Kanal İstanbul saldırısı: Sadece Berat Albayrak ve Katarlılar değil, hepsi orada...

AKP’nin Kanal İstanbul projesi kapsamında Berat Albayrak’ın ve Katarlıların aldığı arsalar sık sık gündeme gelirken, araziye verilen yapılaşma izinleri de rantın geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Ancak tüm bu tartışmalarda unutulan başlık Sabancı ve Koçların bölgede aldığı büyük arsalar oluyor.

Haber Merkezi

AKP’nin İstanbul’u hedef alan yeni rant projesine ilişkin ortaya her gün yeni bilgiler çıkarken, özellikle Katar ve Suudi Arabistanlı patronların “kapattıkları” büyük arsalar, Berat Albayrak ve babasına ait arsalar tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Önceki gün gündeme gelen habere göre, Sadık ve Berat Albayrak’ın tarla vasfındaki iki arazisi, bölgede yapılan yeni düzenleme sonrası yapılaşmaya açıldı. Yani Albayrak ailesinin ucuza kapattığı tarla vasfındaki arsalar artık milyonlarca lira değere ulaşmış oldu.

Benzer şekilde bölgeden arsa alan Arap sermayesi de servetine servet katarken, Kanal İstanbul tartışmalarında bir de gözden uzak duran Türkiye’nin “büyük” patron grupları var.

Bölgede aldıkları belirtilen arsalar hem Arap sermayesinin hem de Albayrak Ailesi’nin oldukça üzerinden olan bu patron grupları Koç Ailesi ve Sabancılar…

Tek bir açıklama bile yapmadılar

Ocak ayında Kanal İstanbul’a karşı protestoların arttığı bir dönemde DW Türkçe’den Pelin Ünker’in gündeme getirdiği haberde, bölgede en çok araziyi Koç ve Sabancıların aldığı belirtiliyordu.

Proje bölgesindeki emlakçılardan Selman Berk, patronların bölgeden topladığı arsalara ilişkin "Kalyon Holding 115 dönüm, Ege Kimya 202 dönüm, Sabancılar 600 dönüm, Koçlar ise bundan daha büyük bir arsa aldı" açıklamasında bulunurken, bu açıklamanın üzerinden tam 7 ay geçmesine karşın ne Koç ne de Sabancı grubu bu iddialara ilişkin tek bir yalanlamada bulundu.

Son dönemde verilen yapılaşma izinleri, bölgede artan rant Türkiye’nin en büyük patron gruplarının servetlerine daha da büyük servet katmasına olanak sağlarken, AKP’nin doğa katliamına da en büyük destek bu kanalla sağlanıyor.

Kente büyük zararlar verecek...

Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 'Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Yapı Alanları' teknik inceleme raporunun ikincisini yayımlarken, rapor kentte yaşanacak olası yıkıma ilişkin çarpıcı bilgiler içeriyor:

● Yaşam ve yaşam alanları yok olacaktır

Kanal ve Yenişehir yapı alanı inşası ile, sucul sistemlere, kıyılara yapılacak müdahale ile; Karadeniz’e yapılacak dolgu ile, sucul canlıların üreme alanları, kıyılar, deniz ekosistemi, Karadeniz’deki kumullar, deniz ve tatlı su canlıları için üreme ve beslenme alanları olan Küçükçekmece Lagünü ve Sazlıdere yok olacaktır. Doğal sistemlerden kazınan, taşınan ve dolguda kullanılan sedimentin ve toprağı içinde bulunan organik madde ve ağır metal içeren kompleksler, dolgu materyali olarak kullanıldıkları denizlerde, Karadeniz ve Marmara Denizi'nde çözünecek, serbest hale geçecek, hareketlenecek ve deniz canlıları üzerinde toksik etkisini daha geniş alanlarda ve uzun süreli yayacaktır. Sediment yapıda 1990’lı yıllardan beri tutunan (Bakır, Çinko, Kadmiyum vb) ağır metaller, radyonüklidler deniz ekosistemi için toksisite yaratacaktır. Marmara Denizi kirlenecek, giderek canlılığın olmadığı bir ekosisteme dönüşecektir. 

● Sağlıklı ve dengeli yaşam hakkı yok sayılmaktadır

Tüm canlılar sağlıklı ve dengeli bir çevreden yararlanabildiği ölçüde varlığını ve gelişmesini sürdürebilir. Kanal İstanbul projesi doğal çevreyi olumsuz etkileyecek, ekolojik sistemleri değiştirerek tüm canlıların sağlığını bozacak bir projedir. Proje süresince açığa çıkacak olan, ÇED Olumlu Kararı'nda dikkate alınmayan sadece ASBEST bile toplum sağlığı için başlı başına tehdittir. Yıkımlar, hafriyatlar başladığı andan itibaren sadece asbestin yayılması bile toplum sağlığı adına geri alınamaz sonuçlara neden olacaktır. Projenin etkileri arasında asbest gibi tehlikeli pek çok maddenin yok sayılarak verilen onay ile “Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı” ihlal edilmektedir. 

● Kültürel varlıklar yok edilecektir

● Ekolojik sistemler geri dönüşümsüz parçalanacak yıkıma uğrayacaktır

⮚ Dünyanın sayılı lagünlerinden biri olan Küçükçekmece Lagünü’nü, onu besleyen başta Sazlıdere olmak üzere dereleri, tatlısu akiferlerini (yeraltı su akışlarını), tarım alanlarını, ormanları yaşamdan, 

⮚ Bölgede bugüne değin yaşamakta olan tüm canlılar, balıklar, endemik olan olmayan bitkiler, börtü böcek, yabanıllar, göçmen olan olmayan kuşlar yaşam alanlarından, yaşamdan 

⮚ Geçimini balıkçılıktan, hayvancılıktan, tarımdan sağlayan yöre halkı yaşam güvencelerinden koparacaktır. 

⮚ Terkos (Durusu) Gölü ve yeraltı akiferleri, Küçükçekmece Lagünü onu besleyen tatlı su akışları ile birlikte ekolojik yapısını yitirecektir. 

Kanal İstanbul ve Kıyı Yapıları yapımı sürecinde ÇED Raporu'nda 4 yıl boyunca süreceği belirtilen patlatma, kazıma, dolgu, kanal kıyı yapıları inşa çalışmaları geri alınamayacak yıkımlarla sonuçlanacaktır. 

⮚ Üzerinde yapılaşma oluşacak orman ekosistemi, tarım alanları, su ekosistemleri ekolojik özelliklerini yitirecek, 

⮚  Küçükçekmece Lagünü yok olacak,

⮚  Sazlıdere’nin ve üzerindeki baraj göletinin yaşamdaki işlevi tamamen değişecek

⮚  Patlatmalar sonucunda akifer yapı bozulacak,

⮚  Deniz suyu kara ekosistemini baskılayacak, Durusu/ Terkos Gölü ve yeraltı su katmanları, topraklar tuzlanacak

⮚ Su ve tuza doyan toprakta kayma/sıvılaşma riski artacak, 

Araştırmacılar kanalın yapımı ve işletilmesi sırasında yaşanacak sıvılaşma etkisinin dikkate alınmadığını belirtmektedir. Olası sıvılaşma sonucunda yaşanacak depremin şiddetinin daha büyük olacağı, bölgenin aktif fay hattında yer aldığı ve projenin sırf bu nedenlerle iptal edilmesi gerektiği uyarılar arasındadır. 

⮚ Tuzlanma sonucunda Trakya’nın içlerine kadar kara ekosisteminin ekolojik yapısı değişecek, toprağın ve akiferlerin tuzlanması nedeniyle Küçükçekmece Lagün, Kilyos ve Terkos Havzaları başta olmak üzere Avrupa yakası topraklarda tarım yapılamaz hale geleceği, Kanal İstanbul Projesi sınırlarının dışında kalan orman ekosistemlerinin, meraların da tuzlanma etkisiyle yok olmaya başlayacağı olası sonuçlar arasındadır. Çiftçilikle, balıkçılıkla geçinen yöre halkı yerinden yurdundan zorla edilecektir. Böylece yapılaşma bu alanlarda daha hızla hayata geçirilecek. 

⮚ Dolgularla, kıyı yapılarıyla ve bu yapıların kıyılarda yaratacağı etkilerle Karadeniz ve Marmara Kıyı Çizgisi değişecek, 

⮚  Kumullar ve beraberlerindeki endemik türler yok olacak,

⮚  Marmara ve Karadeniz arasında akıntı değişecek,

⮚  Marmara Denizi'nin yapısal özellikleri değişecek. Marmara Denizi ve deniz canlıları için olası riskler kara ekosistemin karşı karşıya olduğu boyuttan farklı olmayacak. Deniz ekosistemleri de kara ekosistemleri de giderek çölleşecek, yaşam için sahip oldukları işlevlerini yitirecektir. Üreme döneminde yuva ve yavrularını düşmanlarından koruyabilmek için ıssız yerleri (ağaçlar, sazlıklar vb.) ve doğal alanları tercih eden tüm yabanıllar, deniz canlıları ve göçmenler için, lagün, dereler ve Karadeniz ve Marmara Denizi'nin kıyıları tercih edilmektedir. Terkos, Büyükçekmece göl ve havzaları, Küçükçekmece Lagün Havzası başta olmak üzere doğal alanların korunması, kentleşmeye açılmaması, sermaye birikimine sokulmaması, insan faaliyetlerinden uzak tutulması gerekmektedir. Bölgede yaşayan, barınan, üreyen türlerin, insanların yaşamının korunması; mega projelerin inşa alanı olarak planlanan orman ekosisteminin, sulak alanların, kıyıların, lagünün, derelerin ve akiferlerin (doğal alanların) korunması ile mümkün olacaktır.

Bu doğal alanlar içinde barındırdıkları canlılar kadar yakınında, çevre çeperinde yaşayan insanlar için de yaşam sağlamaktadır. Doğal alanlar suyun rezerv alanlarıdır, suyun kimliğine kavuştuğu besleyebilir olarak donandığı alanlardır, yaşama istediğinde suyu ve oksijeni sunan doğal barajlar doğal arıtma sistemleridir, yaşamın temel kaynaklarıdır.

● Kente su sağlayan sulak alanlar yok olacaktır

5461 km2 İstanbul il yüzölçümünün %46'sı su havzalarından oluşmaktadır. Kanal İstanbul, 3 Havalimanı ve Yenişehir yapı alanları kentin yaklaşık %7 si kadar bir alanı kaplamakta ve tamamı Avrupa Yakası su havzalarını yok etmektedir. 

İstanbul il sınırları içinde bulunan sulak alanların su biriktirme hacmi 868.683 m2267, Anadolu Yakası yeraltı suyu rezervi 123,5 hm2/yıl, Avrupa Yakası yeraltı rezervi 180,24 hm2/yıldır.

İstanbul’a su sağlayan kaynaklar günlük 2.75-3 Milyon m2 su tüketiminin olduğu mevcut koşullarda kentin 290 günlük su ihtiyacını karşılayacak kapasitededir. Bu durum göz önüne alındığında İstanbul su kaynaklarının verimi ve önemi görülmektedir. Su havza alanlarının yapılaşmaya açılarak yok edilmesi yerine, su havza alanlarının korunması, yeni su havzası alanlarının oluşturulması yönünde projeler geliştirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. 

Boğaziçi’nde yapı alanlarının kentin yaklaşık %2 mertebesinde olduğu düşünüldüğünde, su havzalarındaki yapılaşmanın büyüklüğü “Büyük emlak projesinin” hedefini de ortaya koymaktadır. Su havzalarında yapılan bütün projelerin birbirini tamamlayan, sonuçta “nitelikli nüfus” için planlanan Mega Projenin parçaları olduğu görülmektedir. Kentin, insan ve diğer canlı yaşam alanlarının “mutlu azınlık” için yok edilmesi ne anlaşılır ne de kabul edilebilir bir yaklaşımdır. 

Yıllık ortalama 3 Milyar m3 yağış alan İstanbul’un havza alanları koruma altına alınmalı “Yenişehir Yapı Alanı” projesinde belirtilen kentin kuzey-güney yönünde ve su havzalarında yapılaşma yaklaşımından vazgeçilmelidir. 

Su kanalı ve Yenişehir yapı alanları güzergâhında bulunan Terkos Gölü, Sazlıdere Barajı ve havzalarının yaşama sunduğu su incelendiğinde Sazlıdere Baraj Havzası'nın m2 başına su tutma kapasitesi açısından en yüksek oranda su tutan havza olduğu görülmektedir. Sazlıdere Barajı aynı zamanda İstanbul Avrupa Yakası su sisteminde ara depolama görevi görmektedir. Su kanalı ile sadece Sazlıdere Barajı değil baraj havzasının yaklaşık %60’lık kısmı kaybedilecektir. Böylece Avrupa Yakası su ihtiyacının yaklaşık %8’ine kaybedecektir. 

İstanbul Havalimanı geri dönüşü olmayacak bir şekilde hızla tamamlanarak işletmeye alındı. 3.Havalimanı'nın Terkos Gölü ve havzası üzerindeki kirletici baskısı hava ulaşımı arttıkça artacaktır. Terkos Gölü ve havzası üzerinde oluşacak kirletici etki kontrol altına alınmalı bu sucul sistem mutlaka korunmalıdır. 

Mevcut durumda bölgede hektar başına düşen nüfus 51 kişidir. Ancak bölgede planlanan atıksu arıtma tesisleri yaklaşık 7 milyon kişiye yetecek kapasitede olup, bu yaklaşımla bile bölgede nüfusun belirtilen değerden çok daha fazla olacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda bölgede su ihtiyacı artacak, yerleşim alanlarından kaynaklı kirleticiler havza su toplama alanlarında baskı oluşturacaktır. Bu durum su havzalarının geri dönüşü olmayan yıkımına neden olacaktır. 

• Deniz ekosistemleri yıkıma uğrayacaktır

Karadeniz, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı, kendine özgü hidrodinamik sistemleri olan ve bu dinamiklere dayalı kendi ekosistemlerini oluşturan yapılardır. 

Karadeniz’den Marmara Denizi'ne gelen üst akım ve Çanakkale Boğazı’ndan gelen alt akım ile Marmara Denizi'nde iki akımlı bir sistem oluşmaktadır. Akımlardan kaynaklı tuzluluk Marmara Denizi’nin 15-20 metrelik üst kısımlarında % 0,22 (binde 22) iken, 30 metre derinlikten sonra tuzluluk % 0,36-0,37 (binde 36-37) mertebesine ulaşmaktadır. 

Türkiye nüfusunun %27’si, yaklaşık 22 milyon kişi Marmara Bölgesi'nde yaşamaktadır. Bölgede bulunan evsel ve endüstriyel atıksuların büyük bir kısmı ile atıksu arıtma tesislerinden çıkan arıtılmış suların deşarjları Marmara Denizi’ne yapılmaktadır. Atıksu yönetimleri Marmara alt akımının Karadenize ulaşmasını bir avantaj olarak değerlendirmek amacı ile bu yaklaşımda bulunsalar da; Akdeniz’den gelen Marmara Denizi alt akımının maksimum %20’si Karadenize ulaşmakta, % 80'i Boğaz’ın Karadeniz girişinde bulunan eşikten üst akım ile geri dönmektedir. Bu yaklaşım nedeni ile Marmara Denizi’nde çözünmüş oksijen 25 metre derinlikte 2 mg/lt'nin altına, 50 metre derinlikte 1 mg/lt’nin altına düşmüş, bu derinliklerde deniz makro canlılarının yaşam olanağı kalmamıştır. 

Kanal İstanbul su yolu projesi; Marmara, Karadeniz ve İstanbul Boğazı hidrodinamik yapısında değişiklikler meydana getirmektedir. Marmara Denizi’ne üst akım su kütlesinin %12 artması, mevcut hidrodinamik sistemi etkilemektedir. Boğaz’ın Karadeniz kısmında 5 cm'lik bir su seviyesi azalması, aynı zamanda İstanbul Boğazı akımını da etkileyecektir. Kanal İstanbul su yolunun Karadeniz giriş kısmından girecek suyun karakteri Tuna Nehri’nin kirlilik etkisinde olacaktır. Karadeniz'e giren toplam azotun %5’inin, toplam fosfatın da %66'sının Tuna Nehri’nden geldiği düşünüldüğünde, Kanal İstanbul’un Marmara Denizi’ne taşıdığı kirlilikle Marmara Denizi'nde varlığını sürdürmeye çalışan flora fauna için olumsuz etkisini sürdürecektir. 

● Bölgenin demografik yapısı değişecektir

Kanal İstanbul ve Yenişehir Yapı Alanları projesi ile birlikte, kentin sadece su havzalarını yok edilmekle kalmayıp; bölgede uzun yıllar yaşayan yerleşik köy halkını ve emekçileri yaşam ve çalışma alanlarından uzaklaştırarak, bölgenin demografik yapısını tamamen değiştirilmesi amaçlanmaktadır. 

“Yüksek nitelikli nüfusun Yenişehir’e çekilmesi için nitelikli konut ve sosyal çevre olanaklarının oluşturulması” ifadesi; demografik değişimin bir sonuç olmaktan ziyade bir amaç olduğunu ortaya koymaktadır. Proje ile birlikte; su havzalarının ve kentin emekçi nüfus bakımından yoğun olduğu alanların, yıkım projeleri ile yağmalanarak “Yüksek nitelikli” nüfus olarak ifade edilen topluluğun yaşam alanına dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. 

● Bölgede yaşayanlar zorla yerlerinden edilecektir

Kanal İstanbul ve Yenişehir yapılaşması ile bölge yeni nitelikli kent oluşturulurken, bölge halkının mülkiyetinde bulunan tarım, hayvancılık ve barınma alanları; proje kapsamında, toplu yapı yönetimlerine (TOKİ vb.) devredilecek uzun yıllar bu bölgede yaşayan halk yaşam alanlarından uzaklaşmaya zorlanacaktır. 

Bölge yaşayanların büyük çoğunluğu geçimini kendi imkanları ile, mevcut kaynaklarla sürdüremeyecek durumda; çalışma hayatında uzun yıllardır kazandıkları hakların yok olması ile de karşı karşıya kalacaklar. 

● İnşaat boyunca yörede yaşayanlar, çalışanlar risk altında yaşam sürdürecektir. 

Kent Suçuna karşı sorumluluk, zorunluluk 

Bu raporun kronoloji bölümünde yazılan, Kanal İstanbul-Yeni ve Nitelikli Şehir Yaratma Stratejisi sürecinde yapılanların her biri İstanbul’a ihanettir, utanç kaynağıdır. Sürecin her bir aşaması; alınan kararlar, verilen onaylar, planlarda, yasalarda yapılan değişiklikler yaşama karşı işlenmiş suçtur. Kabul edilemez, kabul etmiyoruz. 

Patlayıcıların kullanılması süresince bölgede mevcut binalarda yıkım olabileceği, patlayıcıların yaratacağı çalışma riskleri, patlatmalar sırasında kaya sıçraması vb. yaşanabilecek riskler, hafriyat sırasında açığa çıkan emisyonların yörede yaşayanlarca sürekli solunması, trafiğe eklenecek ilave yükle kent yaşamında artacak stres, kirlilik, zaman yitirme, kaza vb. yaşanacak olanlar, şantiye araçları ile baskılanacak, risklerle burun buruna sürdürülecek bir yaşam bunlardan sadece bir kaçıdır. İnşaatlar süresince (en az 7 yıl) bölgede ve İstanbul'da yaşam felç olacaktır. 

“Kanal İstanbul ve Rezerv Yapı Alanları Projesi”, 3. Havalimanı projesi ve kentsel dönüşüm projeleri vb. yaşamı katledecek projelerin ivedilikle durdurulması, iptal edilmesi, bu projelerin tehdidi altında olan Küçükçekmece Lagünü, Durusu, Kilyos Havzalarının korunması, doğal ve kültürel varlıkların sermaye birikimine sokulmaması, yapılaşmaya açılmaması yaşamın sürmesi için zorunluluktur.