'İstismar sistematiktir'

Erol Mütercimler 'ben de imam hatipleri savunuyorum' dedi ama yargılanmasına neden olan sözleri sarf ettiği tartışma bu şekilde geçiştirilebilecek gibi değil. BAA'dan Zelal Durmuş soL'un sorularını yanıtladı.

Volkan Algan

Bir TV programında imam hatiplerle ilgili sarf ettiği sözler üzerine Erol Mütercimler hakkında 9 aydan 1,5 yıla kadar hapis cezası istendi. Tartışma çocukların din eğitimi verilen kurumlarda yaşadığı cinsel istismarın gündem olduğu günlerde yapılmış, Mütercimler programda "o imam hatipten mezun olanlar bakın karşımıza ne olarak çıkıyor, sahtekar, cinsi sapık, ahlaksız" ifadelerini kullanmıştı. 

Dava iddianamesinde Mütercimler'in savcılığa "Programın 4 saate yakın sürdüğü, yorgunluk sebebiyle söylemek istediklerini tam olarak dile getiremediği, (diğer katılımcı) Müfit Yüksel'in sözlerine karşı esasen, 'imam hatipten mezun olmuş olan kişilerin nasıl olur da cinsi sapık, sahtekar, ahlaksız olabilirler ülkemizde sayın cumhurbaşkanımız da dahil pek çok kişi imam hatiplidir, bu ülkede imam hatip mezunları pek çok makam ve mevkiye gelebilmektedir' demek istediğini ancak yorgunluk sebebiyle söylemek istediklerini ifade edemediği, tam o sırada söze tekrar Müfit Yüksel'in girdiği, programın sonu olması sebebiyle bu konuyu izah edecek zaman ve fırsat da bulamadığı, ertesi gün asistanlarının haber vermesi üzerine tekrar programı izlediği ve dehşete kapıldığı, derhal bir basın bildirisiyle Türk halkından özür dilediği, suç işleme kastı olmadığı, kimseye hakaret içeren sözler söylemek istemediği" beyanında bulunduğu kaydedildi.

Hem bu son gelişmeyi hem de İmam Hatipleri, Bilim ve Aydınlanma Akademisi üyesi Eğitimci Zelal Durmuş'a sorduk.

Mütercimlerin yayında sarf ettiği sözler büyük ve belki de kastını aşan bir genelleme gibi görünüyor ama özellikle son yıllarda çok örneğini okuduğumuz haberlere bakınca doğası gereği baskıcı olan, bazıları devlet denetiminden de uzak olarak din eğitimi verilen bu kurumlarda yaşanan cinsel istismar olaylarında bir yoğunlaşma olduğunu düşünüyoruz. Neden böyle?

Bir yönü cinsel istismar olan aslında insan hayatının istismar edilmesi, yok edilmesi anlamına gelen davranışların sistematik olduğunu söyleyebileceğimizi düşünüyorum. Yani erkek veya kız, çocuk veya kadın, ölümlü veya tecavüzlü olması fark etmez, rakamlar bu insanlık dışı davranışların arttığını gösteriyor. Olayların, artık kayıt tutulduğu için görünür olduğunu iddia ediyorlar. Rakamlar dehşet düzeyde, görünür olmuş olmamış bunu mu dert ediyoruz? Alenen suç olduğu artık herkes tarafından bilinir hale gelen konuların azalmayıp tırmanmasının makulleştirilmesi çabası nasıl uygun olabilir?

'Bu olayların nerede çok olduğunu değil nerden kaynaklandığını düşünmeliyiz'

Ben taciz, tecavüz vakalarının nerede çok olduğunu sorgulamaya bir şey daha eklemek istiyorum; bu olayların neyden kaynaklandığını düşünmemiz gerekiyor. Çünkü nedensellik arayışı ortaya çıkan sonuçların telafi edilmesini değil, kaynağın kendisini bularak ortaya çıkış hallerini yok eder. Ve bu nedensel kaynağın nerelerde daha fazla üreme fırsatı yakalayabildiğini acı bir şekilde yaşıyoruz. Cinsel anlamda sadece kadınlar değil, korkunç sayıda çocuğun, erkek kız ayrımı olmaksızın çocukluk halinin yok edildiğine şahit oluyoruz. Suçluların nerelerde öbeklendiğine kuşkusuz bakalım, ama bu suçların kaynağı cinselliği metalaştıran ve kadını değersizleştiren ve buradan çeşitli sömürü ilişkileri üreten sistemin kendisi...

İmam hatipler yine devletin kurumu olduğundan bir miktar daha denetime tabi olduğunu düşünebiliriz. Diğer taraftan bu olayların yaşandığı sosyal dünyayla aynı zihin kalıplarına sahip olduğunu da söylemekte bir yanlış var mı?

Dini bağnazlık ile ilişkili birçok gerici düşünce günümüz toplumunda var ve yaygınlaşacak kanallar bulabiliyor. Aklımıza hayalimize gelmeyecek birçok konuda Diyanet fetva makamı olarak çalışıyor, toplumsal işleyişin bilirkişisi olarak doğrultu gösteriyor. Bunları göğüsleyip engelleyecek, iyiyi ve doğru değerleri gösterecek, toplumun etik yapısını koruyacak ne hukuksal ne siyasal bir irade mevcut, hatta tersi bir iradenin iktidarda olduğunu söyleyebiliyoruz. Yani burada kişisel bir inanç yaşantısından bahsedemeyiz. Bildiğimiz anlamıyla modern toplumsal yaşamın ilişkiler ağı darmadağın edilirken, ortak hareket etme hali de tarikatlara ve oradaki şeyhlere, sorgulanamayacak, hesap vermeyen otoritelerin eline bırakılıyor. Dolayısıyla bu tarikatlar ve şeyhleri ve hepsinin başındaki şeyh tüm yaşantıyı hem insani hem maddi açıdan şekillendiriyor. Bu biçimde organize oluşun mantığı hiyerarşiyi, eşitsizliği, tahakkümü barındırıyor. Bu noktada bireysel bir iyi oluş, kötü oluş bizim için anlamlı olamaz diye düşünüyorum. 

İstismar konusunu bir kenara bırakacak olursak imam hatipler konusunda iktidarın gösterdiği hassasiyeti sizce toplum (veliler, veli adayları ve öğrenciler özellikle) taşıyor mu? O kadar teşvike rağmen bu okullar sanıyoruz ki istenilen yere gelemiyor, iktidarın istediği gibi rağbet görmüyor?

Evet bu imam hatipleşme furyasından bekledikleri sonucu alamadılar. Ticari bir kavramla arz ettiler, arz ettiler ama talep artmadı. Bu tüccar kafa malını pazarlamak için hatırlarsınız yemek, servis gibi çeşitli teşvikler yaptı, şık binalarda son model materyallerle eğitim konforu teklif etti. Bunlara rağmen toplumsal algıda yine de dini okul statüsünden kurtulamadılar. Çünkü bu paketleme işi değil, içerik işidir. Müfredatının yarısı dinsel içerikli, okuldaki öğretmen, idareci, akran ilişkisi hep dini anlayışla şekillenirken başka türlüsü mümkün değil. Çocuk, okulda ailesindeki kültürden farklı bir kültürlenme, bilinçlenme yaşar, aslında tüm kent bunu sağlar ama genişletmeyeyim.

'İşçi aileleri mahalledeki tek "devlet" okulu olarak imam hatiplere mahkumsa ne yapacak?'

Veliler şans yakalayabildiği her durumda imam hatiplerden uzak durmaya çalışıyorlar. Bizzat içinde mücadele ederken gördüğümüz bir şey bu. Ama şunu da ekleyebilirim ki işçi aileleri mahalledeki tek "devlet" okulu olarak imam hatiplere mahkumsa ne yapacak? Bu soruyu bu zorunluluğu yaşamayan her ilericinin sorması, dert edinmesi gerekiyor. Başkalarının çocukları için de mücadele vermemiz gerekir. Zaten özel okullarda da çocuklarımızı sakınamayacağımız birçok durum ortaya çıkıyor. Aklı açık çocuklar yetişsin elbette, yanında mücadele etmeye ilkokuldan başlamış çocuklar olsunlar derim...

Tüm bunlara rağmen son sürat imam hatipleşme gayreti devam ediyor, sürekli yenileri açılıyor. Bu sizce boş bir inat mı, yoksa kafalarında bir plan var mı?

Kafalarında dinselleşmiş bir dünya olmadığını söyleyebilir miyiz? Unutmayalım bu mesele Recep Tayyip Erdoğan'ın "dininin, kininin davacısı nesil yetiştirme" söylemiyle başlamıştı. Yaratmak istedikleri bir toplumsal yapı var tabii. İki ileri bir geri olabilir ama bunun ilk andan itibaren var olduğunu söyleyebiliriz. 2012 yılında, 4+4+4 projesinin ilk çıktığı andan itibaren siyasi bir doğrultuya sahip olduğu açıktı. Bir kere yasa imam hatip tarzını liseden ortaokullara indiriyordu. Bunun arkası kesilmezdi ve anaokullarına kadar indiğine şahit olduk. Bir başka durum, o vakitler sadece bazı isteğe bağlı okulların imam hatiplere dönüştürüleceği söyleniyordu. Bakın herhangi bir talep falan sorulmadan ve de yeni okul binası yapmadan, var olan okulların imam hatipleştirilmesi hızla gerçekleştirildi. Tabii ki bu birkaç okulla kalmaz, tüm okullara doğru uzanır demiştik, oldu. Bu dönüşümde de eşitsizlik oldu, önce yoksul mahallelerde okullar imam hatiplere dönüştürüldü. Emekçi çocuklarının aklını esir almak için, onları gericiliğe boyun eğdirmek için o mahallelerde başladı hesaplar. Şu an geldiğimiz durumda her iki ortaokuldan biri imam hatip, lise seviyesinde ise genel liselerle eş sayıdalar.

Ama "herkes ağa, herkes paşa, bu inekleri kim sağa" diye veciz sözler eden Milli Eğitim Bakanı'nın arzularına uygun bir şekilde, ülkede, meslek lisesinin okullar içinde en çok olduğu duruma geldik. İlginç bir diğer şey de bazı semtlerde özel okullar meslek lisesi biçiminde dahi açılmışken imam hatiplerin hepsi devlet okulu. 

Uzaktan eğitim altında milyonlarca öğrenci fiilen eğitime ulaşamaz durumda ve buna bir çözüm bulunmuş değil. Bir yandan bu süreçte özel okullar adeta teşvik ediliyor, eğitim daha da piyasaya açılıyor. Eğitimin dinselleştirilmesi ve imam hatipleşme ise zaten uzun süredir yürüyen bir plan... Tabloya böyle bakacak olursak eğitim hakkının adeta halkın elinden alındığını düşünüyor musunuz ve bunu değiştirmek için ne yapılmalı?

Öncelikle dediğiniz gibi imam hatipleştirme aynı zamanda eğitimin özelleştirilmesini de içeriyor. Ortada okul kalmayınca düzenli gelire sahip olma şansı yakalamış herkes gerekiyorsa takside girip özel okullarda ya da en olmadı dershaneden dönüştürülen okulumsu şeylerin birinde çocuğuna yer bakar hale geldi. Bu oran çok ciddi sayılarda. Pandemi ile birlikte en az dert edilen sektörün eğitim olduğunu düşünebiliriz. Devlet eğitimi, bata çıka dahi işlemez hale geldi. Özel okullarda ise öğretmenlerin hakları yerlerde sürünüyor. Buradan anlaşılacak şey şu: Öğretmenlerin, velilerin ve çocukların kaderi ortaktır. Tüm çocuklar için eşitlikçi bir eğitim sağlanabilir, tüm öğretmenlerimiz insanca yaşayacakları maaşlar kazanabilir, nitelikli öğretmen ve sağlıklı okul çevresi kamusal kaynaklarla yaratılabilir. Bu fikrin kırıntısının bile neler yaratabildiğini gördük. Acil olarak tüm toplumu dönüştürecek biçimde uygulanabilmesi için kökten değişimlerin yapılmasını sağlamalıyız. Yeni bir toplum inşa etmeliyiz. Bunun için bireysel nefes alma yolları aramanın yanına kolektif mücadeleyi bulunduğumuz yerde nasıl yapabiliriz diye kafa yormamız gerekiyor. Küba'yı örnek vermekten bıkmayacağız.

Sosyalist bir ülke, tüm kaynak kısıtlarına ve ABD'nin ekonomik siyasi ablukasına rağmen önce insanının zihinsel ve yaşamsal refahını düşünüyor. Bu bize feyz vermeli...