M. Reşit Paşa'dan günümüze ülkemizin emperyalizmle sınavı

Mithat Paşa'nın görevden uzaklaştırılması ve halliyle birlikte ülke 33 yıllık bir istibdat karanlığına gömülür. Mustafa Reşit Paşa, Mithat Paşa gibi ufku açık devlet adamı geleneği sürseydi bugün başka tarihsel olgulardan söz ediyor olabilirdik.

Turgay Çimen

Büyük (Mustafa) Reşit Paşa, Osmanlı'yı modern bir devlete dönüştürmeden Osmanlı'nın yaşama şansının olmadığını gören önemli bir devlet adamıydı. Bu bağlamda Tanzimat Fermanı bizim açımızdan oldukça değerli bir o kadar da dersler çıkarılması gereken bir belgedir. Bu belgenin önemli maddelerinden bazıları nepotizmin, rüşvetin önlenmesine dönüktür. Dedeleriyle çok övünen arkadaşlarımız işkenbeyikübradan sallamaya bayılırlar. Ama Osmanlıyı tarihe gömen hastalıklardan en iflah olmazının rüşvet ve adam kayırma olduğunu bilmezler ya da bilmezlikten gelirler. Bu gerçeği bir parantez olarak belirtmiş olayım ve ekleyeyim: Okuyun ve sorgulayın!..

Mustafa Reşit Paşa köklü bir reformun gerekliliğinin bilincinde zeki, aklı açık, dünya görmüş bir yurtseverdi. Ancak Osmanlı'nın iç dinamiklerinin böyle köklü bir reforma izin vermesinin olanaksızlığının da farkındaydı. Zamanın koşulları gereği İngiliz desteğini arkasına aldı. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı S. Canning Reşit Paşa'nın dostuydu. İngiliz emperyalizmi kimi özel ticari ayrıcalıklar(kapitülasyon) karşılığında Mustafa Reşit Paşa'ya bu siyasi desteği sağladı. 

Tanzimat, bizim modernleşme tarihimizin başlangıcı kabul edilir. Ne yazık ki bir yanıyla da emperyalizme bağımlılıkla maluldür. Zaten kısa süre sonra akamete uğrar. Mithat Paşa'nın görevden uzaklaştırılması ve halliyle birlikte ülke 33 yıllık bir istibdat karanlığına gömülür. Mustafa Reşit Paşa, Mithat Paşa gibi ufku açık devlet adamı geleneği sürseydi bugün başka tarihsel olgulardan söz ediyor olabilirdik.

Kurtuluş Savaşı ve Lozan Antlaşması olmasaydı Cumhuriyet devrimlerinin kaderi de çok daha erken bir zamanda Tanzimat’la aynı olurdu. Lozan Antlaşması, topraklarımızın emperyalizmle bağını kopardığı, görece bir özgürlük ve bağımsızlık sağladığı içindir ki Cumhuriyet projesi 20. Yüzyıl'ın en başarılı, özgün bir reform hareketi olabilmiştir. Dönemin bütün yurtseverleri gibi Mustafa Kemal de kapitülasyonları kaldırmadan, iktisadi bağımsızlığı elde etmeden ülkenin içinde bulunduğu korkunç geri kalmışlıkla baş edilemeyeceğini biliyordu.   

Lozan'a, Cumhuriyet'e, Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal'e küfredenlerin bir kısmı fazlasıyla pespaye ve ciddiyetsizdir. Bunların çoğu -üniversite diplomaları olsa da- ileri derecede cahildir. Sayıları daha az ancak daha organize, etkili, ilişikli kesimler var ki asıl tehlikeyi bunlar oluşturmaktadır. Bu çevreler LİBERALİZM VE İSLAMCILIK sütreleri arkasında saklanan eğitimli, ekonomik ve siyasi gücü olan çevrelerdir. Bu örgütlü kesimlerin köklerini Kurtuluş Savaşı yıllarındaki İngiliz Muhipler, Teali İslam gibi cemiyetlere kadar götürmek olanaklıdır. Bunların en belirgin özelliği Türk(iye) düşmanlığıdır. 1923’te kurulan modern Türkiye’ye, Kurtuluş Savaşı’na, Lozan’a ve tüm bu tarihin öznesi Mustafa Kemal’e sonu gelmez bir hınç ve düşmanlık beslerler.

Bu çevreler esnek ve pragmatiktirler. İslamcı, Fetullahçı, liberal, milliyetçi, sosyalist vb. sütreler arkasında karşımıza çıkmaları olasıdır. Aklıma ilk anda Altan ailesi, Kavakçı ailesi, Nazlı Ilıcaklar, Bakara makaracı Egemen Bağış, işi gücü Kurtuluş Savaşı kahramanları hakkında dezenformasyon olan Mustafa Armağan adlı çakma tarihçi, Oral ve İpek Çalışlar gibi isimler geliyor. Görünürlüğü olmayan çok daha güçlü ailelerden, odaklardan da söz edilebilir. Rochkefeller, Adeneuer Vakfı gibi kuruluşlar da bu ilişikleri düzenli olarak fonlamaya devam ediyor.

1923 Cumhuriyet'i son yirmi yılda emperyalizm tarafından teslim alındı. Doların 8 liraya gözünü diktiği şu saatlerde bu tarihsel arka planın güncelliğinin altı kalın kalın çizilmelidir. Kendi ayağına sıkan toplumlar için tarih tekerrür ediyor. Bugünün siyasi özneleri de kendi ayağına sıkmayacaksa bu tarihsel arka planının bilincinde olmalıdır. 

Burjuva siyasetinin bir tarafında AKP, MHP, İP; diğer tarafta CHP, İYİ PARTİ ve SAADET var. Birinci blokun lokomotifi konumundaki parti yirmi yılda uygulamaya koyduğu ultra kapitalist uygulamalarla ülkeyi kısa sürede bir Batı sömürgesine dönüştürdü. Seksen yılda halkın dişinden tırnağından artırdıklarıyla oluşturulan milli ekonomi adeta düşmanca bir tutumla tasfiye edildi, dış borç 450 milyar doları geçti. Karşılığında ülkenin üzerine beton döküldü.

Bugün CHP dâhil, herhangi bir burjuva öznenin bu kuşatmayı kırma şansı yok denecek kadar az.  Antiemperyalist, antikapitalist, yurtsever, kamucu, toplumcu olmayan herhangi bir programın ülkeyi bu çıkmazdan kurtarma şansı yok.  AKP'nin solu olmak gibi bir yolu seçen CHP’nin bu yıkımın altında kalması kaçınılmaz gözüküyor.

Muharrem İnce konusunu da emperyalist odaklardan bağımsız hareket etmek gibi bir derdi olmayan, sıkışmış burjuva siyasetinin bir tür bilek güreşi olarak yorumlamak gerekir. Batılı merkezler AKP'yi Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile dengelemeye dönük adımlar attı. Batı'nın Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan hamlesine karşı AKP, bu hamlelere Fatih Erbakan, Öztürk Yılmaz ve Muharrem İnce ile karşılık vermeye çalışıyor. Bu hamlelerin özneleri arasında MİT'in de olması kuvvetle muhtemel. Bir süre sonra Sırrı Süreyya Önder yoldaşın da sahaya sürülmesini beklemekteyim. Malum bir Kürt açılımı da lazım...

Salgının da etkisiyle halkımızı ve yeryüzündeki tüm yoksulları çok zor bir kış bekliyor. Sermaye sınıfı ve badem bıyıklı bir kesim “Allah kitap başörtüsü” edebiyatıyla ülkenin tüm birikimini iç ettiler. Muharrem İnce'ye önerim safını belirlerken iyi düşünmelidir. Tarihin hükmü acımasızdır. Fizik öğretmenliği onu tarihin mahkemesinde aklamaya yetmeyebilir.

Tarihin sarsıntılı bir evresine girmiş olduğumuza yönelik çok güçlü belirtiler var. Önümüzdeki dönem yeni bir "Tarihi Değiştiren On Yıl" olabilir. Kapitalizm, neoliberalizm, emperyalizm gezegenimizi ağır bir felakete sürüklüyor. Ya bu felaketin kurbanları olacağız ya da sınıfsız, sömürüsüz bir dünya ideali etrafında örgütleneceğiz. Bu devasa kötülüğü yenmenin başka bir yolu yok. Bu küresel kötülük her birimizi Kafka'nın böceğine dönüştürmeden bizler onu tarihin çöplüğüne süpürmeliyiz.