Gençler 'geleceğe mektupları' anlatıyor

19 Mayıs’ta, Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’ya geçerek kurtuluş mücadelesini örgütlemeye dönük en büyük adımı attığı bu kritik günün yıldönümünde, diğer adıyla Gençlik Bayramı’nda ülkenin mücadele eden, umut taşıyan gençleri bakalım bize neler anlatıyor…

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Gençliği’nin salgın koşullarında gerçekleşen 1 Mayıs için düzenlediği  "Geleceğin Komünist Toplumuna Mektup"  yarışması geçtiğimiz haftalarda sonuçlanmıştı. Bu yarışmada, geleceğin komünist toplumuna dair düşüncelerini, hayallerini yazıya döken ve dereceye giren Ahmet Cem, Yaren ve Yusuf Can ile konuştuk.

Ekin: Merhaba arkadaşlar. Öncelikle hepinize mektuplarınız için teşekkür ederiz. Yazdıklarınızla bizleri heyecanlandırdığınızı söyleyebilirim. İlk sorumuz aslında mektuplarınızın yazım süreci ile alakalı. Bugünden geleceğe bakıp, ileriye dönük bir şeyler tasarlamak ve bunu yazıya dökmek zor bir şey aslında. Sizin için bu yazım süreci nasıl geçti?

Ahmet Cem: Kendi adıma benim için çok karmaşık bir süreç olmadığını söyleyebilirim. Çünkü mektubumun başında da dediğim gibi aşağı yukarı her gün düşündüğüm şeyleri yazdım. Hatta uzun zamandır gelecekteki insanlara bir şeyler yazmamız gerektiğini, bir mektup yazmayı mesela, düşünüyordum. Çünkü genel olarak bugüne dair fikir sahibi olabileceklerdi bu sayede. Tıpkı bizim Fransız Devrimi’ne ya da feodalizme bakıp, dönemi anladığımız gibi. Fakat mesela feodalizm döneminden bir köylünün günlük yaşamı romanlar hariç pek bilinmez. Bunu düşünerek aslında yazmayı düşündüm. Daha fazlasını da yazmak istiyorum.

Yaren: Hayal ettiğim, olmasını istediğim dünyaya bakıp aslında ortak fikirlerimizi yazıya döktüğümüzü düşünüyorum.

Yusuf Can: Aslında yazınsal süreç benim için biraz zorlu geçti. Bugünden geleceğe örgütsüz baksam çok umutsuz olurdum diye düşünüyorum ben. Fakat geleceğe baktığımda umutlanıyorum. Görmek istediğim tablonun ne olduğunu düşünmeye çalıştım hep.

Ekin: Tekrardan elinize sağlık. Bir sonraki sorumuz ise her yazınsal ürünün ister istemez yazan kişinin hayatından izler taşıdığı fikrine dayanıyor. Yazma sürecinizde yaşadığınız hangi olaylar sizi etkiledi?  İlham kaynağı olarak aldığınız bir olay oldu mu?

Ahmet Cem: Yakın bir süre önce Kızıl Yıldız kitabını okumuştum. Kitap Mars’tan Dünya’ya gelen bir grubun bir bilim insanını alıp yaşadıkları toplumda misafir etmesi üzerinden ilerliyor. Komünist bir toplumda yaşıyorlar ve bilim insanına kendi toplumlarını tanıtıyorlar. Kitabın bir bölümünde komünist toplumun görevlilerinden birisi “Komünist toplumdaki sorunları anlayamıyorsunuz çünkü sizin dünyanızda hala birlik düşüncesi yok. Aranızda hala ayrılıklar olduğu için birlik olmanın getirdiği sorunları da anlayamıyorsunuz.” diyor. Bu benim kafamda “Ne yaparsak yapalım sınıflı bir toplumda yaşadığımız için sınıfsız bir toplumu tam olarak anlayamıyoruz.” fikrini uyandırdı. Özellikle de geleceğe olumlu bakmamı sağlayan aslında biraz da bu oldu. Çünkü çok basit bir matematiği olduğunu düşündüm.

Yaren: Aslında özel bir şey olmadı. Her gün şahit olduğumuz haberler yeterli oldu. Diyoruz ya insanlar yaşadıkları dönemin ürünüdür diye, ben de özel olarak bir şey aramadım. Bu dönemi anlatmanın bile yeterli olduğunu düşündüm diyebilirim.

Yusuf Can: Bu mektup fikri gençliğin ortaya attığı bir şeydi ve bence çok hoş oldu. Çünkü bugün gençliğe baktığımızda çalışmak zorunda olan, sömürü mekanizması altında var olma savaşı veren insanları görüyoruz. Ki mesela ben de liseden beri çalışmak zorunda kalmış bir öğrenciyim. Açıkçası bu durumun etkisi bende çok fazla oldu. Bu dönemde biz şunları yaşıyoruz ama sizde böyle bir şey kalmamış olacak demek istedim. Bugünün ve geleceğin şartları arasında bir karşılaştırma yaptım diyebilirim.

Ekin: Bu soruya cevap verirken aslında bir sonraki sorumuza da cevap vermiş oldunuz hepiniz. Fakat tekrarlamakta fayda var diye düşünüyorum. Bugünün Türkiye'sinden geleceğin komünist toplumuna seslendiniz mektuplarınızda. Fakat birer genç olarak bugüne baktığınızda gençlik için neler söyleyebilirsiniz?

Yusuf Can: Gençlik için bir sürü adlandırma yapılıyorlar yok şu kuşağı, yok iki bin kuşağı gibi ama genel olarak umutsuz, meşgalesi olmayan bir profil çiziliyor gençlik adına. Ya da aynı gençlik bilimsel temelli eğitim olması gereken üniversitelerde gericilikle karşı karşıya kalıyor. E haliyle bu da günün sonunda kimyasıyla oynanmış bir gençlik profilini karşımıza çıkartıyor. Bu modelden kendimizi arındırmak içinse ilk adımın örgütlülükle olacağını düşünüyorum. Odaklı yaşayabilmek, yaşama anlam kazandırabilmek için büyük ve önemli bir adım bana sorarsanız.

Yaren: Aslında bütün mektuplar benzer bir çerçeve çiziyor. Ben çok da yeni bir şey söylediğimi düşünmüyorum. Bugünün dünyasında kapitalizm hakikaten çok vahşileşmiş durumda. Gelecek kaygısından tutun da okurken çalışmak zorunda kalan öğrencilere kadar gençliğin çok büyük bir kısmı erken yaşlarda üretimin bir parçası haline geliyor. Bunun getirdiği bir yorgunluk görüyorum aslında ben. Tam da bu sebepten var olan durumdan umutlanıyorum. Çünkü Lenin şöyle bir şey diyordu (tam da hatırlamıyorum ama) “Biz sosyalizmi kapitalizm içinde çürütülmüş, ezilmiş ve bu süreçte çelikleşmiş insanlarla kuracağız.” Bugün gençliğe baktığımda tam da bu sözün karşılığını görüyorum.

Ahmet Cem: Arkadaş çevreme bakıp onları eski kuşaklarla karşılaştırınca, Amerikan jargonunda ‘Boomer’ diye geçiyor, arada temel bir fark görüyorum. Bugünün gençleri içinde yaşadığımız sisteme çok daha az inanıyorlar. Düzenden beklentileri çok daha az aslında. Örneğin, ev/mülk satın alma oranı gitgide düşüyor. Çünkü hem alım gücü zayıflıyor hem de bir ev almaya çabaladığınızda hayatınızın diğer taraflarından çok büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bunun bir enerji biriktirdiğini düşünüyorum ama örgütlü forma sokulmadığı müddetçe de düzenin yeniden kendi çıkarı doğrultusunda kullanacağını da düşünüyorum. Çelişkiler gün geçtikçe derinleşiyor ve gençleri ‘Dünya zaten kötü bir yer, buna alışın!” fikrine ikna etmeye çalışıyorlar.

Ekin: Haklısın, dünya hep kötü bir yerdi ve daha iyisi olmayacak deyip duruyorlar sürekli… Peki, buradan devam edersek komünist toplum sizin için en somut hali ile neyi ifade ediyor? Örnek verebilir misiniz?

Yusuf Can: İnsanlara karmaşık bir şey gibi geliyor, yığınla kitap yazılmış falan diye düşünüyorlar ama aslında böyle değil. İnsanın insanı sömürmediği, herhangi bir ayrımcılığın olmadığı, cinsiyet temelli ayrımların ortadan kalktığı, insanların emeğini satmak zorunda kalmadığı, ekmeğini paylaştığı bir dünya geliyor benim aklıma. Ya ama çok temel olarak bugün yaşadığımız kötü ne varsa komünist toplumda o olmayacak diye düşünüyorum. Her üretim ilişkisi kendinden bir önceki dönemden nüveler barındırır. Bu yüzden örneğin sosyalizm kapitalizmden nüveler barındırıyor olacak ama komünizmde bunların hiçbiri kalmamış olacak!

Ahmet Cem: Ben günlük hayatımda canımı sıkan iki şey üzerinden anlatmak istiyorum.

Birincisi, komünizm insanların birbirine güvenebileceği bir düzen bence. İnsanların birbirlerini kandırmaya, birbirlerine yalan söylemesine, zarar vermesine sebep olan tüm koşulların değişeceği bir düzen. Bence insanlar kötü oldukları için birbirine zarar vermiyor, bunun tüm suçlusu bu düzen. Kazanamayan kazananın hakkına göz koyuyor ya da iktidarını korumak için yalan söylüyor. Bu yüzden komünist toplumdaki insanlar bu açıdan çok şanslı. Örneğin sokakta yerde bayılmış birisi için numara mı yapıyor acaba diye düşünmeyecekler bile. Bence bu çok önemli bir şey, bunun büyük bir lüks olduğunu düşünüyorum.

İkincisi ise, tüm kaynakların planlı harcanması. Ben İstanbul’da yaşıyorum ve en kısa mesafeye gidip gelmenin iki saat olduğunu söyleyebilirim. Bunun nedeni insanların acı çekmek için şehirlere yığılmaları değil kesinlikle. Esas sebep, patronların ucuz iş gücünü üretim merkezlerinde belli yerlere yığmasından kaynaklanıyor ve kesinlikle planlama ile çözülebileceğini düşünüyorum. Bu yüzden de komünist toplumun insanları çok şanslılar bana kalırsa. Bugün çektiğimiz birçok sıkıntı, normalmiş gibi gelen birçok şey olmayacak orada. Örneğin, geceleri sevdiği diziyi açıp saatlerce ekran başında kalıyor pek çok genç. Çünkü uyku tutmuyor, vakit geçirmeye çalışıyor herkes. Fakat bence bu çok ilginç bir durum. Bir delilik hali aslında ve biz bunun içinde yaşayıp, bunun normal olduğunu düşünüyoruz.

Yaren: Komünizm deyince karşıtlıklar ve olumsuzlukların olmadığı bir dünya olarak tanımlıyoruz. Mektuplar da böyle hatta ama bunun çok anlaşılır ve insani olduğunu düşünüyorum. Çünkü bugün yaşadığım dünyaya, saçmalıklara bakıp ‘Başka türlüsü mümkün değil mi ya?’ diye soruyorum. Nefes kesici bilimsel gelişmelerin olduğu bir dünyada insanlar 10 saat 12 saat fabrikalarda çalışıyorlar ya da atom bombası üretmek için kullanıyorlar. Aklım almıyor doğrusu bu düzeni benim. İnsanlığın ilerlemesi, toplumun yararı için kullanılmasını istiyorum ben yeni gelişmelerin.

Bir şey daha eklemek istiyorum. 22 Aralık’ta İstanbul’daki ‘Umuda, Örgütlülüğe, Halkın Şölenine Çağrı!’ etkinliğinde Aydemir Güler konuşmasında şöyle bir şey demişti: “Komünizm sıradan insanın kahramanlaşmasıdır.” Bence bu çok önemli bir cümle.

Ekin: Bunu belki de en çok bu dönemde bir kez daha anlamış olabiliriz. Virüsten enfekte olanların içinde ünlüysen, paran varsa adın haber değeri taşıyorken; ölen yüzbinlerce insan birer sayı olarak geçip gidiyorlar. Sorularımız bu kadardı arkadaşlar, son sözlerinizi eklemek ister misiniz? Yazmaya devam edecek misiniz?

Ahmet Cem: Kesinlikle! Ben ticaret lisesi mezunuyum. Orası gerçekten açık cezaevi gibiydi. O dönemde sözlerle ifade edemediğim birçok şeyi yazıya dökmeye başlamıştım. Bundan sonra da daha fazla yol kat ederek devam etmek istiyorum.

Yusuf Can: Yazma motivasyonuna son kez, yeniden değinmek istiyorum ben. Çünkü yaptığımız üretimlerde rekabet temelli hareket edince ortaya hakikaten iyi bir şey çıkmıyor. Hele de bu dönemde yazınsal, sanatsal üretim bu kadar kısırlaşmışken… Bizim yaptığımız komünist topluma mektup çalışmasının bu anlamda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hayal etmekten vazgeçmeyelim!

Yaren: Burada bir bütün var ve yazdığım mektupla o bütüne katkı yapabilmiş olmak beni çok mutlu etti doğrusu.

Ekin: O zaman biz de komünizme dair düşünsel dünyalarımızda hareketlenmeye yol açtığınız için tekrardan teşekkür ederiz arkadaşlar.

Türkiye Komünist Gençliği’nin çağrısıyla yapılan yoğun ilgiyle karşılanan  ‘Geleceğin Komünist Toplumuna Mektup’ yarışmasında dereceye giren üç mektup Cansu Fırıncı, Senan Kara, Mehmet Okuroğlu tarafından seslendirildi.

Seslendirilen mektuplar TKG’nin Youtube Hesabından paylaşıldı. Seslendirilen mektuplara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.