Kirazlı protestolarının yıldönümündeyiz: Gözümüz üzerinizde!

26 Temmuz Çanakkale Kirazlı'da Alamos Gold'un altın madenine karşı çadırlı direnişin birinci yıldönümü. Halkın yeterli süre beklenirse itirazlarını unutacağı varsayımına yaslananlara söylenecek söz belli: Gözümüz üzerinizde!

Zafer Anayurt

Altının ons fiyatı tekrar 2011’deki rekor fiyatına erişirken, Çanakkale Kirazlı altın madeni projesinin tekrar harekete geçme olasılığı bölge halkını tedirgin ediyor. Altının artan fiyatına karşılık düşen yerel proje maliyetleri, zaten Alamos Gold’un başındaki McCluskey tarafından önceden “düşük maliyetli, yüksek verimli” bir proje olarak ifade edilen projenin devamını bugünlerde daha istenilir hale getirdi.

Bilindiği üzere 2019’un yaz aylarında yoğunlaşan protestolar sonucunda operasyonun Türkiye kolu olan Doğu Biga Madencilik'in ruhsatı yenilenmemiş, ancak iptal de edilmemişti. Bu şekilde firmanın ileride yenilenecek ruhsat beklentisi ile inşaat çalışmalarından bir kısmına devam etmesi yolu açık kaldı. Alamos Gold’un kendi verdiği bilgilere göre madencilik ruhsatının yenilenmemesine rağmen 2020 yılının ilk çeyreğinde de 1.6 milyon dolarlık proje harcamaları yapılmaya devam edildi. Şirket tarafından Toronto Borsası’na sunulan 2020 birinci çeyrek raporunda, “bütün mevzuat gereklerinin yerine getirildiği, dolayısıyla ruhsatı vermiş olan hükümetin yenilemeyi de yapmasının beklendiği” ifadesi yer aldı.

Geçmişte neler olmuştu?

ÇED raporunda belirlenen ağaç miktarının çok daha üstünde ağaç kesildiğini vurgulayan fotoğrafların yayınlanması büyük bir tepki oluşturmuştu. Uydu fotoğraflarının tarihsel olarak incelenmesi ile geçmişte sık bir bitki örtüsüne sahip olan 2 kilometrekareyi aşkın bir alanın ağaçsızlaştırıldığı belli oldu. Alamos Gold CEO’su McCluskey’in 5 milyon dolar ödeme yaparak hükümet organları tarafından ağaç kesimi yaptırıldığına ilişkin açıklaması basında yer aldı.

Kesilen ağaç sayısı üzerine saptırılan, gereksiz ve sonuçsuz bir tartışma vesilesiyle kol kalınlığındaki düzensiz yetişmiş bir ağacın ağaç sayılmadığını, öte yandan ağaçlandırma sırasında dikilen ve tümü yaşamayacak olan bir karış boyundaki fidanların bile 1 ağaç sayıldığını öğrendik. Ormansızlaştırılan bölgenin yüzey toprağının kaldırılması ve derine yapılan kazıyla ortaya çıkan kükürt ve diğer ağır madenlerin yağmur sularına karışarak tarımsal alanlara, akarsulara, yeraltı sularına ve denize akması olasılığı dile getirildiğinde, projenin Çanakkale’ye su sağlayan Atıkhisar barajından 14 kilometre uzakta olduğu savunmasına gidildi. Ancak, proje sahasının çok yakınında bulunan ve Atıkhisar barajına su sağlayan derelerin varlığını haritaya göz atmakla görmek mümkündü.

Çanakkale Kepez’in 30.000 kişilik nüfusu kuyulardan sağlanan ve sorunlu suyla ihtiyacını karşılıyor. Buna rağmen geri kalan şehir nüfusu için bile geleceğe yönelik yetersiz kalması kaygısı duyulan ve şehir halkının tek içme suyu kaynağı olan Atıkhisar barajını besleyen derelerin sızıntı siyanür, kükürt ve ağır madenlerle kirlenme riski altında olması iktidar tarafından pek önemsenmedi.

Bugünün rekor fiyatlarına göre bile değeri 1 milyar doları bulmayan 495.000 ons altın ve (22 dolar ons fiyatıyla) 3 milyon ons 66 milyon dolar değerindeki gümüşü çıkarmak için firmanın ödeyeceği cüzzi bedel ve vergiler (tüm üretilen değerin yüzde onu civarında3), şehir halkının suyuna ve tarımsal üretimde zarar görecek çevre köylerinin zararına karşın tercih edilmişti.

Halktan kopuk kimi çevreci gruplar tarafından insanın doğaya verdiği zarar olarak soyut şekilde gerçek anlamından uzaklaştırılan sorunun özü, küresel madencilik sermayesinin ve şirket hissedarlarının ceplerine girecek kârlar için yöre halkına, doğasına ve tarımsal üretim ortamına zarar verilmesidir. “Orman sincaplarındır” gibi sloganlarla köylünün ve emekçinin yaşamsal şartlarından habersiz çevrecilik tonlarının karşısına çıkarılan, şirket destekli “iş istiyoruz” itirazları, asılsız ve öngörülen zararlarla tartıldığında projeyi meşrulaştırmayacak karşı iddialardır. Bu tür her sorunda işin özüne en uzak mesajları parlatarak öne çıkaran işbirlikçi medya sayesinde en değersiz ve en az destek uyandıracak çevreci savlar ortalığı kaplayarak mücadelenin halk gözünde değersiz kılınmaya çalışılmasını yaşadık. Ancak tutmadı.

Kirazlı olaylarının birinci yılı nedeniyle karşı çıkılanların ne olduğunu hatırlatmakta fayda var:

- Çeşmelerimizden akan ve şu anda bile içilmesi tercih edilmeyen sularımızın yemeklerde bile kullanılamaması ya da kullanılabilecek duruma getirilmesinin yüksek maliyetlerinin belediyeler üzerinden halkın cebinden karşılanması olasılığı vardır. Ülkede ambalajlı su kullanımı milyarlarca liralık bir pazar haline gelmiştir. Kullanmayanlar sağlık riskine, kullananlar su kadar doğal bir kaynak için ücretlerinin ciddi bir kısmını adamaya mecbur edilmiştir. Kaldı ki bugünlerde ambalajlı sular konusunda bile ciddi güvenlik sorunları gündemdedir.

- Yöredeki tarımsal üretimin göreceği zarar köylünün ekonomik zararıdır. Madencilikle kirletilmiş çevrede yetişen tarımsal ürünleri tüketenlerin uğrayacağı sağlık zararları da gözardı edilemez. Madencilik büyük su ihtiyacı yaratarak tarım için gerekli suya da ortak çıkmaktadır. Zaten boşalmış olan köylerde son kalan ve yaşlanmakta olan kesimin tarımdan tamamıyla elini eteğini çekmesi için gereken her türlü sorun mevcuttur ve daha da kötüsü bu süreç desteklenmektedir. Amaç, ücretli işçilikten son kaçış yolu olan toprakla olan ilişkinin kesilmesidir.

- Madenler bir halkın kamusal zenginlikleridir. Üretim zararlarını bertaraf edecek yollar mevcut değil ya da mâli olarak karşılanamıyorsa projelerin hiç devreye alınmaması, eğer doğru şekilde üretim mümkünse üretilen değerin sermayenin cebine inmemesi esastır.

- Biga Yarımadası’nda yürütülen madencilik faaliyetlerinin geçimini turizm ve tarımdan sağlayan yöre halkına verdiği zararların iyi ölçülüp biçilmesi, kâr sermayenin cebine inerken maddi ve sağlık zararları halka olacak projelerin planlanmaması esastır.

Halkın yeterli süre beklenirse itirazlarını unutacağı varsayımına yaslananlara söylenecek söz belli: Gözümüz üzerinizde!