Kadın sağlık emekçileri anlatıyor: Enfekte olursam çocuğuma kim bakar?

Salgınla mücadelede en önde yer alan sağlık emekçileri, bir yandan zor koşullarda hizmet vermeye çalışırken öte yandan kendilerinin ve yakınlarının sağlıklarıyla ilgili endişe duyuyorlar. Kadın sağlık emekçileri ise salgın günlerini ek sorunlarla birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar. İşte salgın günlerinde kadın sağlık emekçilerinin karşılaştığı sorunların soL'a yansıması...

Haber Merkezi

Covid-19 salgını Türkiye’de bir ayını geride bıraktı ve hızla yayılmaya devam ediyor. Kapitalizmin pek çok kriz döneminde olduğu gibi salgında da kadınlar, en önce işten çıkarılan, ücret kesintisine uğrayan, ev işleri ve çocuk bakımını öncelikle üstlenmesi beklenenler olarak karşımıza çıkıyor.

Salgınla mücadelede en önde yer alan sağlık emekçileri, bir yandan zor koşullarda hizmet vermeye çalışırken öte yandan kendilerinin ve yakınlarının sağlıklarıyla ilgili endişe duyuyorlar. Salgın günlerindeki yoğun mesailerini, ev yaşamlarında meydana gelen hızlı değişimi ve buna uyum sağlama sürecinde yaşadıklarını kadın sağlık emekçileriyle konuştuk.

Önümüzdeki süreçte çeşitli iş kollarından kadın emekçilerle yapılan röportajları soL'a taşımaya devam edeceğiz. 

Öncelikle mesleğinizi ve salgın sürecinde çalışma düzeninizde meydana gelen değişiklikleri öğrenmek istiyoruz.

A.T (Bilgi işlem sekreteri): Bir devlet hastanesinde veri giriş sekreteri olarak çalışıyorum. İlk günlerde her gün işe geldik, yirmi günde bir de Covid polikliniğinde nöbet yazdılar. Bunu yaparken türlü adaletsizliklere maruz kaldık, bu durum bizi birbirimize düşürdü. Salgın nedeniyle diğer sağlık personelinde olduğu gibi her gün değil, nöbet usulü çalışmak istediğimizi belirttiğimizde buna hakkımız olmadığını söylediler. Bir arkadaşımız hastalanıp yatışı yapıldıktan sonra gün aşırı çalışmaya başlayabildik.

Ö. K (Hekim): Bir kamu kurumunda hekim olarak çalışıyorum. Salgın sürecinde esnek ve dönüşümlü çalışma değişikliklerine gidildi. Ben de bir yandan normal poliklinik, bir yandan ayda belli sayıda Covid polikliniği ve nöbetler şeklinde bir çalışma temposu içindeyim şimdilik. Şimdilik diyorum çünkü nerdeyse her gün çalışma programımız, ülkedeki pandeminin gidişine göre maalesef aleyhimize değişebiliyor. Birer haftalık programlar yapmak bile artık zorlaştı.

N. H (Hemşire): Acil serviste hemşireyim. Salgından dolayı pandemi birimleri açıldığı için çalışma düzenimiz o birimlere göre ayarlandı ama bir yandan acil servis işleyişinin yürümesi adına eldeki birimlerde de çalışmaya devam ediyorum. Bu nedenden dolayı esnek çalışma koşullarına geçebilmiş değilim, halen aralıksız bir şekilde çalışıyorum.

'YIKANIP YENİDEN KULLANILIYOR'

Her ne kadar bakanlık koruyucu malzeme eksiğimiz yok dese de sağlık çalışanlarının malzeme sıkıntısı yaşadığına dair haberler ve paylaşımları okuyoruz. Sizler bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşıyor musunuz?

A.T: Tabii ki yaşıyoruz, zaten bize nasıl korunacağımız konusunda ya da Covid pozitif riski olan hastaya yaklaşımla ilgili hiç bir eğitim verilmedi.  Kendi çabalarımızla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bize bir önlem ve kolaylık olarak hemşire forması giyebilirsiniz dediler ama kimse forma vermedi. Ücretini bakanlık karşılamıyor ve ucuz da değil. Asgari ücret ile geçiniyoruz, alabilen alıyor alamayan elde olanı giyiyor. Maske temin etmek de çok sıkıntılı, sorumlu hemşire her gün bir tane veriyor istersek o da. Koruyucu başka hiçbir şey yok, el dezenfektanı bize yok, bulabildiğimiz yerlerden arada kullanabiliyoruz. Hastaların giriş kayıtlarını biz alıyoruz. Sonraki süreçte yatış işlemlerini yapıyoruz imza alıyoruz onlardan. İlk temas edeniz ama en az önlem alınan gruplardan biriyiz.

Ö. K: Maalesef koruyucu malzeme sıkıntısı yaşıyoruz. 8 saatlik hizmet boyunca sadece 2 cerrahi maske veriliyor hepimize. Cerrahi maske olarak da niteliğinden emin olamadığımız, hastane tarafından üretildiği belli olan maskeler kullanmak zorunda kalıyoruz. Ben kendi koruyucu ekipmanımı kendim temin etmek zorunda kaldım. Ancak bunu yapamayan pek çok sağlık çalışanı var. Son zamanlarda gerek sosyal medyanın baskısı gerekse bizim yoğun taleplerimiz sayesinde Covid polikliniği yaparken N95 maskeye erişebildik.

N. H: Tek kullanımlık önlükler, tulumlar sınırlı sayıda. Kullandığımız maskelerin hiç bir koruyucu özelliği yok. Tek kullanımlık önlükler olmadığından dolayı hastalar için kullanılan bez ameliyat önlükleri kullanılıyor ve çamaşırhanede yıkanıp yeniden kullanımı sağlanıyor. Koruyucu maskeler de yetersiz olduğu için bir mesai boyunca bir tane maske ile çalışmak durumunda kalıyorum.

Sağlık Bakanı, sağlık çalışanlarının maaşlarına ek ödeme yapılacağını duyurdu geçtiğimiz günlerde. Ancak sağlık çalışanları arasında bir eşitsizlik olduğuna dair haberler çıktı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

A. T: Bizler temizlik personelleri ile birlikte en zayıf halkayız. En az doktor ve hemşire kadar risk altındayız, sağlık hizmeti veriyoruz ama sağlıkçı sayılmıyoruz. Asgari ücret alıyoruz ve hiçbir ek ödeme alamıyoruz.  Bu ayrımcılık motivasyonumuzu düşürüyor, kendimizi değersiz hissediyoruz.

N. H: Bakanlığın ek ödeme yapacağı tabloyu inceledim. Çalıştığımız klinikler ekip olmayı gerektiriyor. Hekim, hemşire, personel, temizlik, veri kayıt elemanı ile birlikte. Orada haksız bir dağılım söz konusu. Sanki bu kişiler bu süreçte yer almıyor, bu ekibin bir parçası değillermiş gibi ,10 tl lik rakamlardan bahsediliyor. Bireylerin sağlıklı koşullarda çalışmasının sağlanması ve eşit dağılım yapılması gerekirken, hem koşullar sağlıksız hem de ödemeler keyfi.

Ö. K: Elbetteki eşitsizlik belirgin. Salgın sürecinde hastaneye gelen herkes risk altındadır. Temizlik personeli, hemşire, tıbbi sekreter daha az riskli bir iş yapmıyor. Hatta tam tersi, çoğu zaman biz hekimlerden daha yakın temas halinde,  daha çok risk alarak çalışmak zorunda kalıyorlar. Üstelik pek çoğunun çok düşük ücretlerle çalışmakta olduğunu biliyoruz. Risk ortak ve ücret paylaşımı da eşit olmalıdır. Hatta bu ek ödeme artışı olarak değil maaş artışı olarak planlanmalıdır.

'ENFEKTE OLURSAM ÇOCUĞUMA KİM BAKAR?'

Pek çok çalışan kadın, aynı zamanda ev işleri ve çocuk bakımı gibi işleri de omuzlamak zorunda kalıyor. Böylesi olağanüstü bir dönemde kadın olmanızdan kaynaklı ek sorunlar yaşıyor musunuz?

A.T: Bir çocuk annesi olarak evde çocuğumu bırakıp işe geliyorum. Okullar tatil, yaşlı anne ve babamız ile uzak kalmak zorunda olduğumuzdan çocuğum kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor. Bazı arkadaşlarımın çok daha küçük yaşta çocukları var ve bakacak kimse olmadığı için hastalık bulaştırma riskini göze alarak yaşlı anne babasına bırakmak zorunda kalıyorlar. Bunları anlatmaya çalıştığımızda idareciler tarafından dinlenmiyoruz bile. Evde geldiğimde işin yorgunluğu ve stresini atmaya vaktim olmuyor, çocuğum, ev işleri, yemek, temizlik beni bekliyor. Hem ruhsal hem bedensel anlamda yoruluyorum ve direncim düşüyor.

Ö. K: Hem de çok yaşıyorum. İlkokul çağında bir çocuğum var ve tek ebeveynim. Ailem şehir dışında. Pandemi sürecinde sadece hekim olmanın zorlukları ile değil aynı zamanda ebeveyn ve kadın olmanın zorlukları ile de uğraşıyorum. Okullar tatil, çocuk evde. Ben hastanedeyken çocuğun yanında kalacak, nöbetler nedeniyle gece gündüz refakat edecek birilerini ayarlamak gerekti. Bu arada evde bekleyen işler, ödemeler, alışveriş, çocuğun ödevleri de cabası. Ama maalesef bu kadarı ile bitmiyor endişelerimiz. Her gün işe giderken acaba bu akşam çocuğumun yanına enfekte olmadan dönebilecek miyim diye düşünüyorum. Eğer enfekte olursam nerede kalırım, o dönem çocuğuma kim bakar gibi pek çok uzun soluklu plan yapmak zorundayım. İnanın her gün evime döneyim de varsın çocuğumla sosyal mesafemi koruyayım, onu kucaklamayayım, yakın temas kurmayayım diyorum.

N. H: Salgın döneminden kaynaklı eve ayrılan zaman daha da artmış durumda. Dediğin gibi ev işlerini organize etmek çalışma koşullarının esnek olmaması, çalışma listelerinin sürekli değişmesinden dolayı daha da zorlaşmış durumda. Kendime ayıracak neredeyse hiç vaktim olmuyor.

Risk altında sürdürdüğünüz bu yoğun tempo ile baş etmek kolay olmasa gerek. Nasıl hissediyorsunuz?

A.T: Zaman zaman motivasyonum düşüyor, hem bedensel hem ruhsal olarak yorgun hissediyorum. Başımıza gelebileceklerle ilgili herhangi bir eğitim verilmediği için endişeliyim. En çok da çocuğuma, eşime hastalık bulaştırma korkusu beni mutsuz ediyor…

Ö. K: Uyku sorunlarım başladı. Her gün yorgun ve gergin bir şekilde, belirsiz bir güne uyanıyorum. Sanırım beni en çok geren ülkenin, sistemin  güvensizliği. Ama mücadele etmek  zorundayım. Cünkü yalnız değilim. Benim gibi hatta daha zor şartlar altında çalışan insanlar var.  Biz sağlık çalışanlarıyız ve toplumsal rol paylaşımında bize düşen görev de bu. İnsan sağlığı için çalışıyoruz. Her gün kendime bunu hatırlatıyorum. Hekim olmak, bunları yapabilmeyi gerektirir.

N. H: Hem fiziksel hem de psikolojik olarak zor bir süreç. Etrafımızdaki kişileri bilgilendirip, hastalara telkinde bulunurken bir yandan da kendi kaygılarım, ailem, iş stresi yıpratıcı bir hal alıyor. Bir yandan kurtarıcı olup bir yandan da çaresiz olduğum anlarda kendimi çok yorgun hissediyorum. Sanki bu sürecin hiç sonu gelmeyecek gibi. Sistemin yarattığı bencillik, sağlık kaynakların yetersiz oluşu beni daha da yıpratıyor.

'KÜBA'YA BAKIYORUM, UMUDUMU KAYBETMİYORUM'

Bugün olduğunuz yerden tüm dünyaya ve ülkeye baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz? Bu süreç başka türlü atlatılabilir mi? Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

A.T: Bu salgın döneminde eşitsizliği, adaletsizliği çok daha açık bir şekilde gördüm. Hükümet tarafından çıkarılan önlemler bile tamamen sermayeyi korumayı yönelik, evde kalın diyorlar ama çalışmak zorunda olanlar için çözüm bulmuyorlar. Düşünüyorum da bu düzende ne salgına çözüm bulunur, ne yoksulluğa, ne işsizliğe. Hepimizin eşit koşullarda çalıştığı, birbirimize destek olabildiğimiz, kendimizi güvende hissettiğimiz bir ülkede yaşamak istiyorum.

N. H: Salgın öncesi kapitalist sistem bir çıkmaza girmişti. Dünyanın bir çok yerinde emekçiler hakları için mücadele eder hale gelmişti. Salgın ile birlikte insanlar evlerine kapatıldı, bir çok emekçi işsizlik ile karşı karşıya hatta işsiz. Mücadele edecek çok alan var, salgın süreci bitip de insanlar evlerinden çıktığında onları bekleyen düzen anlatılmalı. Beni bugün çaresizliğimden kurtaran, kurtuluşun var olduğunu bilmek. Kapitalizm bu krizi nasıl atlatır bilinmez ama biz sağlık emekçileri için bu salgın krizini de çözecek şey belli. Bugün salgın yüzünden ölmesem bile bir gün bu düzenin maruz bıraktıkları yüzünden öleceğimi biliyorum. Bu yüzden de bu düzen değişmeli diyorum.

Ö. K: Bugün tüm dünyaya  ve ülkeye baktığımda bir virüs karşısında çökmeye baslayan dünya düzenini görüyorum. Yıllarca savaşları, halkın sağlığına tercih etmenin bedellerini görüyorum. Daha düne kadar aşı karşıtlığını, evrim karşıtlığını, alternatif tedavi arayışlarını teşvik eden, destekleyen gerici düzenin köseye sıkıştığını, aklın ve bilimin bir kez daha kazandığını görüyorum. Küba’ya bakıyorum sonra. Dünyanın dört bir yanına sağlık çalışanı gönderen, kendi ülkesinde her bir yurttaşın sağlığını güvence altına alabilen Küba. İşte tam da bu noktada, tüm bunların bizim için de mümkün olduğunu düşünüyorum ve umudumu hiç kaybetmiyorum.