Macron sömürge turunda

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Ortadoğu turu kapsamında ikinci kez Lübnan'ı ziyaret ederek, yeni hükümetin ülkenin son şansı olduğunu söyledi.

Dış Haberler

Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un Lübnan ziyareti, maddi kaynakları çökertilen bir ülkede sömürgeciliğin hortlatılması bakımından acıklı manzaralar yarattı. Geçen yıldan beri yaşanan ekonomik krize, pandemi ve Ağustos başında Beyrut limanındaki patlama eklenmişti. Ancak bunların hiçbiri, ülkenin çaresizliğinden faydalanarak eski sömürgeci Fransa’nın bir kurtarıcı gibi ülkede boy göstermesinden daha acı değildi.

Macron patlama sonrası Lübnan’a ziyarette bulunan tek Avrupa devlet başkanı olmuş ve bir mali yardım kampanyasına öncülük etmişti. Ancak Macron’un esas etkisi, bir yıldan beri devam eden sokak muhalefetine kendisini yolsuz siyasetçi sınıfı karşısında neredeyse bir Lübnan yurtseveri gibi sunabilmesi oldu. Lübnan’ın Fransız mandası altında olduğu 1920 tarihli ilk Lübnan devletinin 100. yılı anısına Macron bir sedir ağacı dikerken Fransız uçaklarının semaya Lübnan bayrağı çizmeleri manidardı.

Lübnan siyasetinde, hem bölgedeki hem de ülke içindeki egemen siyasi grupların geçmişte İç Savaş’a uzanan çıkar çatışmaları, şimdi sermayenin çıkarlarını korumak konusunda yerini bir birlikçiliğe bırakmış durumda. Ülkede İran’ın doğrudan, Türkiye’nin dolaylı etkilerine karşı tepkilerden doğan çatlaklar ise Lübnan’da şimdilik pazarlık için kullanılıyor. Nihai olarak sermayenin yeniden yağmasına açılacak bir Lübnan var ve soru, kimin buna öncülük edeceği.

Sermaye akışı için geçici uzlaşı arayışı

Lübnan’da 2019’da patlak veren ekonomik kriz mezhepçi sisteme dönük bir halk ayaklanmasını tetiklemiş ve siyasi sistemde payı olan Sünni, Hıristiyan ve Şii tüm siyasi partilerden kurtulma talebini ortaya çıkarmıştı. Ancak bu tepkinin bölgede ABD ve İsrail’in Hizbullah’ın etkisizleştirilmesi amacı doğrultusunda manüple edilmeye çalışıldığı gözleniyordu.

Ekonomik krizi takip eden hükümet krizi, nihai olarak liman patlamasından sonra başbakan Hasan Diyab’ın istifası ve Lübnan’ın Berlin büyükelçisi Mustafa Edib’in bir uzmanlar hükümeti kurmak üzere görev almasıyla sonuçlandı. Edib’in parlamentoda ağırlığı olan Hizbullah dahil hemen tüm partilerin onayıyla görevi alması ABD-İsrail açısından tatminkar bir sonuç olmadı.

Şimdi Lübnan’da nüfuzu olan yabancı aktörler, Macron’dan İran’ın müttefiki olan Hizbullah’a karşı adım atmasını bekliyorlar. Ancak Macron, Hizbullah’ı da kapsayarak Lübnan’daki Batılı sermayeye boyun eğmesini sağlayacak siyasi hizipler arası geçici uzlaşıyı sonuna kadar kullanmaya çalışıyor. Bu çabada Türkiye’nin Lübnan’da emareleri görülen nüfuzunun önüne geçmek ve Doğu Akdeniz’deki ittifakı konsolide etmek için siyasi birliği koruma kaygısı da var.

Macron Lübnan’daki siyasi partilere bir reform taslağı sunarak eğer “on beş günde” bunu uygulayacak hükümet netleşmezse desteğini çekeceğini tehditkar bir dille ilan etti. Taslak, IMF ile müzakereye başlanması, sermaye hareketlerinin denetimi, kamu ihale yasası, enerji sektörünün reformdan geçirilmesi, Özelleştirme ve Kamu-Özel Ortaklığı Yüksek Kurulu’na gerekli yetkilerin verilmesi gibi bir dizi piyasacı önlem içeriyor. Türkiye’de Kemal Derviş’in 2001’deki kriz üzerine yabancı sermayeyi çekmek için bastırdığı “on beş günde on beş yasa"yı ister istemez hatırlatıyor.

İplerini Macron’a veren Lübnan siyaseti

Lübnan gazetesi Al Akhbar’ın aktardığına göre Macron, Şii, Hıristiyan ve Sünni grupları temsil eden partilerle bir görüşme yaptı. Görüşmenin bu partiler tarafından Macron’a çeşitli liberalizasyon önerilerini sundukları ve Batı’nın mali kaynaklarını serbest bırakması için arzuhaller ilettikleri bir şekilde geçtiği anlatılıyor.

Sokaktaki muhalefetin Batı basını tarafından öne çıkarılan sesi ise, Macron’dan Hizbullah ve bu yolsuz siyasetçi sınıfına güvenmemesi gerektiğini söyleyen, Fransa’nın bizzat mandalığı üstlenmesini isteyen kesimin sesiydi. Öyle ki Macron, kendisini Hizbullah’a mesafe koymamakla eleştiren Fransız Figaro gazetesi muhabiri George Malbrunot’yu Hizbullah’la kurduğu hassas ilişkileri bozmakla suçlayarak ayaküstü azarlamak zorunda kaldı.

Lübnan basınından haberler, Macron’a açıkça Lübnan siyasetini dizayn edecek bir rol verildiğini yansıtıyor. Kendisine, neden başbakanlığa Edib yerine tarafsız olarak lanse edilen uluslararası hakim Navaf Salam’ın gelmesini sağlamadığı, neden Hizbullah’la müttefik kabul edilen Cumhurbaşkanı Avn’ı tasfiye etmediği gibi sorular sorulabiliyor.

Etkili bir PR çalışması olarak efsanevi şarkıcı Feyruz’un evini ziyareti sırasında, dışarıda ‘Edib gitsin Salam gelsin’ diye sloganlar atılmıştı. Başbakan adayı olarak adı geçen Salam’ın, Uluslararası Adalet Divanı hakimi ve Fransa’nın kötü namlı eski Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından Şeref Nişanı verilen biri olduğunu belirtmek gerek. Bu tür sahneler Macron’a fazlasıyla koz veriyor.

Meydan boş değil

Beyrut limanı patlamasının ardından Macron’un ilk gelişinde sokaklarda verdiği cüretkar pozları bozan, 1987’den beri Fransız hapishanesinde hukuksuz bir şekilde tutsak olan Lübnanlı komünist George Abdallah’ı hatırlatarak kendisini protesto eden Lübnan Komünist Partisi’ydi. Macron’un ikinci ziyaretinde bu defa siyasetçilerle görüşmesi sırasında yine Abdullah’ı hatırlatan bir protesto eylemi yapıldı ve güvenlik güçlerinin saldırısına uğradı.

Lübnan Komünist Partisi (LKP), Macron’un ziyaretiyle ilgili bir açıklama yayınlayarak geçen yıl ekonomik kriz patlak verdiğinde sermayenin hayata geçirmek istediği reformların sokağa çıkan halk tarafından engellendiğini vurguladı. Ne o zamanki başbakan Hariri’nin ne de ardından gelen başbakan Diyab’ın bunda başarılı olabildiğini belirten LKP, Macron’un ziyaretinin bunu gerçekleştirme amacı taşıdığına işaret etti.

Açıklamada, “Macron’un gelişi, dağılmakta olan rejimi toparlamak ve Fransız mandasının birinci yüzyıl dönümünde, ikinci bir yüzyıl için mezhepçiliğe, bağımlılığa dayalı ve Lübnanlı emekçilerin dünyanın başka yerlerinde iş aramaya mahkum olduğu düzeni yeniden tesis etme amacı taşımaktadır” denildi. Halk ayaklanmasının yerli veya yabancı hiçbir gücün dikkate almadan hareket edemeyeceği bir siyasi güç olduğunun altı çizen LKP, herkese eşit ve parasız, eğitim, sağlık, ulaşım, konut hakkının tanındığı, laik ve demokratik bir ülkenin inşası için bir geçiş hükümeti çağrısını tekrarladı.