Ligler yeniden başlarken: Yeşil sahanın mı dikenin mi üstündeyiz?

Futbola verilen 87 günlük salgın arası sona erdi. Ligler yeniden başlarken, akıllarda birçok soru işareti bulunmaya devam ediyor...

İsmail Sarp Aykurt

Futbol, tam 87 gün sonra yeniden yeşil sahalara döndü. Salgının ortaya çıkışından ve ilk vakaların görülmesinden bu yana sürekli olarak gündemde kalan Süper Lig takvimi tartışması nihayetine erdi ve maçlar başladı. Salgın nedeniyle kapsamlı sağlık önlemleri alındığının iddiası altında maçlar seyircisiz yapılacak. Bu seyircisiz yapılacak karşılaşmalarda futbolcular dâhil toplam 296 kişi stadyumlarda bulunabilecek.

Ev sahibi ve konuk takımlar için de yeni uygulama ve önlemlere gidilen futbol liginde bunların ne kadarının doğru yapılacağı doyurucu bir cevap bulamamışken, ligde kalan son 8 haftanın sonunda kimin şampiyon olacağı sorusu da ilk kez bu kadar ikinci planda kalmış oldu. Henüz vaka sayısının daha az olduğu ilk zamanlarda maçların ertelenmemesi için büyük çaba gösteren federasyon, yayıncı kuruluş ve diğer futbol paydaşları, vaka sayısının bilinçli ve psikolojik bir eşik olarak bin sayısının altında tutulduğu bu günlerde maçları başlatmak için neden bu kadar istekli olduğu sorusu ile kafa karıştırmaya devam ediyor. 

Salgından önce gaz ve toz bulutu mu vardı?

İlk vakanın görülmesinden bu yana, futbolun geleceğine dair birçok öngörü ortaya atılırken, liglerin yeniden başlatılması için sürdürülen çaba her geçen gün attı. Özellikle UEFA’nın ülke federasyonlarına yaptığı baskı ve siyasilerin buna müdahalesi farklı ülkelerde problemlere neden olsa da genel olarak futbolun başlatılması konusunda adımlar atılmış oldu. Bu adımların ise futbolun daralan ekonomisini düzlüğe çıkarmak ve futbol pastasının gelir kayıplarını bertaraf etmek için atıldığı görülüyor. Özellikle büyük liglerde ve futbol piyasasında yaşanan kayıplar, futbolun kurumsal yönünün değişimini de beraberinde getirecek gibi duruyor. 

Süper Lig ise salgın öncesi durumundan kesinlikle daha parlak bir yerde değil. Türkiye’de maçların henüz devam edip etmeyeceği tartışılırken, Süper ligin başlasa dahi ciddi değer kaybına uğramış olduğu not ediliyordu. Bu kayıp devam ediyor. KPMG raporlarına göre; incelenen 10 lig arasında Süper Lig, devam ederse yüzde 21,9, etmezse yüzde 29,4 değer kaybı ile ligler arasında ikinci sırada yer alıyordu. Ayrıca futbolun artık piyasa ve patronların kullanımı için üretilen bir meta olarak, bu kadar büyüdüğü bir pazarda federasyonların tek başlarına karar verebilmesi de son derece zordu ve alınan ortak karar, futbolun başlatılması yönünde oldu.

Merkez liglerin diğerlerine oranla, yani çevre ligler ile kıyaslandığında kat ettiği mesafe, hem haksız rekabete sebep oluyor hem de diğerlerinin üzerinde bir ekonomik tahakküm kuruyordu. Salgın öncesindeki bu gerçek değişmedi ancak ekonomik durum hızla kötüleşti. 2018-2019 Futbol sezonunda havuz gelirlerinden dağıtılan 1,9 milyar TL para bir sezon önceki duruma göre artsa da 2019-2020 sezonu bu parasal artışı asla gösteremeyecek durumda. Bu da, liglerin neden başlatılmak istendiğine dönük ilgiyi açıklıyor. Ayrıca bir çelişki olarak futbol ekonomilerinin büyümesi ile sportif başarı arasında görülen negatif ilişki Türkiye futboluyla örtüşüyor.

Maçlar oynanmasa ne olur?

Tüm bunlarla beraber, yayıncı kuruluş BeıN Sports’un liglerin oynatılması için yaptığı baskı liglerin açılması için çok önemli bir sebep olarak duruyor. Ülkedeki ‘Katar etkisi’ de göz önüne alınırsa pek şaşılacak bir durum yok ortada. Özellikle futbol pastasının diğer branşlarla kıyaslanmayacak derecede büyük oluşu futbol liglerinin açılması için çok büyük bir baskı unsuru ve buna siyasiler de kimi yerlerde dâhil oluyor. Sezonu iptal etmemenin en önemli nedenlerinden biri olan yayıncı kuruluş BeIN Sports’tan gelecek olan ciddi meblağın da hesabını yapan futbol paydaşları, bu paranın gelmesinin tek çıkar yolunun ligleri bir şekilde bitirmek olduğunu biliyor. Bu anlamda ‘sağlık daha önemli’ vurgularının gerçekleri yansıtmadığı çok açık seçilebiliyor. 
TFF’nin tüm bu konularda bağımsız karar verme yetkisine sahip olduğu, siyasi yönlendirmelerden uzak olduğu ve özerkliğinin tam bir kurmaca olduğu da salgın sürecinde defalarca ortaya konmuş oldu. Özellikle son günlerde yaratılan ‘normalleşme imajı’ ile futbolun geri dönüşünün bir paralelliği de bulunuyor. Futbolun hem bir siyasi ve ideolojik araç olarak hem de normalleşmenin sembolü olarak dönüşüne iktidar da ihtiyaç duyuyor. Özellikle kapalı kapılar ardında konuşulduğu aşikâr olan ligteki sıralama ve şampiyonluk müzakereleri de bu konudan bağımsız değil. Gerek ekonomiden gerekse de spordan sorumlu bakanların açıklamaları bu ilişki ağları hakkında fikir veriyor. Özetle ligler, çarkların dönmesi adına ve salgına rağmen başlatılıyor. Buna göre AVM’lerin açılmasına dair olan ticari kaygı ve patron baskısı ile futbolun yeniden başlatılması arasında içerik olarak hiçbir fark yok.

Son bir not ise seyircisiz oynanan maçların genel seyri ile ilgili. Her ne kadar futbolun seyircisi süreci stadyumlardan izleyemiyor olsa da yaratılan heyecandan etkileneceği ve maçları izlemek için çaba göstereceği de biliniyor. Özellikle evde kalmanın yıpratıcı psikolojisi de buna eklendiğinde ortaya yeni bir sorun da çıkıyor. “İnsanlar maçları kitlesel bir şekilde kahve ya da kafelerde mi seyredecek? Ya da kontrollü maç izleme gibi bir uygulama mı olacak, bunun kontrolünü kim sağlayacak?” sorularını kimse dillendirmiyor. Çünkü normalleştiği iddiasındaki gündelik yaşam, vaka sayısı sürekli güncellense de maç izlemeye engel bir durum teşkil edemiyor. Bu konuda ise yayıncı kuruluş, federasyon ya da bakanlıktan açıklama gelmiyor. Çünkü sadece maçların başlamasıyla ilgileniliyor ve herkes kendi hâline bırakılıyor. 
Anlayacağımız şudur: İzlemek para ile olsa da virüs kapmak ise serbest.

Şimdilik kartonuz, Temmuz’da ise insan

Son dönem dillendirilen ligin Temmuz ayında son birkaç maçının seyircili oynatılma isteği ise bir temenni olmanın çok ötesinde duruyor. Temenni olsa, bunun sağlıkla ilgili bir süreç olduğu ve salgının gidişatına göre durumun belirleneceği söylenebilirdi. Ancak son gelen verilerin sağlık açısından buna imkân tanımadığı ve risk içerdiği de biliniyor. Temmuz ayında ‘inşallah’ denilen seyircili oynama egzersizleri bu zamandan bakıldığında ise bir hayal olarak görünüyor. Bilinen bir diğer şey ise patronların ve kulüp yöneticilerinin maçların seyircisiz oynanmasından dolayı uğradıkları ciddi gelir ve maç günü kayıplarının telafisi konusunda bir çalışma içerisinde olduğudur. 
Özellikle, para ile satılan ve birçok kulübün yapmak için sıraya girdiği ‘karton seyirci’ uygulaması ile uygulamaya yeni konulan Beşiktaş kulübünün ‘Bırakmam Seni’ kampanyası ile taraftarından beklediği maddi katkı, sürecin okunması için örnek gösterilebilir. Süreç, finansal problemler yüzünden Avrupa’dan ihracı söz konusu olan Trabzonspor ile maddi kayıplar yaşayan diğer kulüpler için de yeni bir çıkış kapısı tarif etmekten uzak. İşte; tam da bu noktada, liglerin açılması, hepsi için bir ihtiyaç, fırsat ve elbette pazar sunuyor.
Bu sebeple, Temmuz ayında bir kısım maçın seyircili olmaya zorlanması riskli olsa da mümkün görünüyor. Sağlık bunun neresinde sorusu ise onları pek bağlamıyor.

Geri dönen futbol: Ne kadar aynı olacak?

‘Hasret sona eriyor’ başlıkları her yeri süsler ve herkesi bir heyecana iterken, ligin hatırlarda kalan son haline de bir göz atmak gerekli. Ligin ikinci yarısında süregelen yarış, Trabzonspor’un liderliğinde devam ediyor. Ancak henüz liglerin tamamlanmasına ciddi bir süre var ve ligin zirvesinde olduğu kadar alt sıralarda da yarış sürüyor. Şampiyonluk yarışı içerisinde geniş anlamda ve matematiksel olarak 6 takım mücadeleyi sürdürürken, başta Trabzonspor ve Başakşehir olmak üzere Galatasaray ve Sivasspor’un da öne çıkan takımlar olduğu görülüyor. Ligin alt taraflarında ise durum daha karışık. 18. ve son sırada bulunan HK Kayserispor ile 9. Sıradaki Gaziantep FK’nın aralarındaki puan farkının yalnızca 10 puan oluşu ve ligin geri kalanında toplanabilecek maksimum puanın da 24 olması ligden kimlerin düşeceğini tam bir muğlaklığa terk ediyor.

Liglerin yeniden başlamasına dair ortaya çıkan en önemli konu ise güncellenen kimi futbol kurallarının ve sağlık önlemlerinin nasıl uygulanacağı sorusu ile ortada duruyor. TFF, takımlara kalan son 8 hafta için maçlarda 5 oyuncu değişikliği ve oyunun kesintiye uğramaması adına  devre arasında yapılacaklar hariç maç esnasında da en fazla 3 oyuncu değiştirebilme hakkı tanımış oldu. Genel sağlık önlemleri ve ek diğer önlemler ise şu şekilde özetlenebiliyor:

  • Talimat çerçevesinde, statlarda protokol tribünü, ev sahibi ve misafir takım soyunma odaları, hakem odası, temsilci odası, doping kontrol odası, basın toplantı salonu, basın tribünü, foto muhabirleri odası, basın çalışma odası, flaş röportaj alanları ve stadyumda kullanılan tüm çalışma odalarının yüzeysel dezenfeksiyonu sağlanarak, hijyen kurallarına uyulması, bu alanlara ve stadyum giriş kapılarına dezenfeksiyonların sağlanması için el antiseptikleri konulması zorunlu olacak.
  • Maç esnasında taç çizgilerinde ikişer, kale arkalarında birer olmak üzere 6 top toplayıcı görev yapacak. 20 ile 30 yaş arasında olacak top toplayıcılar, eldiven ve maske takacak.
  • Yedek kulübelerindeki kişilerin, aralarında ikişer koltuk boş bırakarak oturmaları mecburi olacak.
  • Maç öncesi hakemler tarafından gerçekleştirilen teçhizat kontrolü, seremoniden önce saha içerisinde yapılacak. Sporcular, birbirleri ve hakem ile aralarındaki mesafenin en az 1,5 metre olmasına dikkat edecek. Sporcular arasında tokalaşma olmayacak ve takım fotoğrafı çekilmeyecek.
  • Stadyuma girecek tüm kişilerin ev sahibi kulüp tarafından belirlenecek sağlık görevlileri aracılığıyla kulak yolundan ateş ölçümü yapılacak, ateşi 37,8 derece ve üzerinde olanlar stada giremeyecek.
  • Yedek kulübelerine ve saha kenarına 20'şer metre arayla el antiseptiği konulacak.
  • Hakem ve takım araçları stadyuma en az 15 dakika zaman farkı ile giriş yapacak ve aynı zaman farkı ile stadı terk edecek.
  • Protokol tribününde yer alacak kişiler, 3 koltuk boşluk bırakılacak şekilde ve arka sıradaki oturma düzeni arada bir sıra boş bırakılmak suretiyle ön sıraya göre çaprazlama olarak oturacak.

Tüm bu önlemlerin ne kadarının harfiyen yerine geleceği ve ne kadar yeterli olacağı bir belirsizlik olmayı sürdürse de, hedef tahtasında ligin ne olursa olsun tamamlanması, bir ‘şampiyon’ ve ‘küme düşenler listesi’ belirlenmesi ve olası sorunların önemli bir kısmının örtbas edilmesinin not edildiği anlaşılıyor.

 Daha önce “Takımlarda virüs çıksa dahi, pozitif çıkanları ayırarak yolumuza devam edeceğiz” diyen TFF başkanı Nihat Özdemir’in bu açıklaması hatırlanacak olursa, durumun vahameti de yeniden ortaya çıkıyor.

‘Yeni normalin futbolu’ da anormallik saçıyor.