Futboldan satır başları: 2020’nin laneti mi, düzen mi sorumlu?

Endüstriyel futbol düzeni hakkında çok ve usanmadan yazdık.

İsmail Sarp Aykurt

Futbolu yazılarda başa yazmamızın birçok nedeni olsa da öne çıkan, bu branşın ‘kapitalizmin en gözde branşı olması ve patronlar için çok kârlı bir iş alanı’ olarak değer kazanmasıdır. 

Futbolun tarihselliğinde en üst aşamaya tekabül eden bu durumu ‘futbol kapitalizmi’ olarak da ifade edebiliriz. Ancak unutulmamalı ki emperyalist düzende spor ve futbolun ortak göstergeleri, ticari ve küresel bir kimlik kazanmaya paralel olarak popülerleşme, medya tekelleşmesi, gelir kaynaklarının durumu ve değişen taraftar profili ile tüketici davranış kalıplarıdır. Galeano, işte bu noktaya sürüklenen futbolun durumunu tam da şöyle ifade ediyor ve futbolun öyküsünü “zevkten zorunluluğa ulaşan bir öykü” olarak anlatıyordu:

“Spor, sanayi dalına dönüştüğü oranda, iş olsun diye oynandığı zamanki güzelliğinden bir şeyler kaybetmiştir”.

Galeano haklıdır ve futbol, depresif bir dönemin içerisinde, önünü görmeden yol almaktadır. Covid-19 pandemisinin habersiz gelişi, futbolun zaaflarının da futbolu öldürenlerin de yüzlerine ışık tutmuştur artık. Galeano’nun tespitine Tuğrul Akşar’ın tespitini de ilave etmek lazım:

“Yetmişlerde, seksenlerde futbol televizyonu yönetirdi. 1990’larda televizyon futbolu yönetmeye başladı. 2000’lerden bu yana ise finans futbolu yönetiyor. Küreselleşen kapitalist dünya düzeninde artık kulüplerin yeni teknik direktörü ve patronu finansal kapitalizmdir”. Bu haklı tespit için 2020 pandemisini beklemek zaten gerekmiyordu. Futbol artık haksız rekabeti olağanüstü boyuta getirmiş ve servet birikimini de arttıran, tekelleşen, sponsorlara bağımlılaşan, taraftarlığı finansal bir enstrümana dönüştüren bir piyasadır. 

Bu sebeple, aslında piyasaya tabi olanın spor olmaktan çıktığını anlamak gerekir

Futbol, bir spor dalı olmaktan çıkmış; bir endüstriyel iş koluna dönüşmüştür. Hatta, ileri gidersek futbol, diğer branşlar ile aynı kulvarda bile sayılamaz. Futbolu ayrıksılaştıranın, sömürünün dozajının artık limitsiz ve çeşitli oluşudur. Kerameti kendinden menkul olmayan bir ‘egemen futbol ideolojisi’ vardır ve onu sevenler üzerinde ‘serap etkisi’ yaratmaktadır.

2020’nin ısrarla lanetli bir sene olduğunu söyleyen aklın, gerçek laneti görmenin üstünü örttüğü gerçeğiyle ile burun burunayız. Burada üzerine eğildiğimiz alan futbol da olsa durum değişmiyor. Pandemi günlerinde dahi futbol oynatılma ısrarının, futbolculara test kolaylıklarının, seyircilerin sahaya dönüşü için gerçekleşen zorlamaların vb. tamamının sektörün çıkmaza girmesini engellemek için olduğunu biliyoruz. Azınlığın çıkarı için emekçilerin feda edildiği bir düzende futbol, bu politika için biçimlendiriliyor.

Artık futbol liginden değil, para liginden konuşabiliyoruz.

Son dönem gelişmeler neyi gösteriyor?

Konuşalım ama gerçekten de durum pek iç açıcı seyretmiyor. Futbol ekonomisi üzerine bir araştırma yapan  PricewaterhouseCoopers (PwC) şirketine göre, önümüzdeki 3-5 yıl arasında futbol sektörünün büyüme hızı yıllık ortalama %8'den %3.3'e düşmüş olacak. Çöküntü, sadece bu kısımda değil. Merkez ligler ile çevre ligler arasındaki açı giderek mesafeleniyor. Bu da gelir ve yayın hakları konusunda avantaj sahibi kulüplerin lehine bir durum olmakla birlikte, futbolun elit tabakasının iştahını kabartıyor. Bu kulüpler arasında son veriler ışığında ilk üç içerisinde yer alan kulüpler ise Barcelona, Real Madrid ve Manchester United. Futbol rekabetinin özünde parasal güç ve kaynaklar olduğu için kupalar söz konusu olunca da eşitsizlik hız kazanıyor; hegemonik güçler öne çıkıyor.
Yani, kupa alma gücünüzü sınıfsal pozisyonlar belirlerken; iyi futbol icra etmenin sınırları da çiziliyor.

Özellikle Covid-19 pandemisinin dünyayı etkisi altına aldığı bu zamanlarda futbolun işlerliğinde kayıpların nasıl giderileceği konusunda futbolun sermayedarları planlamalar yapma peşindeler. Dünyanın en zengin ve popüler ligi olan İngiltere Premier Ligi’nde, 4 Aralık'ta sona ermesi beklenen genel karantinanın ardından Premier League maçlarına 4.000 seyirci alınmasının mümkün olabileceği açıklandı. Henüz açıklanan bir gelişmede İngiliz futbol kulübü Newcastle United’ın tam bir karantinaya girdiği söylense de Premier Lig yönetiminin seyirci alma düşüncesininin bu ve benzeri muhtemel durumlardan nasıl etkileneceği merak uyandırıyor.

Kararın özellikle Premier Lig düzeyinde uygulanma ihtiyacının kaynağına inmeye gerek yok. Bu, pek çok açıdan belli oluyor ve finansal çıkarlar ve sürdürülebilir kâr ihtiyacı kendini dayatıyor. Peki, neden Premier Lig hemen akla geliyor? Çünkü, futbol bir eğlence endüstrisi elemanı ise bu eğlencenin parasal açıdan en gelişkin olanı ileri çekilmek zorundadır. Daha aşağıda kalan liglerin işlerliğini devam ettirmesi artık sadece birer ayrıntıdan ibarettir. Bunun içerisinde ‘halk sağlığı’ da vardır ve fakat öncelik asla burada değildir.

Lig açılış takvimlerinin dışında, futbolun içerisinde başka gelişmeler de yaşanmaya devam ediyor. Fransa hükümeti, Covid-19 sebebiyle finansal zorluk çeken spor kulüpleri ve federasyonlar için toplamda 400 milyon avroluk yardım paketinin oluşturulduğunu açıklarken; FIFA ertelemek zorunda kaldığı 2020 Kulüpler Dünya Kupası’nı 1-11 Şubat 2021’de Katar’da düzenleyeceğini açıklamış oldu. 

Anlamak zorundayız, futbolun yarım yamalak karantinası da ‘malum nedenlerle’ sona ermek zorunda…

Ancak öte yandan futbolun kendi çelişkileri birikmekte ısrar ediyor. İspanya 1 Futbol Ligi (La Liga) yönetimi, kulüplerin yaptıkları harcamaları kontrol altında tutabilmek adına takımların bütçelerine göre toplam maaş harcamalarını kısıtlama kararı aldı. La Liga genelinde yapılacak 600 milyon avroluk kısıntı içerisinde en çok Barcelona kulübünün bütçesi etkilenecek. Katalan kulübünün bütçesi 671 milyon avrodan 382 milyon avroya inecek. Bu durum Barcelona için ‘problemli’ gözükse de futbol eliti bir kulüp için bunun ‘kulüp kapatma’ ile sonuçlanmayacağı açık. Diğerlerini ise daha kötü zamanlar bekliyor…

Kadın futbolcuların ise bir yandan erkek futbolcular ile ‘eşit maaş alma’ mücadelesi sürerken, FIFA Futbol Paydaşları Komitesi'nden yapılan açıklamaya göre, kadın futbolcular ve kadın futbol antrenörlerinin haklarını korumaya yönelik ilgili yönetmelik maddelerinin yürürlüğe gireceği ‘müjdesi’ gelmiş oldu. Ancak eşitliğin hiç olmadığı bir alanda ve FIFA gibi sabıkalı bir kurumun bunu ne kadar işleteceği tam bir soru işareti. Değişikliğin detayı ise şu şekilde:

 “Bu değişikliklerin en önemlisi kadın futbolcuların hamilelik dönemleri hakkında olacak. Kadın futbolculara en az 14 haftalık hamilelik izni verilecek ve bu süre zarfında futbolcunun maaşının en az üçte ikisinin ödenmesi zorunlu olacak. Bu süre sonunda futbolcu kulübe döndüğünde de gerekli sağlık desteği verilecek”…

Bir ara, Ali Koç marifetiyle kamuoyuna bir ‘deneme’ olarak servis edilen kulüp mülkiyeti meselesinde ise Türkiye’den henüz bir ses çıkmış değil. Ama İngiltere’den gelen son bir haber hepimizi düşünmeye teşvik etmeli. İngiltere Premier League ekiplerinden Newcastle United, Nisan ayında Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu'nun kulübü satın alma talebine karşı çıkan lig yönetimini mahkemeye vereceğini açıkladı. Kulüp, lig yönetimini 'gizlilik maddesi'ni ihlal ederek bazı yazışmaları taraftar gruplarına aktarmakla suçluyor!

Taraftardan kim bilir daha neler saklanıyor?

Bu kadar mali/finansal problem yaşayan kulüp varken ve sermaye sınıfı futbola bu ölçüde çöreklenmişken ülkemizde, kulüplerimizin bir gizlilik içerisinde yazışmalar yapmadığına ikna olmak gerçekten zorlaşmış görünüyor. 

Bir diğer konu ise ‘yayın/medya’ meselesi. Şu an için ‘açıktan’ yapılanlar arasında, iç içe geçmiş bir BeIN Sports-TFF-Hükümet üçgeni var. Bu, ‘dar alanda kısa paslaşmaların’ sonucunda ortaya  bir karar da çıkmış oldu. Türkiye Futbol Federasyonu yönetimi, yayıncı kuruluş BeIN Sports ile yaptığı görüşmeler sonucunda 2020/21 sezonu için 340 milyon dolar (2.65 milyar TL) ödeme yapılması konusunda anlaşmaya vardı. Ödemenin TL olarak yapılacağı belirtildi. BeIN Sports ile TFF arasındaki yayın ihalesi anlaşması 2021/22 sezonu sonunda sona erecek. 
Özet olarak şu var elimizde: BeIN Sports diktatörlüğü devam ediyor.

Futbolda sadece ‘ekonomik hasarlar’ yok; aynı zamanda keskinleşen bir ahlak problemi de bulunuyor. Bu konuda birkaç güncel örnek paylaşmak olanaklı.  FIFA Etik Komitesi Yargı Dairesi, iki önemli men cezası açıkladı. 20 Kasım'da açıklanan kararda, Haiti Futbol Federasyonu Başkanı Yves Jean-Bart, bazı kadın futbolculara ve çocuklara cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle futboldan ömür boyu men edildi. Bir diğer kararda ise komite, Afrika Futbol Konfederasyonu (CAF) Başkanı Ahmad Ahmad'ı, göreve sadık olmama, rüşvet alma ve pozisyonunu suistimal etme suçlarından beş yıl futbolla ilgili tüm aktivitelerden men etti.

Örneğimiz çok…

Ülkemizdeki tuhaflığa ise girmeye gerek bile yok. 

Yazının özetidir:

Futbolun ‘elitleri’, kendi ‘mezar kazıcılarını’ üretmeye devam ediyor.