İstanbul’un su kaynaklarının durumu

İçme suyu havzaları ve su kaynaklarının hem nitelik hem nicelik açısından yakın gelecekteki yetersizliği, İstanbul için önemli bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Merkezi yönetim birimlerinin yatırım planları düzenlenerek İstanbul’un rant kapısı olarak görülmesi sonucu had safhaya çıkarılmış olan düzensiz yapılaşmanın önüne geçilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, öz doğal kaynaklarıyla kendine…

Ömür Yaşayan, Ceren Şirin

İstanbul’un su ihtiyacı Melen dışında il sınırları içerisinde kalan su havzalarından karşılanıyor. Hızlı ve çarpık kentleşme sonucu ise İstanbul’daki havzaların koruma alanlarının yerleşim bölgeleri, ulaşım yolları, sanayi ve tarım alanları ile işgal altında olduğu gözler önünde. Tek tek ele alındığında İstanbul’daki havzalar aşağıdaki şekilde sıralanabilir;

  1. Büyükçekmece
  2. Terkos
  3. Elmalı
  4. Ömerli
  5. Küçükçekmece
  6. Darlık
  7. Alibeyköy
  8. Melen

İstanbul’a içme ve kullanma suyu temini sağlayan ve yukarıda adı geçen içme suyu havzaları özellikle 1970’li yıllardan itibaren yoğun göç sebebiyle çarpık yapılaşmanın en tipik örneklerinden biri haline gelmiştir. Ağırlıklı olarak 80’li yılların ortaları ile 90’lı yılların sonlarında arazi kullanımı değişiklik göstermiştir. Havza sınırları içerisinde yer alan pek çok belde ve ilçe kaçak yapılaşmanın merkezi olurken, bu bölgelerde artarken tarımsal alanlar düşüşe geçmiştir. Çoğu bölgenin  içinden geçen TEM  otoyolu ve çeşitli ulaşım aksları bu bölgelerin hızlı kentleşmeye maruz kalmasının temel sebeplerinden biridir. DSİ’nin hazırladığı koruma mesafesi alanlarına göre; başta Ömerli olmak üzere pek çok havzada mutlak koruma alanında, kısa mesafeli koruma alanında, orta mesafeli koruma alanında kaçak yerleşim alanları yer almaktadır. 2007 yılından itibaren farklı havzalarda yapılan teknik incelemelerde, örneğin Büyükçekmece gölünü besleyen ana akarsuların çevresindeki mutlak koruma alanında 16 tesis, kısa mesafeli koruma alanında 23 tesis, orta mesafeli koruma alanında 13 tesis ve uzun mesafeli koruma alanında 77 tesis olduğu belirlenmiştir. Bunların dışında mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında yerleşim bölgelerinin kurulduğu belirlenmiştir. Havzalardaki su kalitesi temelde, çevre köylerden ve yerleşim bölgelerinden gelen atıksuların arıtılmaması sebebiyle tehlike altındadır. Bu da su kaynağında azot ve fosforun bulunmasına sebep olmaktadır. Canlı hayvan ve çiftlikler sebebiyle akarsularda yüksek seviyede dışkı organizmasına rastlanmıştır. Havza sınırları içerisinde yer alan göllerdeki su kalitesi ağırlıklı olarak ikinci sınıf su kalitesine yakın iken, mevcut kirletici kaynaklar sebebiyle hızla üçüncü sınıf su kalitesine hatta dördüncü sınıf su kalitesine doğru kaymaktadır.

Melen

İstanbul’daki su kaynaklarının yetersiz gelmesi sebebiyle, içme suyu temininin bir kısmı DSİ ve İSKİ işbirliği ile Melen’den karşılanmaktadır. Bölgedeki yerleşim alanlarının çoğu kısa ve orta mesafeli koruma alanları içerisinde yer almaktadır. Ayrıca Pehlivanoğlu Mantaş E. Ve ark. 2007 yılında Düzce sınırları içerisinde kurulan sanayi tesisleri için çıkarttığı haritaya göre bölgede organize sanayi bölgesi bulunmaktadır. Tekstil, makine, metal ve orman ürünleri bölgede en çok rağbet edilen endüstri sektörleri arasındadır. Atıksu deşarjı bakımından tesktil toplam deşarjın %66’sı olarak öne çıkmakta, onu %11 ile yemek sektörü izlemektedir. Bölgede yemek, tekstil ve orman ürünleri sektörlerinde hizmet veren  245 özel endüstriyel tesis bulunmaktadır. Yemek sektörü yüksek seviyede kirlilik yol açmasına karşın toplam kirliliğin yarısı kaçak yapılaşmadaki evsel atıksulardan kaynaklanmaktadır. 2023’te şehir nüfusunun 22 milyona ulaşacağı tahmin edildiğinden endüstriyel yatırımların Düzce sınırına yöneltilmesi düşünülmektedir.

Evsel atıksu bakımından sadece 1 adet evsel atıksu arıtım tesisi bulunmakta ve bu tesis de atıksu kirlilik yüküyle kıyaslandığında yetersiz kalmaktadır. Büyük Melen Havzası kentsel atıklar ve tarımsal yüzey suları nedeniyle kirlenmektedir.

Denizlerin Kirliliği

Kentsel atık su, içeriğindeki karbon, azot ve fosfor kirlilik yükleri nedeniyle sadece ön arıtmaya tabi tutularak alıcı ortama deşarj edilemez. 2018 yılı içerisinde İstanbul’da oluşan atıksuların yaklaşık %65’lik bir kısmı sadece fiziksel arıtma kullanılarak alıcı ortama deşarj edilmiştir. Bunun yanı sıra 15 milyon 374 bin matıksu hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan direkt Marmara Denizi’ne deşarj edilmiştir. İstanbul’daki kentsel atıksuların yeterli arıtılamaması probleminin yanı sıra, Marmara Denizi sanayinin en yoğun olduğu İstanbul, Tekirdağ, İzmit ve Bursa illerinden kaynaklanan kirlilik yükünün tehdidi altındadır. Su kalitesinin 4. sınıf olarak tanımlandığı ve özellikle sanayi atıklarının, kanalizasyon ve tarım atıklarının kirlettiği, içinde birçok ağır metal parametresinin bulunduğu Ergene Nehri için kurtarma planı olarak vaat edilen, “Ergene Derin Deniz Deşarjı” projesi hayata geçtiğinde Marmara Denizi’ne verilecek atık miktarı da artacak ve kirlilik boyutu Marmara’da çok daha ileri bir boyuta gelecektir.

Marmara Denizi’ni günümüzde tehdit eden en önemli iki parametre azot ve fosfordur. Arıtma tesislerinin kaba ve fiziksel ön arıtma işlemlerinden ibaret proseslerden, ileri biyolojik arıtmayı da içeren üçüncül arıtma tesislerine evriltilerek revize edilmesi gerekmektedir.

İstanbul’un 1990’lı yıllardan günümüze gelene kadar olan süreçte ve bundan sonraki 20-30 yıllık süreçteki su ihtiyacı aşağıdaki tabloda yapılan projeksiyon ile özetlenmiştir.

 

Tablo 1.

İstanbul İli Nüfus Projeksiyonu ve Su İhtiyacı (ÇŞB İstanbul Çevre Durum Raporu 2015)

Günümüzde İstanbul halkının yıllık ortalama su ihtiyacı 965 milyon m3 şeklinde özetlenmiştir. Bu ihtiyacın tamamına yakını mevcut arıtma tesislerinden karşılanıyor olarak gözükse de, ileriye dönük yapılan nüfus ve su ihtiyacı projeksiyonlarından açıkça görülmektedir ki, yaklaşık 20 yıl içerisinde İstanbul’un su ihtiyacı günümüzdekinin yaklaşık 2 katına çıkacaktır. Bu durumda, günümüzde yaklaşık %60 doluluk oranına sahip içme suyu kaynakları, tam kapasite dolu olsalar dahi İstanbul’un su ihtiyacını karşılayamayacak duruma gelecektir. Aynı zamanda yukarıda adı geçen Elmalı, Ömerli, Terkos, Büyükçekmece gibi su havzalarından içme suyu arıtma tesislerine aktarılan su kaynakları, kaynağın ötrofik nitelikte olması (aşırı azot ve fosfor yüklemesi), endüstriyel deşarjlardan kaynaklı ağır metaller vb. kaynaklar vasıtasıyla kirlenmiş olduğundan ötürü, konvansiyel içme suyu arıtma prosesleriyle arıtılabilecek su niteliğini yitirmiş olabilmektedir. Bu da, çıkış noktamızın temelde daha iyi kalitede, mümkünse 1./2. Sınıf su kalitesinde ham su kaynağını arıtma tesisine beslememiz olacaktır. Bu çözüm ise, ancak ve ancak mutlak, kısa ve uzun mesafeli koruma alanları içerisinde meydana gelmiş olan kaçak evsel/endüstriyel yapılaşma ve kanalizasyon deşarjlarının düzgün bir altyapıyla bölgeden uzaklaştırılması, mutlak koruma alanı içerisinde yer alan yerleşimlerin idari kararlar yardımıyla yıkılması gibi yöntemlerle çözülebilir. Yakın gelecekte İstanbul, içme suyu kaynaklarının yetersizliği ile karşılaşmakla kalmayıp mevcut su kaynaklarına ait su kalitesinin niteliksel açıdan giderek daha da kötüleşmesi gerçeği ile de karşı karşıya kalacaktır. İSKİ ve İBB’nin bu konuda, öngörülü çözüm önerileri sunması ve yerel belediyelerin de desteğiyle İstanbul halkına sunacağı içme suyu kalitesinde iyileştirme yollarına gitmesi gerekmektedir.

İstanbul’un Altyapı Sorunları ve Atıksu Kaynakları

İstanbul’da atıksu deşarj kaynakları endüstriyel ve evsel olarak iki temel kategoride sınıflandırılabilir. Endüstriyel atıksu deşarjında bulunmak isteyen tesisler “İSKİ Atıksuların Kanalizasyona Deşarj” yönetmeliğine tabii tutulmakta ve İSKİ tarafından denetlenmektedir. İSKİ, atıksu arıtma tesisi kurmuş olan endüstrilere periyodik kontroller düzenlemekte, arıtma tesisi mevcutken çalıştırmayan/ deşarj kriterlerini sağlamayan endüstriler hakkında yasal işlem takibi başlatmaktadır.

Asya Bölgesi’nde toplam endüstriyel atıksu debisi 30.140 m3/gün’dür. Mevcut endüstrilerin 322 tanesinin arıtma tesisi mevcuttur. 24 işletmeden ise endüstriyel deşarjlarıyla ilgili önlem almaları istenmiştir.

Avrupa Bölgesi’nde toplam endüstriyel atıksu debisi 25.758 m3/gün’dür. Mevcut endüstrilerin 1030’unda arıtma tesisi mevcuttur, 163 işletmeden atıksuları için önlem almaları talep edilmiştir.

Bunların yanı sıra, İstanbul’un lokomotif endüstri bölgesi olan Tuzla-Gebze hattındaki Gebze-Dilovası Organize Sanayi Bölgesi, bölgedeki endüstriler için ortak bir endüstriyel arıtma tesisine sahiptir. 6.400m3/gün kapasiteyle ilk kademesi inşa edilmiş olan GOSB Endüstriyel Atıksu Arıtma Tesisi, 2011 yılı sonunda tamamlanan ikinci kademesi ile 9.600 m3/gün kapasiteye ulaşmıştır. Bölgedeki merkezi atıksu arıtma tesisinin tamamlanmasıyla birlikte, önceden OSB’deki her katılımcı firmanın bireysel arıtma tesislerini işletmek veya vidanjör yardımıyla taşıtmak durumunda kaldığı geçici çözümler, ortak bir OSB arıtmasıyla kapsayıcı bir çözüme kavuşturulmuştur.

GOSB’deki AAT yukarıda bahsedildiği gibi ileri teknolojiyle kurulmuş olmasına karşılık, dönem dönem Tuzla bölgesi çeşitli endüstriyel facialara sahne olabilmektedir. 26.02.2019 tarihinde basına sızan haberlere baktığımızda, 25.02.2019 Pazartesi günü Tuzla’da kaynağı belirlenemeyen yoğun koku üzerine bölgede kaçak endüstriyel deşarj yapıldığı tespit edilmiş ve durumdan bölgedeki vatandaşlar olumsuz etkilenerek bir kısmı solunum kaynaklı sağlık sorunları sebebiyle bölge hastanelere sevk edilmiştir. Kimya Mühendisleri Odası’nın açıklamasına dayanılarak, atıksu kollektör hattına kaçak kimyasal atık deşarjı yapıldığı tahmin edilmektedir. KMO’nun yaptığı basın açıklamasında, “Atık su arıtım tesisi işletmesinin pahalı olması, bu konuda standartlara uyulmaması, deşarj suyu parametrelerinin yakalanamaması gibi nedenler işletmeleri yasadışı yollara sevk etmektedir. Çoğunlukla bu suların deşarjı için geceleri beklenmekte, debi sayacı ile oynanarak deşarj edilen miktar düşük gösterilmekte ya da atık vidanjörle alınarak kaçak olarak başka bir alana deşarj edilmektedir. Bu alanların ve işletmelerin sorumlusu olan yerel yönetimler ve ÇŞB`lığı ne yazık ki durumu yeterince kontrol edememektedir. Organize sanayi bölgelerinde ve endüstri alanlarındaki bütün akarsuların ve havzaların kirlenmesi bunun en açık kanıtıdır.”

KMO’nun da yaptığı açıklamaya istinaden şu açıkça ifade edilebilir ki, Tuzla’da meydana gelen endüstriyel kazadan bölge halkının uzun vadede nasıl etkileneceği belirsizdir. Böylesi durumlarda kamunun izleyeceği yol, İstanbul’un rant düzenine dayalı kent yapılaşma süreci içerisinde sanayi bölgeleriyle iç içe geçmiş olan yerleşim yerlerinin sanayiden uzaklaştırılması temel esas olmalıdır. Özellikle kimyasal madde ile çalışan endüstriler tespit edilerek bölgenin kimyasal envanteri çıkartılıp olası kaza senaryoları için önlemler alınmalıdır. Bu tarz endüstriyel tesisler ivedi bir şekilde yerleşim yerlerinden uzak konumlara taşınmalıdır. Tehlikeli madde ve kimyasal madde ile çalışan tesisler ruhsatlandırılırken çeşitli meslek odalarının görüşü ve onayının alınması da alınabilecek tedbirler arasındadır.

Evsel Atıksu Kaynakları

Evsel atıksu kaynakları ya da halk diliyle kanalizasyona boşaltılan atıksulardan kaynaklanan kirlilik yükleri temelde nüfus yoğunluğu ve düzensiz şehirleşmeyle iç içe kavramlardır. İstanbul’daki evsel atıksuların arıtılmasından İSKİ mesul kurumdur. İstanbul’da hali hazırda çeşitli kapasitelerde ve proses özelliklerinde atıksu arıtma tesisleri bulunmaktadır. Bunların yanı sıra, yapılması devam eden ve yatırım planları arasında yer alan atıksu arıtma tesisleri de mevcuttur. İstanbul’un artan nüfusuna her geçen gün hizmet eden büyük kapasiteli atıksu arıtma tesisleri başlıca aşağıdaki gibi özetlenebilir;

Tesisin Adı

Hizmete Giriş Yılı

Kapasite (m3/gün)

Yenikapı Atıksu Ön Arıtma Tesisi

1988

864.000

Baltalimanı Atıksu Ön Arıtma Tesisi

1997

625.000

Büyükçekmece Atıksu Ön Arıtma Tesisi

1998

155.120

Terkos Atıksu İleri Biyolojik Arıtma Tesisi

2000

1.730

Küçükçekmece Atıksu Ön Arıtma Tesisi

2003

354.000

Bahçeşehir Atıksu Biyolojik Arıtma Tesisi

2004

7.400

Çanta Atıksu Biyolojik Arıtma Tesisi

2006

1.600

Ataköy Atıksu İleri Biyolojik Arıtma Tesisi

2010

400.000

Ambarlı Atıksu İleri Biyolojik Arıtma Tesisi

2012

400.000

Kadıköy Atıksu Ön Arıtma Tesisi

2003

833.000

Küçüksu Atıksu Ön Arıtma Tesisi

2004

640.000

Paşabahçe Atıksu Ön Arıtma Tesisi

2009

575.000

Tuzle Atıksu Biyolojik Arıtma Tesisi

1998 + 2009

150.000 + 100.000

Paşaköy Atıksu İleri Biyolojik Arıtma Tesisi

2000 + 2009

100.000 + 100.000

Şile Ağva Atıksu İleri Biyolojik Arıtma Tesisi

2010

2.000

Yapılması Planlanan ve Devam Eden Atıksu Arıtma Tesisleri;

Tesisin Adı

Kapasite (m3/gün)

Durumu

B. Çekmece İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

132.155

İnşa Halinde

Çanta İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

52.000

İnşa Halinde

Silivri İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

36.500

İnşa Halinde

Selimpaşa İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

70.000

İnşa Halinde

Tuzla İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi (3 Aşama)

160.000

Proje Aşamasında

Ataköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ( 2 Aşama)

210.000

Proje Aşamasında

K.Çekmece İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

200.000

Proje Aşamasında

Kilyos İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

15.000

Proje Aşamasında

Silahtarağa İleri Biyolojik Atıksu

Arıtma Tesisi

375.000

Proje Aşamasında

İSKİ ve ÇŞB’nin ortak olarak açıkladığı raporlarda görülmektedir ki, fosfor ve azotun temel kaynağı olan evsel atıksuların Marmara Denizi’ne veya alıcı ortama deşarj edilebilmesi için, yukarıdaki listede yer alan ön arıtma tesislerinin ivedi şekilde ileri biyolojik atıksu arıtma tesislerine dönüştürülmesi gerekmektedir. ÇŞB’nin 2015 tarihli raporunda ve İSKİ’nin 2017-2023 yatırım planları raporlarında görüldüğü üzere, büyük kapasiteli evsel atıksu arıtma tesisleri kategorisinde toplamda 9 adet ileri biyolojik atıksu arıtma tesisi inşa ve proje aşamasındadır. Bu tesisler tamamen tamamlanıp devreye alındığında, Marmara Denizi’nin gelecekteki su kalitesi ile günümüzdeki su kalitesi arasında iyileşme anlamında ciddi bir fark görülecektir. Bunların yanı sıra, içme suyu havzalarındaki kaçak yapılaşmalar neticesinde oluşan evsel deşarjlar minimuma indirilip altyapısal ağ kurulduğunda ve kaçak konut yapıları yıkılamasa dahi, altyapı sistemleri şehrin kanalizasyon sistemine bağlandığında, havzalardaki ötrofik oluşumlar ve kirlilik dereceleri iyileşme gösterecektir.

Bütün bu tablolar özetle bize göstermektedir ki, İstanbul yıllar içerisinde geleceğe dönük temel yatırımların meyvelerini almaya başlamıştır. Ancak, çarpık kentleşmenin kanayan yarası olan içme suyu havzaları ve su kaynaklarının hem nitelik hem nicelik açısından yakın gelecekteki yetersizliği, İstanbul için önemli bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Merkezi yönetim birimlerinin yatırım planları düzenlenerek, İstanbul’un rant kapısı olarak görülmesi sonucu hat safhaya çıkartılmış olan düzensiz yapılaşmanın önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, öz doğal kaynaklarıyla kendine yetemeyen bir megakent, ekolojik taşıma kapasitesinin çok üzerinde bir limitte varlığını sürdürmeye devam edemeyecektir. Distopik roman konularının yakın gelecekte İstanbul’un gündelik gerçeği haline dönüşmesi, ilgili önlemler alınmadığı takdirde gayet mümkündür.

Referanslar

  1. İstanbul Avrupa Yakası Su Havzaları Teknik Tespit Raporu, ÇMO 2014
  2. İstanbul Çevre Durum Raporu, TMMOB ÇMO İstanbul Şubesi, Haziran 2019
  3. İstanbul’daki İçme ve Kullanma Suyu Havzalarında Arazi Kullanımı, TMMOB ÇMO 2013
  4. İstanbul İli 2015 Yılı Çevre Durum Raporu, İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü
  5. Atıksu Arıtımı Eylem Planı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017-2023
  6. İBB Genel Kurul Raporu, 15.05.2019
  7. İSKİ 2016-2020 Stratejik Planı
  8. İSKİ 2018 Faaliyet Raporu
  9. Tuzla’da Facia Olmadan Önlem Alınmalıdır, Kimya Mühendisleri Odası Basın Açıklaması 26.02.2019