Kılıçdaroğlu: Meclis'in, Anayasa'nın askıya alındığı bir süreçten geçiyoruz

Kılıçdaroğlu, 'Parlamentonun, Anayasa'nın askıya alındığı bir süreçten geçiyoruz. Bir ülkede yasama yargı ve yürütme bir kişinin kontrolü altına girerse o ülkede felaket olur' dedi.

Haber Merkezi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Adım Adım İktidara Projesi Tanıtım ve İlk Eğitim Toplantısı"nda konuşuyor.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:
 
"Genelde CHP'ye şu eleştiri yapılır: 'CHP hiç öneri getirmiyor hep eleştiriyor'. Onlara şu soruyu sorun, hangi soruna çözüm getirmedi? Bizim siyaset tarihimizde son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan partilerden biri CHP'dir. Her soruna yetkin kadrolarıyla çözüm üreten tek parti CHP'dir. Biz Türkiye'ye karşı en ağır sorumluluğu üstlenmesi gereken partiyiz. Çünkü biz kadrolarımızla, varolan sorunları çözme konusunda azimli kararlı ve özgüveni yüksek bir duruş sergilemek zorundayız.

İkinci yüzyıla çağrı beyannamesinin önce felsefesini çok iyi bilmek gerekiyor. Bitirdiğimiz bir yüzyıl, ikinci yüzyılın başlangıcında 5 temel sorunla 83 milyonu karşı karşıya bıraktı. Geçmişten ders çıkaramazsanız sağlıklı bir gelecek inşa edemezsiniz. Bu çağrı beyannamesi Türkiye'de hiçbir toplumsal sınıfı dışlamayan beyannamedir. Bir CHP beyannamesinin ötesinde Türkiye'yi ikinci yüzyıla güçlü bir şekilde sokacak, güçlü bir Türkiye inşa edecek, birlikteliği koruyacak bir söylemdir. İnanç, etnik kimlik üzerine siyaset tarihin tozlu raflarında kalmak zorundadır. Kutuplaşan bir Türkiye bize göz diken egemen güçlerin arzu ettiği bir Türkiye'dir.

Bu beyanname, birlikte yaşama iradesini en güçlü şekilde ortaya koyan bir metindir. Farklılıklarımızı zenginlik görüp bu zenginliği büyütme iradesini ortaya koyan bir beyannamedir. Bu beyanname Türkiye'yi çağdaş uygarlığa ulaştıracak yol haritasıdır.

Havuz medyası da buna itiraz edemedi? 'Şurası yanlıştır' diyemediler. Diyemezler zaten. Böyle bir beyannameyi hazırlamak CHP'ye yakışırdı, biz bunu yaptık. Bu beyannameyi kurultayımıza katılan tüm delegelerin oy birliği ile tarihe miras olarak bıraktık."

'Anayasanın askıya alındığı bir süreçten geçiyoruz'

"Eğitimli, gelişmiş ciddi bir genç kuşağımız var. Mayıs ayında 'İmkanınız olsa yurtdışında yaşamak ister misiniz?' diye soruluyor gençlere. Gençlerin yüzde 62,5'i 'evet' diyor. AK Partili gençlerin de yüzde 47,3'ü 'evet' diyor. Önümüzdeki ciddi tehlikeyi görüyor musunuz? Bir ülkenin gençliği, ben bu ülkede değil başka bir ülkede yaşamak istiyorum diyor. Gercekgundem.com'da yer alan habere göre Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: Eylül'de 'kalıcı olarak başka bir ülke vatandaşlığı verilirse Türkiye'yi terk edip o ülkeye yerleşmeyi düşünür müsünüz? diye soruluyor. Evet diyenlerin oranı yüzde 64. Yüzde 14'ü 'hayır kalırım' diyor. Türkiye'nin gerçek anlamda beka sorunu ne? Bir ülke kendi gençliğini kaybederse Türkiye'nin beka sorunu nedir o zaman? Başka hangi beka sorunundan söz edeceksiniz, işte beka sorunu budur! İkinci yüzyıla çağrı beyannamesi bütün bu gençleri Türkiye'de tutma beyannamesidir ayrıca.

Parlamentonun, anayasanın askıya alındığı bir süreçten geçiyoruz. Bir ülkede yasama yargı ve yürütme bir kişinin kontrolü altına girerse o ülkede felaket olur. Bunu anlatmamız gerekiyor, bizim böyle bir tarihi sorumluluğumuz var.

Gençler hata yapabilirler. Hatası varsa çağırıp konuşacaksınız. Onun gençliğini göz ardı edip de yaptığı bir hata yüzünden kafasına sopayla vuruyorsanız o devlet iflah olmaz. Bir düşünceyi bir genci yok ediyorsunuz. İflas eden bir yargıyla karşı karşıyayız. Yargı sisteminin bu kadar körelebileceği hiç aklıma gelmezdi. Her şey çürüyebilir ama yargı çürümez. Yargının kendi içinde bir öz denetimi de var. Ama alt mahkeme, en üst mahkemenin verdiği karar beni bağlamaz diyorsa, çürüme oradan başlıyor."

'Her şey çürüyebilir ama yargı çürümez'

"İflas eden bir yargıyla karşı karşıyayız. Yargı sisteminin bu kadar körelebileceği hiç aklıma gelmezdi. Her şey çürüyebilir ama yargı çürümez. Yargının kendi içinde bir öz denetimi de var. Ama alt mahkeme, en üst mahkemenin verdiği karar beni bağlamaz diyorsa, çürüme oradan başlıyor. O hakimlerde bir kabahat görmüyorum. O hakimlerin topluma verdiği mesajı 5 maddeyle saydım. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi topluma şu mesajı veriyor: Biz, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaate göre karar vermeyiz. İkinci mesaj şu: Böyle olmadığımız için anayasa ve yasalar bizi bağlamaz. Biz gücümü anayasadan değil, saraydan alıyoruz diyor. Üçüncü mesaj; milletvekilinin yeniden dokunulmazlık kazanması da bizi bağlamaz. Biz yasama organının vekilini Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen yargılarız diyor. Saray’dan talimatı aldım gereğini yapacağım TBMM ne derse desin yapacağım diyor. Bir de şunu diyor. Bizi TBMM başkanı bile eleştiremez. Yasama organına yapılan bir şeye ilk tepki Meclis başkanından çıkmalıdır. Ama sesi çıkamaz. Çünkü o da yetkiyi Saray’dan alıyor. Bir de şu mesajı veriyorlar. Bizim Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uymamamızı Hakimler ve Savcılar Kurulu da sorgulayamaz. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun nasıl hızlı kararlar aldığını biliyorsunuz.

Topluma verdiği 5. Mesaj şu: Biz hukuk devletinin değil şahsım devletinin hakimleriyiz. Dolayısıyla yaptığımız hizmetlerle üst makamlara atanmayı hak ediyoruz. Adaletin olmadığı yerde devlet yoktur. Devletin dini adalettir. Adaleti yok ederseniz, devleti, ekosistemi yok edersiniz. Siz adaleti yok ediyorsunuz. İkinci yüzyıla çağrı beyannamesi bu tür olaylara hiç izin vermeyecek bir beyannamedir.

Anayasa gibi seçim yasası da darbe hukukundan ayrılacak. Vatandaşlara şunu sorun. Milletvekillerini siz mi seçiyorsunuz deyin: Onlar da evet derse, o zaman listeleri sen mi hazırladın diye sorun. Milletvekillerini millet seçmeli. Genel başkan seçmemeli. Seçim yasasında bunu çok açık bir şekilde koyacağız. Ülkenin yarısı kadın ama Meclis’in neden yarısı değil? Siyasi partiler bunu tüzüklerinde yazabilir ama siyasal partiler kanununda yoksa bunun önemi yok. Kadınlar da kadın haklarına sahip çıksın, ben bir erkek olarak sizin haklarınıza sahip çıkıyorum. Darbe hukukunun biçtiği elbise bize dar geliyor, bunu değiştirmemiz lazım. Karl Marx, 'Dünyanın bütün işçileri birleşin' demişti. 21. yüzyılda dünyanın bütün demokratlarının diktatörlere karşı birleşmesi lazım. Demokrasiden olanların bir araya gelmesi lazım. Bir ülkenin büyümesi farklı düşüncelerle kaynaklanır.

Siz siyasal ahlak yasasını çıkarmazsanız, rüşvet alanın büyükelçi olduğu bir ülkede yaşarsanız. Kendisini milliyetçi ülkücü olarak tanımlayan arkadaşlara şunu sorun: Siz misiniz milliyetçi biz mi? Biz, rüşvet yiyen birinin Türk bayrağını taşındığı bir arabayla gezmesini istemiyoruz. Kim bayrağa daha çok sahip çıkıyor? Bu ülkede 10 binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa oturup düşünmemiz lazım. Yüz binlerce kişi çöp konteynerlerinden besleniyorsa oturup düşünmemiz lazım. Eğer sosyal yardım alanlar bunu devletin bir lütfu olarak görüyorsa oturup düşünmemiz lazım. Biz, yatağa hiçbir çocuk aç girmeyecek, hiçbir aile çöp konteynerlerinden beslenmeyecek. Hakkı bir lütuf değil hakkı olarak görecek. Hakkı olduğunda talepte bulunur lütuf olarak görürse talepte bulunamaz."