AKP iktidarının salgının ortaya çıkmasından kısa süre sonra açıkladığı ilk paketlerden birinde yer alan Kısa Çalışma Ödeneği’nde (KÇÖ) bir yıl geride kalmak üzerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ödemenin son defa olmak üzere Mart ayı sonuna kadar uzatıldığını açıkladı.
Biz de Erdoğan’ın ve AKP’li bakanların en başından bu yana “işçilere müjde” gibi sundukları ödeneğin bir yılının emekçiler için ne anlama geldiği sorusuna yanıt aradık.
Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Ağı, daha ödeneğin gündeme geldiği ilk günlerde, meselenin gerçek boyutuna işaret ederek şöyle diyordu:
“Kısa çalışma ödeneği (KÇÖ) ekonomik kriz, doğal felaket veya salgın hastalık gibi zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması halinde patronlara tanınan bir imkândır. Çünkü KÇÖ süresince patron, işçinin ücretini ve SGK primlerini ya hiç ödemez ya da kısmen öder; işçi normalde aldığı ücretin altında bir ödenek alır.”
Asgari ücretle çalıştırılan binlerce işçi, bu süreç boyunca patronun başvuru nedeniyle kısa çalışma kapsamına alındı ancak tam zamanlı çalıştırılmaya devam etti. İşten atma tehdidiyle kısa çalışmaya itiraz etmemeye ikna edilmeye çalışan işçilerin bu kapsamda devletten aldığı 1,580 TL tutarında Kısa Çalışma Ödeneği’nin üzerindeki kısım ise patron tarafından karşılandı ya da bu ücretin üzerine sadece küçük ekler yapıldı. Üstelik işçi bu süreç boyunca emekliliğe esas teşkil eden sigorta primlerinden de mahrum kalmış oldu.
Bir yıldır patronların çıkarı için devam eden uygulamanın son ayında, uygulamaya fazlasıyla maruz kalan özel okul öğretmenleriyle konuştuk.
İşte öğretmenlerin KÇÖ deneyimleri…
‘Daha fazla çalıştırıp daha az çalışıyor göstermek çok büyük bir ahlaksızlık’
Aslı: Kısa Çalışma Ödeneği tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Pandemide insanüstü bir çaba gösterip, otuz saati aşkın "online" derse girip üstüne birçok toplantıya katılıp velilerle sık sık iletişim kurmanın hediyesi olarak bizi daha az çalışıyor göstermek çok büyük bir ahlaksızlık.
‘MEB’in üç maymunu oynaması ayrı bir utanç’
Özel okulları ayakta tutabilmenin yolu olarak çalışanların maaşına, sigortasına göz koymak pandeminin faturasını bize çıkardıklarını gösteriyor. Okul patronlarının bizi kağıt üzerinde daha az çalışıyor göstermeleri karşısında MEB'in üç maymunu oynaması ise ayrı bir utanç. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk adına ben utanayım bari. Kendilerinde zerre utanç belirtisi yok ne de olsa.
Ahmet: Aktif olarak hatta iş yüküm ve çalışma saatlerim göz önüne alındığında kısa değil çok daha uzun bile çalışmışken eksik sigorta ya da bölünmüş maaş ile karşılaşmamın hiçbir nedeni yoktu aslında. Boş yere yaşatıldı bu durum…
‘Yedi gün sigortam yatıyor, tam mesai çalışıyorum’
Ekin: Yaklaşık bir yıldır KÇÖ almaktayım. Aylık yedi günlük bir sigortam olmasına rağmen tam mesai çalışıyorum, anlaştığım ders saati üzerinden derse giriyorum.
Dönem başında anlaşmış olduğum ücreti alıyorum yani. KÇÖ’nün üstü tamamlanarak hesabıma yatıyor, bu da demek oluyor ki aslında kısa çalışmaya tabii değilim.
Okul KÇÖ’den faydalandığı için sigortadan kaçıyorlar. Burada da çok ciddi bir emek hırsızlığı yapılıyor. Özel okul patronlarının cepleri dolarken eğitim emekçilerinin hakları göz göre göre gasp ediliyor.
Hem kıdem hakkımız elimden alınmış oluyor hem de emekliliğimiz gecikiyor.
Her şeyden önce haksızlığa uğradığını bile bile bir işi devam ettirmek hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak çok zor.
Devlet tarafından tam mesai yapan kurumların tespiti bu kadar kolayken bizi bu çalışma sistemine mahkum ettikleri için tüm özel okul öğretmenleri gibi ben de bıkkın bir vaziyette işimi yapmaya çalışıyorum.
Umuyorum bu günler bir an önce geride kalır ve hakkımız olan sigorta primlerimiz bir an önce tamamlanır.