Kentin imgeleri: Barış Heykeli

Heykeltıraş Ebru Kıdıman, Ankara'nın heykellerinden 'Barış Heykeli'ni yazdı.

Ebru Kıdıman

“Sanat icat edilmiş bir kavramdır” der Larry Shiner ve ekler “insana ait her durum gibi.” Felsefe bu durumu estetik aracılığı ile anlamlandırdı, tarih onu var eden toplumsal olaylardaki gelişimini ele alarak aradı, sosyoloji ise direkt insanlık durumu olarak nitelendirdi, düşünmek, konuşmak, ağlamak gülmek gibi. Ancak bu insani durumların dışında sanatı var eden birkaç temel ve somut öge vardır: İmge, kurgu ve temsil. Sanatın nesnesi bir imgedir. Plastik sanatlarda ele aldığımızda bu imge resim, heykel, rölyef olarak belirlenebilir.

İkinci özelliği ise kurguya sahip olmasıdır. Bu kurgu belli düzenek ve kavramların bir araya getirilmesi ile oluşturulur; tiyatro, roman gibi. Son olarak temsil ise hayatın yeniden kurgulanması, gerçeği belli kurallar dahilinde yeniden sunmak ve yaşamın, yaşamı temellendiren insani olguların yeniden inşa edilmesi, imgenin anlama dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Burada imgenin anlama dönüşmesinden kasıt şudur: Sanatçı için tasarım sürecindeki oluşum, yani nesnenin kendisi basit bir kavrama indirgenebilir. Demokrasi, özgürlük, devrim ya da barış gibi kavramlar sizlerde uyandırdığı şekillerden çok daha başka formlara evrilir bir sanatçının elinde.

Bu haftaki heykelimiz de barış kavramını güvercin uçuran genç bir kadın ve erkek heykeli olarak imgelendiren Burhan Alkar’ın 1979 yılında Sakarya Caddesi yaya yoluna konulan Barış Heykeli.

Burhan Alkar 1930 yılında Filibe, Bulgaristan’da dünyaya gelmiş Türk ressam – heykeltıraştır. 1951’de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun oldu. 1958’de fakültenin asistanlık sınavını kazanarak akademik hayatına başladı. 1960'ta Paris’e gitti ve Julian Akademisi’nde Heykeltıraş Monsieur Mougene’in atölyesinde çalıştı. 1961-65 yılları arasında Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda Monsieur Leyque’in atölyesinde heykel ihtisası yaptı. Ankara, Adana, Erzurum, Paris gibi şehirlere pek çok eser bırakmış, sanat hayatı boyunca ondan fazla ödül ve mansiyona layık görülmüş akademik sanatçılardandır.

Sanatçının 1977’de tasarımına başlayıp 78’de tamamladığı, 1979 senesinde de son durağına yerleştirilen anıtı kil modelleme sonrası bronz döküm tekniği ile gerçekleştirilmiş. Toplan yüksekliği 2,30 metre olan anıt Ankara Sakarya’da yer almaktadır. 1940-50’li yılların kütlesel, hacimli figür üslubu ile modellenmiştir. O kuşak sanatçılarının özellikle yurt dışı eğitim görenlerinin bir dönem çokça kullandıkları az hareketli, az ayrıntılı kabaca hantal etkilerin görüldüğü eserlerdendir. Anti-estetik olarak nitelendirilemez ancak fazlaca benzerleri görülür üslup olarak. Dünya genelinde künyeleri olmasa birbiriyle karıştıracağımız pek çok eser görebiliriz bu sebepten.

“Heykelin dili yalın olmalıdır” der Bouirdeu ve ekler “imgenin dili yalınlaştıkça anlatacakları artar.” Tam da anlatılmak istenilen şeyin imgesidir bu heykel. Barışı üç figürde anlatabilme özelliğine sahiptir. Sayfalarca alt metne ihtiyaç duymadan anlatılmak istenilen, sanatçının barış kelimesinin onda bıraktığı izlenimle uygulamasını tamamlamış. Kişiden kişiye göre değişebilir elbet bu anlatım, herkes farklı bir yorumla yola çıkabilir, tabii ki kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Fakat ironik anlam karmaşasına sebep olacak uygulama-isim görmezsiniz sanat eserlerinde.

Kısaca düzen siyasetçilerinden çok farklıdır durum. Görüşü ne olursa olsun sanatçı ürünü tasarlar, ortaya koyar, adlandırır. Küçük de olsa bir etkileşim uyandırır izleyicide, politik yaklaşımlardan farklı olarak. Ülke siyaseti ya da onların yaptığı eylemler ile davranışlar arasında örtüşmeyen bir ilişki vardır. Sonuçları ise estetik tartışmalara değil, insanlık suçu olacak etkenlere yol açar. 1974’te Alkar’ın heykeliyle çağdaş sayabileceğimiz bir adlandırma mesela “Kıbrıs Barış Harekâtı”. Harekât kelimesi aslında fiilin nereye varacağını belli etmiş bizlere ama sonuç? Adı süslenmiş bir savaş! Uluslararası kuruluş kararlarının çoğu, oluşan durumu "yasadışı istila" olarak tanımlamaktadır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bu harekatı on sene sonraki yapılandırmalarında işgal olarak değerlendirmiştir. Ya da yakın geçmişimizde yaşanılan “Zeytin Dalı Harekâtı”. Zeytin dalı da mitolojik bir barış simgesidir ancak kullanım yeri ile yapılan eylem arasında uçurum vardır. Kaybedilen onca can, yok olan yapılar, umutlar… Bir kişinin dudağından çıkan bir kararla menfaat uğruna harcanan paralar. Sanatı, sanata dair her şeyi -ki onlara hitap etmiyor, onlar için provokasyon göstermiyor ise özellikle- ucube, gereksiz harcama, kara para aklama olarak görürler ya kendi rant meseleleri, hegemonyaları için yok olan topraklar, ağaçlar, canlar hiç sayılır. Adıyla ters düşmüş sanat nesnesine rastlamazsınız, koca sanat tarihinde ama kendi adıyla alakası olmayan pek çok savaş, harekat, fetih, hükümet kararı görürsünüz. Eylem uygulanır, üst rütbeler madalyalar alır, olan emekçi çocuklarına, halkın çoğunluğuna olur. Bizler de susarız.

Yapılacak bir savaş varsa bu savaşı kendi özgürlüğümüz için, sınıf ayrımlarını ortadan kaldırmak için versek... Sınıfsız bir toplumun dünyayı ne kadar güzelleştirdiğini görsek... Hiçbir şey yapamıyorsak ham madde ya da rant için insan katledilen savaşların adını süslemek yerine bizi gerçekliğe, bilime, eğitime yönlendiren sanat eserleriyle şehrin dört bir yanını süslesek... Mümkün mü?

Genç bir kız ile erkeğin birlikte uçurdukları güvercin özgürlüğe ve barışa kanat çırpsın, heykel kent sakinlerinin, güvercinlerin, sevdalıların ve Dil Tarih öğrencilerinin buluşma noktası olmaya devam etsin. Biz Sakarya Caddesi’nden yukarı doğru biraz yürüyelim. Şimdi polis merkezi olmuş, yanından geçenlerin varlığını unuttuğu, insanca yaşamak nedir onu anlatan İnsan Hakları Anıtı’na kısa bir ziyarette bulunalım. Bir sonraki yazıda... Ne dersiniz?