Gerçekten öyle mi: Albayrak’tan 'ihracatta ithalat bağımlılığı yok' müjdesi!

Berat Albayrak, Türkiye’nin yaptığı ihracatta ithalat bağımlılığının gerçekte düşük olduğunu iddia etti. Albayrak’ın iddiasına dayanak olarak kullandığı OECD verisi, yabancı katma değerin toplam mal ve hizmet ihracatı içindeki payını gösteriyor. Aynı veriye Türkiye’nin uluslararası sermayeye entegrasyonunun yüksek olduğu sektörler için bakıldığında oranlar birden yükselmeye başlıyor.

Haber Merkezi

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dün bir Twitter paylaşımıyla Türkiye’nin ihracatının ithalata bağımlı olduğu yaklaşımının temelsiz olduğunu öne sürdü. OECD’nin TiVA (Trade in Value Added-Katma Değer Dış Ticareti)1 göstergelerinden hareketle hazırlanan bir grafiği paylaşan Albayrak, "İhracatımız ithalata bağımlı yaklaşımının temelsiz olduğu ortaya çıktı. OECD'nin ihracatın içindeki ithalat payı araştırmasına göre; Türkiye yüzde 16,5 ile en iyi 20'de ve Almanya, Fransa, İtalya'dan iyi durumda. Yerlileştirme ve üretim desteklerimizle bu oranı daha da düşüreceğiz" ifadelerini kullandı.

Öncelikle OECD’nin 2005-2016 dönemini kapsayan göstergeleri yeni değil, 2018 sonunda paylaşılmış veriler. Albayrak’ın tweetinin birkaç gün önce Asaf Savaş Akat’ın İktisat ve Toplum’un 2019 Mart sayısında yayımlanan ve bu verileri de kullanan “İhracatta İthalat” başlıklı bir yazısının2 Twitter’da bazı iktisatçılar tarafından gündem yapılmasından3 esinlendiği tahmin ediliyor. Akat’ın yazısında “İhracatın ithalat bağımlılığı yüzde 70” iddiası ya da yazarın deyimiyle “miti” tartışılıyor, bu oranın abartılı olduğu değerlendirmesiyle OECD TiVA göstergeleri başta olmak üzere farklı verilere dayanarak söz konusu oranın daha düşük olduğu belirtiliyor. Akat’ın yazısında, ithalat bağımlılığı esas olarak ihracat bağlamında tartışılırken, sanayi üretiminin bütününün ithalat bağımlılığının değerlendirilmesi, sektörel analiz, zaman içindeki değişim, sermaye yapısı gibi unsurları açısından önemli eksiklikler barındırıyor. Ancak tüm eksikliklerine karşın iktisatçılar için TiVA ve Türkiye’nin dış ticaret verilerini daha iyi kullanarak uluslararası sermayeye değer aktarımı, artı değer düzeyi gibi konularda analizler yapma ihtiyacı bağlamında önem taşıyor. Kolaycı bir yaklaşımla, egzejere edilmiş rakamlar üzerinden yapılan eleştirilerin sığlığını ortaya koyan iyi bir örnek olarak da düşünmek mümkün yazıyı. Zira herhangi bir rakamsal abartıya ihtiyaç duymadan bazı sektörlere ilişkin kapsamlı çalışmalarla çok daha çarpıcı sonuçlar üretmek mümkün. İşin ironik yanı Akat’ın bir “miti” düzeltmeye soyunduğu yazısı, Albayrak ve danışmanları elinde bir başka mite yol açmış görünüyor.

İhracatta düşük teknolojili sektörlerin ağırlığı hala yüksek

Türkiye’nin toplam mal ve hizmet ihracatında yabancı katma değerin payı yüzde 16,5 iken imalat sanayi ortalaması için aynı rakam yüzde 22,44. İmalat sanayi ihracatının ortalamasının OECD ortalamasının altında kalmasının en önemli nedenlerinden biri Türkiye’nin imalat sanayi ihracatındaki sektörel çeşitliliğe rağmen, orta ve yüksek teknolojili sektörlerin payının sınırlı olması. Nitekim ihracata en çok konu orta-yüksek teknolojili sektörlere bakıldığında oran birden artıyor. Otomotiv ve elektrikli teçhizat (beyaz eşya vb.) gibi uluslararası sermayeye entegrasyonda ileri, “küresel değer zincirleri”nin parçası olarak konumlanan, orta-yüksek teknolojili sektörlerde payın çok daha yüksek olduğu görülüyor. Elektrikli teçhizatta yüzde 33,6, otomotivde ise yüzde 27,4’lük yabancı katma değer payı söz konusu.

Yine TiVA göstergelerine göre Türkiye’nin ara malı ithalatının yaklaşık yüzde 30’u ihracata yönelik. Söz konusu oran otomotivde yüzde 46,5, tekstil-giyimde yüzde 36, ana metalde ise yüzde 34 civarında. Bu rakamlar ihracat içinde ithalatın payına ilişkin yabancı katma değere göre sektörel bazda gerçek durumu daha iyi ifade ediyor.

Ülkeler arası genel karşılaştırma sağlıklı değil

Albayrak’ın paylaştığı grafikte Türkiye’nin ihracatında ithalat katma değeri payının yüzde 16,5 ile OECD’de en düşük ülkelerden biri olması, Almanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerin altında olması argümanı, ihracat hacmi, sanayi üretim yapısı ve ihracat kompozisyonu başta olmak üzere başka ek veriler olmadan bir anlam taşımıyor. Tüm diğer farklılıklar bir yana örnek verilen üç ülkenin ihracatında yüksek teknolojili sektörlerin payı ve dolayısıyla toplam katma değer çok daha yüksek. Türkiye’den yüksek görünen ithalatlarının bir bölümünün, en azından Almanya ve Fransa için kendi şirketlerinin başka ülkelerdeki yatırımlarından yapılması gibi başka pek çok ek faktör de söz konusu.

Türkiye’nin sanayi üretim kapasitesi ve uluslararası sermayeye entegrasyon düzeyini hafife almak doğru değil. Sihirli, abartılmış bazı oranlara başvurmak yerine çok daha kapsamlı değerlendirmelere ihtiyaç var. TiVA benzeri göstergelerden de yararlanıp örneğin otomotiv sektöründe uluslararası tekellere dayalı yapının gerçekte nasıl bir değer aktarımını mümkün kıldığı, ara malı tedariği, finansman, tedarik zinciri yapısı, ihracat fiyatlaması politikaları, tercihlerinin analiz edilmesi, Türkiye emekçilerine maliyetinin çalışılması önem taşıyor.

TiVA Türkiye özelinde yeterince çalışılmış bir veri seti değil

TiVA, görece yeni bir OECD verisi. Girdi-çıktı tablolarına dayalı, karmaşık bir hesaplama sonucunda ülkelerin dış ticaretinde yurtiçi ve yabancı katma değer payları ortaya konuyor. Söz konusu veriler, “küresel değer zincirleri”ndeki yerin, katılım düzeyinin belirlenmesine de yardımcı oluyor. Türkiye’de söz konusu veritabanını kullanarak yapılmış analiz, yayın sayısı da sınırlı. TiVA göstergeleri Türkiye özelinde yorumlanırken hem OECD’nin hesaplama yönteminde yapılan değişiklik, hem de Türkiye’nin çok uzun yıllar sonra girdi-çıktı tablolarının güncellemiş olmasının yarattığı değişikliklerin de dikkate alınması gerekiyor. Özellikle zaman içindeki değişimlerde sanayi üretim ve ihracat kompozisyonundaki değişimlerin yanısıra yöntemsel değişiklikler de etkili olabilir.