Küba’ya yönelik ablukanın yol açtığı hasar çok büyük

Rakamlar ortada. ABD’nin resmen bir halkı açlığa mahkum ederek kendi seçtiği şekilde yaşamasını engellemek için uyguladığı abluka politikası olmasaydı, Küba çok daha müreffeh bir ülke olabilirdi.

Haber Merkezi

ABD’nin Küba’ya yönelik abluka politikasının tarihi, 1959’da yaşanan Küba Devrimi’nden çok daha öncesine dayanıyor. Küba, İspanyol sömürgeciliğine karşı verdiği üçüncü bağımsızlık savaşını 1898’de kazanmış, ancak bu defa ABD üllkeyi işgal etmişti. Ardından ABD Küba’nın “bağımsızlığını” tanıdı, fakat anayasada, ülkeye müdahale edebilme yetkisi veren bir madde koyulmasını sağladı. 1917 yılında ABD başkanına düşman ve onun müttefiki varsayılan ülkelerle tüm ticari ilişkileri durdurma yetkisi tanındı. Devrimin olduğu 1959’dan sonraki iki yıl, ABD, bu yetkiye dayanarak Küba’ya ambargo uygulamaya başladı.

Devrimden iki yıl sonra, 1961’de çıkarılan bir yasayla ABD başkanı Küba’ya ticaret alanında “kapsamlı ambargo” yetkisini kullanarak ablukanın fitilini ateşlemekle kalmadı, aynı zamanda uluslararası alanda yapılacak tüm yardımlardan Küba’nın faydalanmasını engelledi.

1962’deki füze krizini fırsat bilen dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy, Küba’ya “topyekün ambargo” ilan etti. 1963’de Küba varlıkları ile ilgili özel bir yönetmelik çıkarıldı. Buna göre; Küba mallarının ülkeye girişi yasaklandı, Küba’nın ABD’deki varlıkları donduruldu.

Amerikan vatandaşları ve Amerika’nın yetki alanındaki tüm kişilerin Küba ile herhangi bir finansal ilişkiye girmesi ve diğer ülkelerin Küba’yla dolar üzerinden yapacağı tüm işlemler yasaklandı. Dolar üzerindeki yasak bugüne kadar Küba’nın ticari ve finansal sektöründe çok büyük kayıplar vermesine yol açtı. Küba, hemen her ticari işlemde, bankacılık aşamasında bu yasak nedeniyle ekstra maliyetle karşı karşıya kalıyor.

Sovyetler Birliği ve sosyalist blokun çözülmesinin ardından tüm kapitalist dünya, Küba’nın da “bugün-yarın” yıkılacağını varsayıyordu. Küba halkı, sosyalizmden vazgeçmek yerine, “Özel Dönem” denilen bu mutlak yoksulluk dönemini atlatmak için bir strateji ortaya çıkarınca, ABD ablukayı ağırlaştıran adımlar attı. Küba’nın tüm dünyayla ilişkisinin kesilmesi anlamına gelen 1992 tarihli Toricelli Kanunu’yla Amerikan şirketlerinin 3. ülkelerdeki alt kuruluşlarının Küba ile ticareti yasaklandı ve Küba limanlarına giriş yapan gemilerin 180 gün dolmadan ABD sınırlarındaki hiçbir bölgeye giremeyeceği belirtildi. 

1996’da çıkarılan Helms-Burton kanunuyla Küba’yla ticaret yapan şirket başka ülkeye ait olsa bile aleyhine ABD’de dava açılabilir ve şirket yöneticileri, yöneticilerin aileleri, ABD’ye girmekten men edilebilir hale geldi. Küba’nın kamulaştırdığı şirketlerle iş yapanlar da bu kanunla cezalandırılabilir hale geldi. ABD’nin uyguladığı “ambargo”nun özellikle bu kısmı, Küba’nın bu politikaya ısrarla “abluka” demesinin gerekçesini oluşturuyor. ABD, üçüncü ülkeleri zorbalıkla Küba’dan uzak tutmaya ve kendi tek taraflı yaptırım politikasına uymalarını sağlamaya çabalıyor.

Sadece şirketler değil; sıradan vatandaşlar bile Helms-Burton yasasıyla gündeme gelen cezadan paylarını aldılar. Küba’ya insani yardım gönderen insanlara para cezası verildi, Küba’ya birden fazla giriş yapanlar sorguya çekildi. Başka ülkelerdeki Küba’ya ait resmi elçilik ve konsolosluklar ne para transferi yapabildi ne kargo ya da posta gönderebildi ne de elçiliklerin ihtiyacı olan teknolojik ekipman, araç kiralama gibi günlük sıradan ihtiyaçlar karşılanabildi. 

Obama’nın başkanlığının son döneminde gündeme gelen ABD-Küba ilişkilerinin normalleştirilmesi girişimi sırasında özellikle doların kullanılabilir hale gelmesi, Küba’da uluslararası bankaların var olması, bireysel ya da ticari hesapların açılması ve Küba mallarının ABD’ye girebilmesi gibi umut vadeden düzenlemeler, kabul edilen malların en yüksek gümrük vergisine tabi olması, şirketlerin alacakları cezalardan halen korkmaları gibi sebeplerle teoride avantajlı olsalar da pratikte asla gerçekleşmediler.

Ocak 2017’de Donald Trump, göreve başlamasıyla birlikte, Obama döneminde atılan küçük de olsa olumlu adımları geri aldı, Küba’ya karşı saldırgan bir politika izlemeye devam etti. Bu politikanın en çarpıcı ve insanlık dışı örnekleri Covid-19 pandemisi sırasında yaşandı. ABD ablukası, Küba'nın İsviçre’den solunum cihazı almasına engel oldu. Ayrıca Küba’ya solunum cihazı sağlayan iki ABD şirketini satın alan bir başka ABD şirketi, Küba’ya yapılan sevkiyatın askıya alındığını bildirdi.

Küba’ya yönelik ABD ablukası, 1990'lardan beri her sene Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ABD ve birkaç Pasifik adası dışında tüm ülkelerce kınanmasına rağmen sürüyor. Türkiye, oylamanın yapılmaya başlandığı tarihten bu yana Küba lehine ve ablukanın kaldırılması için oy kullandı. Ablukayı ara ara İsrail destekledi, geçen yılsa Brezilya’nın faşist devlet başkanı Bolsonaro ülkesini bu onursuz listeye yazdırdı.

Ablukanın Küba'ya 60 senedir verdiği zarar, Küba halkının yüksek bir refah düzeyi yakalamasını engelleyecek kadar büyük. Hesaplanan rakamlar, her sene milyarlarca doları buluyor.

2019 yılında Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin yayın organı Granma’da Birleşmiş Milletler’e sunularak karar altına alınan abluka raporundaki resmi veriler paylaşıldı.

Altmış yılı aşkın süredir devam eden bu politikanın toplam zararı, cari fiyatlarla: 138.843.400.000 doları, ablukanın sebep olduğu toplam ölçülebilir zarar 922.630.000.000 doları aştı.

Küba’ya sağlık alanındaki yaptırımların neden olduğu zarar, tartışmasız bir gerçek. Bu düşmanca politika kanser gibi ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların yanı sıra gerekli teknoloji, ham madde, reaktifler, tanı araçları, ekipman ve yedek parçaların alımını engelliyor.

Gıda ve Tarım alanında, ablukanın verdiği hasarın 412.230.614 dolar değerinde olduğu hesap ediliyor.

Turizm sektöründe hesap edilen zarar 1 trilyon 383 milyar dolar. Araştırmalar, abluka olmasaydı Küba’ya bir yılda gelen ziyaretçilerin yüzde 35’inin ABD’den olabileceğini gösteriyor.

Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi (CIGB), diyabetik ayak ülserlerinin tedavisinde türünün tek ilacı olan Heberprot-p’nin ABD’ye potansiyel ihracatından elde edilemeyen gelirlere dair bir rapor hazırladı. Şayet bu hastalığa sahip ABD’li hastaların yalnızca yüzde 5’i Heberprot-b’yi yıllık olarak kullanırsa, bu ihracattan elde edilecek olan gelirin 2018 yılında 103 milyon dolara ulaşabileceği tahmin ediliyor. Küba şirketi Farmacuba, ilaç üretimi için hammadde temininde pek çok zorlukla karşılaşıyor..

Dış ticaret alanında ABD ablukasının neden olduğu toplam zarar, uluslararası ticari faaliyetlerin yürütülmesini engelleyen hususların artışı da göz önüne alındığında, 2.896.581.555 dolara ulaştı.

Ancak tüm bu haksız ve insanlık dışı ablukaya rağmen, Küba sosyalizme olan inancından ve onurlu duruşundan taviz vermeden, boyun eğmeden dimdik durmaya devam ediyor.