Kentin İmgeleri: Ankara’nın Heykelleri – 2 / Eller

Abdi İpekçi Parkı’nın içinde de dünya çapında ses getirmiş bir olaya şahitlik eden bir çift el vardır. 1980 sonrası Türkiye’nin en büyük toplu iş bırakma eylemiyle tüm Türkiye’ye yayılmış işçi eylemi Tekel Direnişi’ne...

Ebru Kıdıman

Heykel varoluşu açısından dokunsal bir nesnedir. Dokunulmak, hissedilmek ister. İster figür olsun ister soyut, büyük boyutlu ya da küçük boyutlu, izleyicisi ile buluşma anından itibaren kendini anlatım şekli yalnızca izlenmek değil izleyici ile temas halinde olmaktır. Sergi salonlarında, müzelerde ve kamusal alan heykellerinde heykele yapılan en büyük ayıp da heykel ile izleyicisi arasına konulan sınırlardır. Kamusal alan heykellerine yapılan en büyük sınırlama çevre düzenlemesi adı altında etrafına konulan ağaçlar ve çiçekler, trafik levhaları, aydınlatmalardır. Bu tür ekipmanlar hem heykelin görünürlüğünü engeller hem de dokunsal ve üç boyutlu olan nesneyle aranıza sınır koyar. Bu heykeller hiç fark etmesek de aslında bize dair pek çok şeye tanık olurlar; bu sebeple o sınırların ortadan kalkması gerekir. Büyük bir bahçenin ortasında herkese tepeden bakan bir şekilde bulunduğu alanda yaşanılan pek çok olaya şahitlik eden bu imgeler heykeltıraşların atölyesinden çıktıktan sonra topluma ait değil midir artık? Bize dair ve bizimle...

Abdi İpekçi Parkı’nın içinde de dünya çapında ses getirmiş bir olaya şahitlik eden bir çift el vardır. 1980 sonrası Türkiye’nin en büyük toplu iş bırakma eylemiyle tüm Türkiye’ye yayılmış işçi eylemi Tekel Direnişi’ne...

Peki bu uluslararası ses uyandıran direnişin sebebi neydi? Kısaca bahsetmek gerekirse:

2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, Türkiye'de izlenen özelleştirme politikalarının sonucu olarak çok sayıda devlet kuruluşunun özel sektöre çeşitli satış yöntemleriyle geçmesini sağlayan politikaları sermaye sınıfı adına uygulamaya devam etti. Bu politikaların bir sonucu olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 yılının Şubat ayında TEKEL'in sigara ve tütün bölümü için ihaleye çıktı. İhale sonucunda British American Tobacco (BAT) 1 milyar 720 milyon dolar vererek TEKEL'e ait Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya, Samsun ve Tokat sigara fabrikalarının “sahibi” oldu. İhaleden kısa bir süre sonra da BAT, özelleştirme yöntemi “varlık satışı” olarak belirlenen ve bir istihdam garantisi bulunmayan sözleşmeyi gerekçe göstererek, Türkiye’deki fabrikasında çalışan işçilerin çoğunu işten çıkaracağını duyurdu. Özelleştirme sonucunda halkın emeği ile on yıllar içinde yarattığı değere konan firma, 10 bin 818 TEKEL işçisinden 8 bin 247'sinin iş akdini feshetti. Daha önce özelleştirilen devlet kurumlarındaki işçilerin başka devlet kurumlarına aktarıldığı olmuştu. Ancak hükümet bu sefer aynı yöntemi seçmedi ve işçileri 4/C'ye geçirmeyi önerdi. İşçiler ise bu öneriye aşağıdaki maddede yer alan temel gerekçelerle karşı çıktı.

Tekel Direnişini alevlendiren temel sebepler bunlardı belki. Ancak başka bir şey daha vardı. Yıllar önce binlerce kişinin uğruna can verdiği, işkence gördüğü emekçiyi kölelikten kurtaran, belki mukayese edilemez ama bir nebze insancıl yaşama hakkı kazanan yüzlerce kişinin edindiği hakları tekrar ellerinden almaya çalışan bir hükümet politikası ve buna dur deme cesaretinin göstermiş örgütlü bireyler vardı.

Ve böylesi yürekli bir direnişe tanıklık eden bir çift el... Direniş süresince kimi işçilerin üstüne çıkıp bayrak açtığı, kimilerinin üzerinde kameralara zafer pozları verdiği, etrafında halaylar çekilen, birçok slogan duymuş ‘80 sonrası en büyük emekçi direnişine kucak açmış bir heykel... Yanından geçip gidenler kimin yaptığını bilmez meraklısı dışında. Bazılarının ‘özgürlük anıtı’ bazılarının da ‘dua eden eller’ dediği heykel. Kızmak hakkına sahip değiliz, girişte de bahsettiğim gibi ülkemizin belediyecilik anlayışının -yaptım oldu- algısının sonucudur. Kamusal alandaki heykellerin kaidesine ufak bir heykel kimlik bilgisi vermek, heykeltıraşını, tarihini, eserin adını vermek çok da zor olmasa gerek. Belediyeler ya da sanat alımlayıcıları bu duruma dair bir özen içerisine girinceye dek kısaca eser ve üreticisi hakkındaki bilgileri sizlerle paylaşayım.

Eser 1979 yılında sanatçı Metin Yurdanur tarafından yapıldı. Metal konstrüksiyon üzeri beton dökümdür. Eserin gerçek adı ‘Eller’dir ve Abdi İpekçi Parkı’nda sergilenmektedir. Bulunduğu yerleşkede ilk yıllar heykelin tamamını görmemizi engelleyen bir metrelik çalılar yoktu muhtemelen. Güncel fotoğrafında bulunan çalılar tam da bahsettiğim izleyici ve eser arasındaki bağı koparan heykelin tamamını görmemize engel teşkil eden çevre düzenlemesine örnektir.

Eser sahibi Metin Yurdanur, 1951 yılında Sivrihisar’da doğdu. 1972 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun oldu. 1972-1978 yılları arasında öğretmen okulu ve liselerde öğretmenlik, 1978-1981 yıllarında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nde modelaj öğretmenliği yaptı. 1979 yılında Ankara Belediyesi’nin “kentin plastik unsurlarla donatılması projesi” kapsamında, gelen talep üzerine çeşitli heykel tasarımları hazırladı. Bunlar bugün Abdi İpekçi Parkı’ndaki “Eller”, Gar Meydanı’ndaki “Miras”, Batıkent’teki “Dayanışma”dır. 1981 yılında serbest çalışmaya başlayan sanatçının dünya çapında 100’den fazla heykeli bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı Almanya, Japonya, Macaristan, Libya, Türkmenistan, Moğolistan ve Küba’da bulunmaktadır. 2005 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi yerleşkesinde 50’den fazla heykelden oluşan “Ben Anadoluyum, Ben Cumhuriyetim, Ben Halkım” adlı bir yıl süreli sergiyi açtı. Her yıl farklı bir üniversitede tekrarlanan; kültür ve sanatı öğrenciler, akademisyenler ve bölge halkı ile paylaşan sergi, Türkiye’de ilk ve tek olma özelliğine sahiptir. Sanatçının Sivrihisar’da yaklaşık yüz bin metrekarelik bir alanda eserlerinin sergilendiği bir açık hava heykel müzesi bulunmaktadır. Aynı alanda bulunan “Sivrihisar Belediyesi Metin Yurdanur Kültür Sanat Evi ve Heykel Bahçesi”nin  restorasyonu T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eskişehir Valiliği ile Sivrihisar Belediyesi'nin destekleriyle 2016 yılında tamamlanmıştır. Sanatçıya ait olan bu tarihi konak, tescilli kültür varlıkları listesindedir ve Surp Yerrortutyun Kilisesi’nin yanında bulunmaktadır. Sanatçı Ankara’da bulunan heykel atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.

Eserler sanatçısının elinden çıkıp izleyicisiyle buluştuktan sonra başka bir kimlik kazanır, onu izleyen her bireyle farklı bir bağ kurar, bulunduğu alanla bir bütün olur. Kentin imgesi haline gelir. Bu imgeler kimilerinin ortak buluşma noktası olurken Yurdanur’un ‘Eller’i gibi kimi heykeller de toplumsal bir hareketin sembollerinden olur, halka dayatılan bir olgunun kırılma noktasında tarihe tanıklık eder.

Abdi İpekçi Parkı sadece Tekel ile özdeşleştirilebilecek bir yer değil elbette. Sıhhiye’deki 1 Mayıs kutlamalarının soluklanma yeridir Abdi İpekçi Parkı ve Eller heykeli, belki 1990’larda bahar eylemlerinde bir el dayanıp, bir sırt yaslanıp yorgun bir gövde dinlenmiştir Eller’de. Her gün binlerce emekçi geçer Eller’in yanı başından telaşla. İşsizler parktaki banklarda, ağaçların gölgesinde beklerken seyre dalar heykeli. Kamusal alana ait eserler belli ki sınıfsız toplum kuruluncaya dek Tekel’e benzer kendi tanıklıklarını, hikâyelerini biriktirmeye devam edecekler. Bir gün bu hikâyeler yeni imgelerin doğuşuna, Ankara’nın gri betonlarından arta kalan birkaç yeşil alanda kendi hikayelerini biriktirmek için yeni yaratımlara yer açacaklar. Eller sıkılı yumruk olup Sıhhiye’den Kızılay’a yürüyecekler...