İşte AKP’nin yeni ‘psikolojik harekat’ başkanlığı: İsim değişti, görev aynı...

İletişim Başkanlığı bünyesinde 'Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı' kuruldu. AKP’nin bu dairesi, ilk olarak 12 Eylül’de başka bir isimle ortaya çıkmış, sonra revize edilmişti. Şimdi ise başka bir kimlikle ve aynı amaçla karşımızda.

Haber Merkezi

Halka ve muhaliflere karşı kesintisiz bir "psikolojik savaş" yürüten AKP, bu operasyonunu resmi bir kurumsal şemsiye altında birleştirme kararı aldı.

Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yer alan Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre, "Türkiye'ye karşı yürütülen psikolojik harekat, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her türlü manipülasyon ve dezenformasyonla mücadele edilmesine karar verildi" ve bunun için başında Fahrettin Altun'un bulunduğu Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na bağlı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı kuruldu.

12 Eylül'de 'resmi' olarak ortaya çıkmıştı

İktidarlar tarafından halkın mücadelesine karşı sürekli olarak yürütülen "psikolojik" savaş, 12 Eylül'le birlikte resmi bir kurum tarafından devralınmıştı. 12 Eylül sonrası darbeciler eliyle “Toplumla İlişkiler Başkanlığı” kurulmuş, söz konusu başkanlık, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bünyesinde, tıpkı bugün kurulan "Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi" benzeri bir görevle hareket etmişti.

20 yıl boyunca bu yönde açık ve gizli faaliyetler yürüten kurum, sonrasında "resmi" düzeyde sönümlenmişti.

Artık iktidarda AKP vardı, cumhuriyet de tasfiye ediliyordu. Dolayısıyla ortada kalan bu kurum da yeni “formatını” arıyordu.

AKP'den yeni format arayışları

Abdülkadir Aksu’nun İçişleri Bakanlığı döneminde bakanlık bünyesinde “Toplumla İlişkiler Başkanlığı” kuruldu, görevi ilk olarak bu kurum üstlendi.

Daha sonra bir adım ileri atıldı, yine benzer bir kısaltmaya sahip olan “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” 2005 yılında AKP tarafından kuruldu.

TİB’in görevi MİT, Emniyet ve Jandarma istihbaratının ayrı ayrı birimler ve savcılıklardan aldıkları izinlerle gerçekleştirdikleri telefon dinlemelerini tek merkezden yapmaktı.

Darbe girişiminden bir ay sonra Bakanlar Kurulu kararı ile resmen kapatıldı, görev ve yetkileri Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu’na devredildi.

Sonra bu ekibe, Erdoğan’ın emriyle kurulan İletişim Başkanlığı eklendi.

Kurum, “psikolojik savaşın” yeni adresi haline getirildi ve başına da yandaş basından Fahrettin Altun getirildi.

Yeni merkeze 'yeni' rol

12 Eylül’den devralınan misyonla hareket edecek olan kuruma, dün yine Erdoğan’ın imzasıyla dikkat çeken bir "resmi" rol verildi.

Dünkü kararla birlikte Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Buna göre yeni başkanlık, “Türkiye'ye karşı yürütülen psikolojik harekat, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her türlü manipülasyon ve dezenformasyonla mücadele edecek.”

12 Eylül’de darbecilerin kurduğu kurumla aynı “görünür” amaca sahip kurumun fiili olarak en büyük işlevi, yine halka karşı yürütülen “algı ve psikolojik operasyonun merkezi olmak” olacak.

2018 yılında kurulan kurumun başında bulunan Altun’un şu ana kadar yürüttüğü görevde verdiği işaretler de bunun ispatı niteliğinde.

Altun’un son olarak Boğaz’daki kaçak yapısına ilişkin haberlere BTK aracılığıyla getirilen erişim engeli ve habere açılan “terör soruşturması” bunun işaretlerinden biriydi.

Yine Altun’un başında bulunduğu Basım İlan Kurumu’nun, haber nedeniyle Cumhuriyet gazetesine ve diğer muhalif gazetelere verdiği “ilan kesme cezası” da bu “psikolojik” operasyonun parçalarından biriydi.

Altun'un başında bulunduğu kurum sadece bu olayla değil, göreve başladığı günden bu yana AKP'nin zora düştüğü tüm başlıklarda "algı yönetme" operasyonunun da en önemli temsilcilerinden biri olarak görev üstlenmiş durumda.

Bu görevle Suriye, Doğu Akdeniz, ABD ile ilişkiler gibi başlıklarda AKP'nin zorda kaldığı tüm başlıklarda hem sansür mekanizmasını devreye sokan, hem de elindeki olanaklarla AKP'nin karşı adımlarının propagandasını yapan kurum bir süredir İletişim Başkanlığı olmuş durumda.

Kuruma verilen son görev, zaten yürütülen operasyonunun resmileşmiş hali anlamını taşıyor.

TİB'in tarihi...

soL Yayın Yönetmeni Orhan Gökdemir, TİB'in ve görevlerinin kısa tarihini daha önce bir yazısında şu şekilde işlemişti:

TİB nedir?

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı...

3 Temmuz 2005 tarihinde kurulmuş.İlgili kanuna göre TİB’in görevi Türkiye'de bugüne kadar MİT, Emniyet ve Jandarma istihbaratının ayrı ayrı birimler ve savcılıklardan aldıkları izinlerle gerçekleştirdikleri telefon dinlemelerini tek merkezden yapmak. AKP’nin icadıdır.Yani bir anlamda resmi telekulak olan TİB, aynı adı taşıyan kuruluşlardan en yenisi. Eskisi, daha doğrusu tedavülden kaldırılmış olanı da var. O da TİB kısaltılması ile anılmakta birlikte açılımı Toplumla İlişkiler Başkanlığı. Genelkurmay Genel Sekreterliği’ne bağlı olarak çalışmaktaydı. TİB, 1983'te Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bünyesinde kurulmuş 12 Eylül icadı bir kurumdu. Gizli yönetmeliğine göre TİB toplumu Atatürkçülük konusunda eğitecek, dışarıdan gelen psikolojik harp tehdidine aynı yöntemlerle karşılık verecekti. 20 yıl boyunca bu yönde gizli faaliyetler yürüttü, yalnız, hasta öldü. Hasta öldüğü için, doktor da tedavülden kaldırıldı.Bir TİB daha var; önüne “Dİ” eki aldığı için, DİTİB olarak anılıyor. Tedavülden kalkan TİB ile aynı dönemde kurulmuş olmasına karşın tedavülden kalkmış olmak bir yana gücünü katlayarak yayılmaya devam ediyor. “Dİ”li üçüncü TİB’in açılımı ise Diyanet İşleri Türk İslam Birlikleri oluyor.Diyanet İşleri Türk İslam Birliği, “dini, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetleri gerçekleştirmek ve Almanya genelindeki kendisine bağlı derneklerin bu tür faaliyetlerini koordine etmek amacıyla”, 1984 yılında kuruldu. Kuruluş tarihi Genelkurmay TİB’inden bir yıl sonraya denk geliyor. Bugün DİTİB’e bağlı 896 dernek var. Kendi iddialarına göre, Almanya’daki Müslümanların yüzde 70’nin teveccühünü kazanmış, alanındaki en büyük sivil toplum örgütü. Siz bunu en büyük tarikat olarak da okuyabilirsiniz.

DİTİB ile eski TİB arasındaki ilişkiyi bir isim ve harf benzerliğinden ibaret sayabilir miyiz? Belki... Ancak gazeteci Fatih Güllapoğlu’nun “Tanksız Topsuz Harekat” adlı kitabına göre tedavülden kalkmış olan TİB ile DİTİB arasında organik bir ilişki var. Şöyle; 12 Eylül Cuntası TİB’i kurunca ona verdiği ilk görev yurtdışında yaşayan Türkleri camiler etrafında tek bir çatı altında toplamak oldu. TİB’de görevli subaylar da ülkücü diyanetçi Tayyar Altıkulaç’ı yanlarına alıp Avrupa’yı turladılar. Orada bulabildikleri kaçak ülkücülerle, misyonun gereği olan bir dernek oluşturmaya giriştiler. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı görünen bu derneğe de Diyanet İşleri Türk İslam Birliği adını verdiler. Neden “Diyanet İşleri Toplumla İlişkiler Başkanlığı” adını tercih etmedikleri ise bilinmiyor. Bilinen ise şu; 12 Eylül Cuntasının toplumla ilişkiden anladığı, toplumu Türk-İslam sentezine göre yeniden organize etmekti. Cuntanın “toplumu İslamileştirme” projesi, daha kısa şekliyle İslamizasyon’un çıkış noktası böyle. DİTİB, demek ki TİB tarafından kurulmuş. Yani en büyük tarikatımız, bizzat askerlerin eli mahsulüdür demek bu...TİB’de görev yapan bazı subaylar, “yıkıcı ve bölücü” hareketlerin yayılmasını önlemek için camilere gidip cemaati camiler etrafında toplanmaya, yıkıcı ve bölücülüğe karşı birlik olmaya çağırdılar. Bir takım tarikatlara verilen destekler ise harekatın sağlıklı yürütülmesinin biricik yoluydu. 12 Eylül ile şimdi iktidar olduğundan şüphelenilen cemaat arasındaki “asimetrik” ilişki işte böyle kuruldu.Yeri gelmişken belirtelim. Bir de TTB var; Talim Terbiye Kurulu’nun kısaltılmasıdır. Bir “İ” eksiği veya bir “T” fazlası var; ancak oldukça militer bir çağrışım yaptığı açık. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir kuruldur bu. 1980’li yıllarda TİB tarafından yapılan Gizli Ataköy Planı, Talim ve Terbiye Kurulu’nu Milli Eğitim’den alıp TİB’e bağlamıştı. TİB bu kurullar marifetiyle gençleri Atatürkçülük ve Konsept” konularında eğitecekti. Atatürkçülük malumunuz, konsept ise herhalde Türk-İslam Sentezidir. Öyle yaptılar, konsept konusunda bütün gençleri eğittiler. Türban-mürban işleri işte o yıllarda icat edildi.