Kitap | Daralan

Mete için yıllardır duvarda asılı duran bağlama yerinden iner ve umutların türküleri tellerde yankılanmaya başlar.

Nişan Mesut Oyardı

“Kendi iyiliği yetmiyor insana. Başkaları iyi olmazsa, kendi iyiliğin de eksiliyor. Görmezden gelmek, sağır olmak yakışmıyor bize…” 

“Kentin söküğü” bir sokak, yoksullukla örülmüş evler ve ailesine “yama” olarak tutturulmuş bir çocuk: Mete.

Kendisini yama olarak tanımlayan Mete’nin hayatı daracık bir alanda geçiyor. Belki içini daraltan da bu dar alan. Küçük bir Anadolu kentinin yoksul bir sokağında 5 numaralı ev. Duvar ustası babasının nesi var nesi yoksa ortaya koyarak var ettiği evlerinin önü ıssız, çevre sokaklar sessizdir. Betondan şehre yukarıdan bakar ve oraya ait değillermiş gibi gelir ona. Daralan da hapsolmuştur Mete. Şehrin bir köşesine ucundan iliştirilen bu sokak, Mete’nin çıkışsızlık duygusunu durmaksızın besler. 

Evden başka gidecek yeri yoktur Mete’nin. İç sesini dinlese başka keşiflerde bulunacaktır ama dış sesi aksi gibi hep dingin kalmayı öğütler. Ailesinin zor durumuna, yatalak ablasına bakmak zorunda kalışına isyan etmek yerine oraya sığınmayı tercih eder.

“İşte bu yüzden seviyorum evimi. Bazen ustalıkla kullandığım bir uzay aracına benzetiyorum bu evi. Bedenimin dışındaki dünyada ne olursa olsun, ona kaçıp sığındım mı her şey yoluna giriveriyor… Delice bir hızla uzaklaşıyorum kaçmak istediklerimden.” 

Küçük teyzesi gelene kadar Mete dış dünyadan gelen her şeye kapatır kendini. Teyzesi geldiğinde ise başka bir dünyanın varlığını fark eder. Tepeden baktığı ve kendisiyle beraber koca bir mahalleyi dışında bıraktığı o beton şehre başka bir gözle bakmaya başlar.

Sokağa yeni taşınan karşı komşunun evinden yükselen çığlıklar farklı bir boyut kazandırır sokağa. Kulaklarını tırmalayan çığlıklara karşı, kapı ve pencerelerini kapatmakla yetineceklerdir, acıma duygusuyla. Annesi noktayı koymak ister, “Karışılmaz böyle şeylere” diyerek. Ama küçük teyze kentlidir, gücünün farkındadır. Daha çok bilenir karşıdan gelen seslere, bu sessizlik karşısında. Sessiz kalmak, en az şiddet kadar ortak olmaktır zulme. Tüm aile tanık oldukları zulüm karşısında derin bir üzüntüye kapılır. Öyle ki yaşadıkları tüm badirelere rağmen yüzleri gülebilen ailenin tek güzel şeyi, huzurları ellerinden alınır bu zulümle. Ama ne çare, karışılmaz böyle şeylere. 

“Kendi iyiliği yetmiyor insana. Başkaları iyi olmazsa, kendi iyiliğin de eksiliyor. Görmezden gelmek, sağır olmak yakışmıyor bize…” 

Teyzesinin konuşmalarının tamamını anlamasa da Mete, kendisinde, evlerinde hatta kentin söküğü bu sokakta bile bazı şeylerin değişeceğini hisseder.

Sakat kalan ablasına alınacak akülü tekerlekli sandalye, ona yeni bir hayat verilmiş gibi heyecanlanmasını sağlar. Yapabileceklerinin sınırı bir anda genişler. Komşu evde yaşanan şiddete karşı teyzesinden çıkan gür, “Yetti artık!” sesi, o an fark edilmese de hem şiddet görene hem de çevredeki herkese özgüven ve cesaret aşılar. 

Karşı evde para için zorla evlendirilmek istenen Kader, kaçar ve kendi yazgısını eline almak için yollara düşer. Sistematik şiddet gören anne dayanamaz ve küçük oğlu Ömer’le birlikte Metelerin evine sığınır. Karşı evdeki Zebella, iyice hınçlanırken onların yanıtı kaçıp saklanmak değildir. Yan yana gelir ve dayanışma içinde olurlar. Mete için yıllardır duvarda asılı duran bağlama yerinden iner ve umutların türküleri tellerde yankılanmaya başlar.

“Ezgiden ezgiye daha çok ısınıyor, hiç üşümüyoruz. Karşı evdeki Zebella’nın sızıp kalmadan önce bizi duyduğunu, kendi öfkesinde boğulduğunu, asıl yenilenin kendi olduğunu hayal ediyoruz.

Şimdi içimiz rahat. Biz çoğuz, o tek. Biz bir aradayız, o yalnız. Hiç korkmuyoruz.”

KÜNYE: Daralan, Mine Soysal, Günışığı Kitaplığı, 2017, 215 syf

Nişan Mesut Oyardı