Her şeye rağmen biz kazandık

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin en büyük gazetesinin spor yazarı Klaus Huhn, "Hiçbir zaman karşılaşmadım ikisiyle" diye not etmiş.

İsmail Sarp Aykurt

Karşılaşmak gerçekten gerekmiyor.

Nikolay ve Anatoli iki Sovyet vatandaşıydı. Onları farklı kılan, olanca sadelikleriyle ama bitmeyen enerji ve kararlılıklarıyla savaşta ve sporda birer mücadele sembolü haline gelmeleri oldu.

Faşizme karşı verdikleri Anayurt savunmasında, niceleri gibi onlar da direnmişler ve işçi sınıfının vatanına sahip çıkmışlardı.

Anatoli Parfyonov, bu kişilerden sadece birisi idi. 21 Haziran 1941 günü, memleketi Woskessensk’te okuduğu meslek okulunun avlusuna çağrılıp, ‘İyi bir çilingir olacağına eminim’ denmişti kendisine.

Çilingir olamadı. Çünkü ertesi gün Naziler ülkesine savaş açtılar.

Baltıklardan Karadeniz kıyılarına değin geniş bir cepheye yayılan faşist saldırı, onu farklı bir yaşama zorladı. Gönüllü olarak hizmete hazırdı ve yalnızca 17 yaşındaydı.

1943 yılında ise 19 yaşında bir onbaşı olarak gittiği cephede, boyu ve fiziksel gücünü kullanarak, çakı gibi bir askere dönüştü. Faşistlere karşı savunmada çok önemli başarılar yakaladı. Tam dört kez yaralanması, toprak altında kalışı ya da başka herhangi bir şey durdurmaya yetmiyordu onu.

Hatta bir T-34 tankını kullanan da bizzat kendisiydi.

Anayurda zafer geldiğinde ise, aklında spor yapmak vardı 25 yaşındaki Sovyet gencinin. Antrenör Gordiyenko, Anatoli’yi bir güreşçi olarak yetiştirmek istemişti. Öyle de oldu ve Anatoli, 1956 yılında Melbourne Olimpiyatlarına Sovyetler Birliği sporcusu olarak katıldı.

Anti-komünist propagandanın en etkin üretildiği yerlerden birisi idi olimpiyatlar. Ancak engellemeler yetmedi ve genç Sovyet delikanlısı, savaş madalyalarının yanına bir de olimpiyat madalyası ekledi.

Anatoli cephede savaşırken, kendisi gibi birçok Sovyet insanı da faşizme karşı mücadelede en ön safhada yer alıyorlardı. Bir diğeri, Nikolay Trusseviç, 1942’nin soğuk kışının Nazi kara propagandası ve nefreti ile kuşatılan ortamında Kiev’de yaşayan bir kaleciydi.

Sovyet milli futbol takımı oyuncusu ve Dinamo Moskova’nın kalecisi Trusseviç, futbolsever bir Alman subayının komutası altındaki bir fırında yaşamaya çalışıyor ve takım arkadaşlarının da aynı yerde kendisiyle birlikte çalışmasını sağlıyordu.

Futbola düşkün Nikolay, çok geçmeden Start adını verdiği bir takım kurdu. İlk maç, Alman demiryolu işçileri karması ile gerçekleşti. 9-0 kazandılar.

Sonucun haberinin Kiev’de yayılması tedirginlik yarattı işgalcilerde.

Yeni bir karma takım çıkarıldı hızlıca. Güçsüz olan demiryolu işçileri nasıl olur da bu maça gönderilirdi ki? Futbolu Stalin’e ve onun sistemine karşı kullanmak vardı Nazilerin akıllarında.

Naziler, kazanabileceklerini düşündükleri asker karması bir takım uydurdu. 

Sonuç aynı kaldı. 6-0 kaybedilen bir maç ve sevince boğulan bir izleyici kitlesi.

Start’ın dağıtılması fikri gündeme gelse de, olası olumsuz sonuçları kaygı verici düzeye gelebilirdi işgalciler için.

Bir sonraki rakip sipariş edildi. Kievlilere karşı Macar karması.  Sonuç yine değişmedi ve maç 5-1 bitti. Nikolay ilk kez gol yemişti.

1942’nin Ağustos’unda ise rakip, dişli Alman Hava Kuvvetleri oldu. 

3-2 biten maç, Nazilere maçlar öncesi dönemleri mumla aratır oldu.

Rövanş isteyen Naziler, bu kez kesin talimatlarını verdiler. Almanlar kazanacak ve tersi bir durum olursa Trusseviç ve arkadaşları toplama kamplarına gönderilecekti.

Maç, bir futbol maçı değildi artık; bir mücadele aracına dönüştü.

Maçın başında 2-0 geriye düşen Kievliler, ikinci yarıda maçı 5-3 kazanıyor; ‘Kızıllar kazanıyor’ diye bağrışan halk ise sokaklara doluşuyordu.

Galip takım ise Sirza’ya, toplama kampına.

Gaddar bir biçimde işkenceden geçirildi Kievliler. Nikolay’ın arkadaşları, Korotkiç, Kusmenko ve Klimenko katledildiler.

Kendi dudaklarından ise net bir cümle duyuluyordu, katledilmeden önce.

"Herşeye rağmen biz kazanacağız!"

Kievliler ve Nikolay Trusseviç diz çökmedi. Farklı cephede çarpışan, yoldaşları Anatoli Parfyonov gibi…

Kazandılar Kızıllar…

Ve kazandık, öğrendik kazanmayı.

Brecht’in spor şarkısındaki gibi bir araya geldik ve öğrendik zafer haftasında.

Kızıl bayrağı Berlin’de meclis binasına dikerken ve Naziler teslim olurken 9 Mayıs 1945’te…

Yine kazanacağımızı bilerek…

Brecht’in ifadeleriyle;

Zafer gününde

Kavga verilen şehirlerin karanlık sokaklarının

İnsan dolu arka evlerinden

Bir araya geliyorsunuz

Birlikte mücadele etmek için.

Ve kazanmayı öğreniyorsunuz!

Mahrumiyetin kuruşlarını biriktirerek 

Botlar satın aldınız

Yol paralarını zorla denkleştirdiniz.

Kazanmayı öğrenin!

En acili için verilen zorlu kavgalardan 

Birkaç saatliğine

Bir araya geliyorsunuz

Birlikte mücadele etmek için.

Ve kazanmayı öğreniyorsunuz!