Kara Cuma: Sorumlularını halk affetmeyecek

Görünen o ki gündem dedikodunun çekiciliğine kapılanlar tarafından yine iktidar içindeki çatışmalara odaklanmış durumda. Oysa asıl unutulmaması ve unutturulmaması gereken şey bu: Cuma akşamı çok büyük bir toplum suçu işlendi...

Volkan Algan

Hafta sonu için iki günlük sokağa çıkma yasağı ilan edilmesinin ardından yaşanan kaos ve sonrasındaki gelişmeler Cuma gecesinden beri Türkiye’nin gündeminde. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ortaya çıkan görüntüler üzerinde sorumluluğu üstüne aldığını söyleyerek istifa etmesi beklenmedik bir gelişmeydi, haliyle şaşkınlık yarattı. Erdoğan’ın istifayı kabul etmemesi üzerine görevine dönen Soylu yaptığı açıklamada "Sokağa çıkma yasağı ile ilgili, sorumluluğumuzun gereği aldığım karar üzerine milletimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın tutumu beni mahcup etmiştir. Devlet ve milletin emanetinde atılan adımlarda eksikliğimizin bu iki irade tarafından insani bir durum olarak kabul edilip onarma hakkı verilmesi, sorumluluğumuzu arttırmıştır. Allah mahcup etmesin. Milletimizin hizmetinde yola devam inşallah" ifadelerini kullandı.

“Her şey koca bir saçmalığa dönüştü. Aniden duyurulan sokağa çıkma yasağının neden olduğu panik hali ile normalde yapmayacağınız, kaç gündür iyi kötü dikkat ettiğiniz el yıkama, sosyal mesafe, maske gibi önlemler bir an için unutulup ancak bir kargaşa ortamında yapılabilinecek tüm hataları topluca yapma koşulları oluşturuldu.

Bu gelişmeler gözleri tabii ki AKP içi hiziplere çevirdi. Çok sayıda senaryo daha o saatte yazılmaya başlandı. 

Soylu ve Berat Albayrak’ın merkezinde durduğu Pelikan grubu arasındaki gerilim biliniyor. Hatta istifanın ilk anlarında "Pelikancıların Soylu’nun başını yediği" yönünde çok fazla yorum yapıldı. Bu tür adımların Erdoğan’dan bağımsız atılmadığı da bilindiğinden çoğu kişi Soylu’nun ipinin çekildiğine inanmıştı. Ancak beklenen olmadı ve Soylu, en azından şu an için, eskisinden daha güçlü olarak koltuğunda oturmaya devam ediyor.

Belli ki artık iktidar bloğundaki gelişmeleri geçmişin ezberlerine dayanarak hızlıca yorumlamaya çalışmak pek iyi bir seçenek değil. Tabii herkesin bildiği bir başka şey de Türk siyasetinde “istifa” gibi bir geleneğin olmadığı. Dolayısıyla, hele Soylu gibi siyasi kariyeri oradan oraya savrulmakla geçmiş biri söz konusu olduğunda, kimse İçişleri Bakanı’nın sorumluluk açıklamasını tatmin edici bulmuyor. Bu konu daha önümüzdeki günlerde çok tartışılmaya devam edecek.

Tüm bunlar bir yana, asıl unutulmaması gereken Cuma akşamı işlenen toplum suçu. Çünkü görünen o ki gündem dedikodunun çekiciliğine kapılanlar tarafından yine iktidar içindeki çatışmalara odaklanmış durumda. Biz Soylu’nun açıklamasındaki “Devlet ve milletin emanetinde atılan adımlarda eksikliğimizin bu iki irade tarafından insani bir durum olarak kabul edilip onarma hakkı verilmesi” ifadesine dönecek olursak böyle bir "onarma" mümkün mü? Üstelik Cuma günü yaşanan kepazeliğin sorumluluğunu kabul etmiş birisinin bırakın bunun hesabını vermeyi adeta bu büyük yanlışı avantaja çevirmiş görünüyor.

Cuma akşamı yaşananları, bunun olası sonuçlarını ve bir onarımın mümkün olup olmadığını üç hekime sorduk.

'Tarih sorumluları affetmeyecek'

Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nden Prof. Dr. Erhan Nalçacı Cuma günü hakkında “salgının tekrar alevlenmesi için zemin oluşturuldu” yorumunu yapıyor. “BAA pandeminin başından beri bir süreye yayılan ve yaşamsal üretim alanlarında kamunun desteğini alan işi durdurmayla giden ülke için tam bir karantina önermişti. Yönetim hiçbir şekilde bunu göze alamadı, alamadığı için de zaten haftasonuna sıkıştırılmış bir sokağa çıkma yasağı uyguladı. Kararın kendisi çok yetersiz ve bir göz boyamadan ibaret olmasının dışında o kadar yanlış uygulandı ki salgının tekrar alevlenmesi için zemin oluşturuldu” diyen Nalçacı bir iki saat içinde yüz binlerce kişinin panik halinde sokağa fırlayıp hafta sonu için ihtiyaçlarını temin etmeye çalışırken birbiriyle temas etmesine dikkat çekti. “O iki saat içinde virüs bulaşanlar hafta sonu ev halkına, hafta içi işyerindeki arkadaşlarına bulaştıracaklar. Salgın bir zincir reaksiyon gibi ilerliyor. Bunun sonucunun on binlerce yeni vaka ve yüzlerce ölüm olarak çıkması bekleniyor.” ifadelerini kullanıyor.

Nalçacı’ya göre “bir savaşta yanlış bir karar sonucu yüzlerce askerin yok yere ölmesi gibi bir şey” yaşandı Cuma akşamı. Ancak bunun bir yaptırımının olmayacağını söyleyen Nalçacı son bir ek yapmayı ihmal etmiyor: “Tarih sorumluları affetmeyecek”.

'Artık çok geç'

Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. İlker Belek ise salgınla mücadelede etkili olacak bir sokağa çıkma yasağı için çok geç kalındığı görüşünde. Yine de radikal bir kararlılıkla bunun mümkün olduğunu düşünüyor “en az iki haftalık bir süre boyunca, sonra veriler değerlendirilerek uzatılıp uzatılmayacağına karar verilmek üzere”

Kararın kendisi çok yetersiz ve bir göz boyamadan ibaret olmasının dışında o kadar yanlış uygulandı ki salgının tekrar alevlenmesi için zemin oluşturuldu.

Hafta sonlarıyla sınırlı sokağa çıkma yasağının hemen hiç bir etkisi olmayacağını söyleyen Belek, Cuma gecesinden itibaren haftasonu yaşananlar için “tam anlamıyla bir felaket” nitelendirmesinde bulundu. Alınan kararın salgının hızının kesilmesine değil, çok yüksek ihtimalle daha da yayılmasına hizmet ettiğini belirten Belek’e göre ortaya çıkan tablo iktidarın yönetememe halinin de bir göstergesi olmuş oldu.

'Sermaye gruplarının rekabeti'

Erhan Nalçacı'ya “Soylu’nun istifasının arkasında Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu’nun Cuma gecesi yaşananlara gösterdiği tepki var” iddiasını soruyoruz. Nalçacı tam olarak içerde ne olduğunu bilmediklerini ama dışarıdan fikir ayrılıkları olduğunun anlaşıldığını söylüyor. Nalçacı bu koşullarda “kişilerin değil farklı çıkar ve sermaye gruplarının rekabeti” olduğuna dönük önemli bir uyarıda bulunarak “Böyle bir ortamda her zaman bilimin değil, sermayenin ve içindeki grupların belirleyici olacağını tahmin edebiliriz. Bilim Kurulu eğer bağımsız olsaydı ve önerilerini bağımsız bir şekilde paylaşsaydı, bu çelişkilerin, üstünü örtmelerin, eksik önlemlerin sorumlusu olmazdı, halkımız da krizin nasıl yönetildiğini daha iyi görürdü. Muhtemelen Bilim Kurulu’nun önerileri uygulanmıyor veya yarım uygulanıyor. Bu nedenle Bilim Kurulu içinde de istifa edelim fikrinin dolaştığı kulağımıza geliyor” yorumunu yapıyor.

Nalçacı kısa süre önce BAA olarak yaptıkları çağrıyı yenileyerek “Bu çağrıyı Bilim Kurulu’nu gereksiz bulduğumuz veya beğenmediğimiz için değil, Bilim Kurulu’nu yönetim dikkate almadığı ve bilimin değil, sermayenin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurduğu için yapmıştık. Ne kadar haklı olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı, görevlerine devam ederek, yönetimin bütün yanlışlarını ve beceriksizliklerini paylaşmış oldular.” diyor.

'Türkiye halkın sağlığını koruyacak sosyalist bir iktidarı hak ediyor'

Benzer bir çağrıyı İlker Belek de yapıyor. “Gerçi bu da çok geç kalınmış bir tavır olacaktır. Ve bana kalırsa artık istifa etme fırsatı da kaçmıştır. Bunca zamandır hükümetin salgın konusundaki eksiklerine ses çıkarmayıp, icraata ortak olunduktan, hatta televizyon kanallarında en başından beri gereken her şeyin yapılmakta olduğu yönünde açıklamalarda bulunulduktan ve cuma gecesi yaşanan rezalete tanık olunup, içe sindirildikten sonra, artık hangi gerekçeyle istifa edilecek? Bundan sonra istifa edemezler, etseler de hiç anlamı olmaz” diyor. “Bu noktadan sonra ne yapılırsa yapılsın bu olumsuzluğun geri döndürülmesi de mümkün değil” diyen Belek’e göre “Türkiye halkın sağlığını koruyacak sosyalist bir iktidarı hak ediyor.”

Belek iktidar bloğundaki çekişmeler konusundaysa “Ben iki günlük süre konusunda iktidar içinde bir görüş farklılığı olduğunu sanmam. Öte yandan, kamuoyuna açıklanışı noktasında birileri diğerlerine gol atmak istemiş (nitekim iki ayrı genelgenin varlığından da söz ediliyor) ve sonra da ortaya çıkan sonucu bu anlamda değerlendirmeye kalkmış olabilir. Eğer böyleyse zaten bu daha da felaket bir duruma işaret eder” yorumunu yapıyor.

'Tüm hataların koşulları oluşturuldu'

İstanbul’da salgının etkili olduğu düşük gelir seviyesine sahip bir bölgede acil hekimliği yapan bir doktorsa, Cuma akşamını “her şey koca bir saçmalığa dönüştü” diyerek tarif etti. “Aniden duyurulan sokağa çıkma yasağının neden olduğu panik hali ile normalde yapmayacağınız, kaç gündür iyi kötü dikkat ettiğiniz el yıkama, sosyal mesafe, maske gibi önlemler bir an için unutulup ancak bir kargaşa ortamında yapılabilinecek tüm hataları topluca yapma koşulları oluşturuldu” diyen acil hekimi, o “bir an” yüzünden dikkat edilen her şeyin boşa gittiğini söylüyor.

İki günlük sokağa çıkma yasağını neden yaptıklarını anlamadığını söyleyen acil hekimine göre “Bugün her şey hiç salgın yokmuş gibi yaşanmaya devam ediyor. İş yerlerine gidip çalışmak ve hasta olmayı göze almak zorunda olan insanları iki gün öylesine eve tıkmak neye yaradı bilmiyorum. İki saatlik panik daha fazla zarar verdi.”

Yöneticilerin bu süreci çok kötü yönettiğini belirten acil hekimine göre adeta iktidar eliyle salgın tetikleniyor. Umre dönüşü yapılan büyük hataları hatırlatan konuştuğumuz acil hekimi “Umre dönüşü sanki umrecilerin hepsi hasta imiş gibi ‘bak karantinaya alıyoruz’ dediklerinde aralarında belki de çok az sayıda hastalığı kapmış kişi vardı. Yurtlarda öylesine topluca tutup hasta sayısını temasla artırdık. Sonrasında umrecileri test yapmadan memleketin farklı yerlerine bıraktık. Ne yapsalar ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.” diyor.