bu sayede tek adam yönetimi için kapıyı sonuna kadar aralamıştı. O bunlarla uğraşırken batıda sınırları Ege’de biten bir Bulgaristan kurulmuştu. Doğu’da Batum, Kars ve Ardahan Rusları eline geçmişti. İstanbul elden gitmediyse Rusların ilerlemesinden rahatsız olan Avrupalı güçler nedeniyleydi. Fakat onun bütün dikkati içerdeydi. Devrilmekten korkuyor ve bu ihtimali ortadan kaldırmanın yollarını arıyordu.

Abdülaziz’in intiharını gerekçe göstererek Mithat Paşayı idama mahkûm ettirip, Taif’e sürdü. Orada sarayın talimatıyla öldürüldü.

Abdülhamit zulmü 1908 devrimiyle bitti

Abdülhamit’in kurduğu bu zulüm şebekesi 30 küsur yıl sonra nihayet 1908 yazında sona erdirilebildi. Devrim despotun kapısını çalmış, o korkuyla rafa kaldırdığı anayasanın yeniden ilanına razı olmuştu. 1908’de hürriyet geldi, Anayasa raftan indirilip yürürlüğe konuldu, seçimler yapıldı ve Meclis yeniden işlevsel hale getirildi.

1909 Nisanı'nda “padişahım çok yaşa”, “şeriat isteriz” nidalarıyla taraftarları ayaklandı. Gericiliğin ayranı yeniden kabarmıştı. Rumeli’deki Hareket Ordusu koştu yetişti, Taksim’deki topçu kışlasında başlayan gerici ayaklanmayı bastırdı. Abdülhamit anayasaya yeniden tecavüz edeceği korkusuyla alaşağı edildi. Önce Selanik’e sürgüne, sonra Balkan Harbi çıkınca İstanbul’a getirilerek Beylerbeyi Sarayı'nda ikamete zorlandı. 1918’de öldü ve Sultan Mahmut türbesine gömüldü.

1908 Hürriyet Devrimi geçici bir rahatlama sağladı. İmamlar, papazlar, hahamlar kol kola gezdi. Makedonya dağlarındaki Rum, Bulgar, Makedon çeteler ovaya indi. Doğu Anadolu’daki Ermeni çeteler peşindeki müfrezelerle kucaklaştı, barıştı. İç savaş nihayet bitmişti.

Hürriyet’ten dört yıl sonra, 1912’de başlayan Balkan savaşı az zamanda büyük bir ricata dönüştü. Osmanlı ordusu 250 bin zayiat vermiş, Avrupa Türkiye’sindeki topraklarının yüzde 83’ünü ve nüfusunun yüzde 69’unu kaybetmişti. Kuruluşundan bu yana Avrupa’nın bir parçası olan imparatorluk kısa sürede neredeyse tamamen kıtanın dışına itilmişti.

1914’te patlak veren ve Osmanlı devletinin de içine sürüklendiği 1. Dünya Savaşı Balkan harbi ile başlayan Osmanlı iç savaşını 10 yıllık bir savaşa dönüştürdü. O savaşta Osmanlı devleti dağıldı, gücünü bütünüyle kaybetti. Onun yıkıntılarında Anadolu’da bir kurtuluş hareketi yeşerdi. TBMM’yi de o hareket kuracaktı. 23 Nisan 1920’de açılan Meclis, laik Cumhuriyet’in müjdecisiydi.

12 Eylül Cuntası ve AKP Meclis'i budadı

Laik Cumhuriyetin büyük ölçüde erozyona uğratıldığı bir dönemde iktidara el koyan 12 Eylül faşist cuntası, patronların isteklerine cevap vererek, güçlü bir meclisi öngören anayasayı ilga ederek idarenin güçlendirildiği yeni bir anayasa ilan etti. Faşist anayasa idarenin karşısında yasama ve yürütmenin yetkilerini sınırlıyor, Meclisin yetkilerini buduyordu. “Başkanlık sistemi” tartışmaları da o iklimde başladı. Patronlar hızlı ve güçlü devlet istiyordu.

12 Eylül faşist anayasası bu doğrultuda birçok kez değiştirildi. Anayasanın bütünüyle rafa kaldırılması ise 12 Eylül 2010 ve 16 Nisan 2017 anayasa referandumları ile büyük ölçüde tamamlanmış oldu.

Bu iki hamleyle Abdülhamit hayranı Tayyip Erdoğan, iktidar ortağı olan Fethullahcılar’ın darbe kalkışmasını fırsat bilerek Anayasayı rafa kaldırmış oldu. O da Hamit gibi işlevsiz kalmış olan Meclisi kapatmadı, vekillere maaş ödemeye devam etti. Ülke, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişle birlikte Erdoğan'ın kararnameleri ile yönetilirken etkisi oldukça azalan TBMM, son 29 yılın en 'sönük' yasa yapma performansını gösterdi. 1991-1996 yılları arasında 194 tasarıyı yasalaştıran TBMM, son iki yılda sadece 75 kanunu kabul edebildi. Onlarda “başkandan” gelen fermanlardı.

Ülke TBMM’nin açılışının 100. yılını kutlarken her şey arada Cumhuriyet hiç yaşanmamış gibi yerli yerinde. Sultanlar, saraylar, nevzuhur dervişler, gerici gazeteler, emperyalizmin kışkırtıcı parmakları, her boydan tarikatçıklar, saray yalakası soytarı bürokratlar tarih sahnesinde yerini aldı. Ama bu tarihin gösterdiği tartışılmaz gerçek de ışıldamaya devam ediyor: Zulüm varsa direniş de vardır!